Şu An Okunan
Susma’nın 2021 ‘Sansür Raporu’: Baskı Derinleşiyor

Susma’nın 2021 ‘Sansür Raporu’: Baskı Derinleşiyor

Susma Platformu’nun Ocak 2021 – Aralık 2021 döneminde gerçekleşen sansür vakalarını kayıt altına alan ‘Türkiye’de Sansür ve Otosansür’ raporunu sinemayı merkeze alarak gözden geçirdik: Engelleme vakalarındaki artış dikkat çekerken RTÜK yayın mecralarını sansür/otosansür uygulamak zorunda bırakıyor, baskı derinleşiyor.

Susma Platformu, kültür-sanat ve medya alanlarında gerçekleşen ifade özgürlüğü ihlalleri, sansür ve otosansür vakalarının kronolojik kaydını tuttuğu ‘Türkiye’de Sansür ve Otosansür’ raporunun beşincisini yayımladı. Sonay Ban ve Sumru Tamer’in editörlüğünde Ayşen Güven, Av. Figen A. Çalıkuşu, Fatma Demirelli ve Lara Güney Özlen’in katkılarıyla hazırlanan raporun kitap tasarımını ise Bülent Erkmen üstlendi. Pandeminin sert koşullarının devam ettiği Ocak 2021 – Aralık 2021 döneminde yaşanan sansür vakalarını takip eden rapor; sansür ve otosansürün belgelenmesi, sansür vakalarının görünürlüğüne katkı sunması, bu vakalar üzerinden benzerlerinin önüne geçilebilmesine dair bir tartışma ortamı sağlaması açısından önem taşıyor.

2021 raporu sinema, televizyon ve internet yayıncılığı, gazetecilik, müzik, tiyatro ve yayıncılık alanlarındaki sansür vakalarını ve ek olarak “Türkiye’de kültür, sanat ve medya alanlarında sansürün farklı gerekçelerle ve mekanizmalar üzerinden gerçekleştirildiğini çarpıcı bir şekilde sunan” diğer vakaları kapsıyor. Geçen yılki raporda sansürden en fazla etkilenen alan olarak gazetecilik öne çıkıyordu. Bu yılın raporunda cezaevlerinde tutuklu gazeteci sayısının azalmasına karşın gazetecilere yönelik baskı, engellemeler, polis şiddeti ve sivil kişilerce yapılan saldırılar, ayrımcı basın kartı uygulaması, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ve Basın İlan Kurumu’nun (BİK) kestiği cezalardan doğan mali yükler gibi çeşitli sebeplerden dolayı medya kuruluşları ve gazeteciler üzerindeki baskının her koldan derinleştiğine işaret ediliyor.

Sinemada Sansür: 2020’de 15, 2021’de 27 Vaka

Kibar Feyzo (1978) filminde sansürlenen duvar yazısı: İşçiler Kardeş Patron Kalleş

Raporun sinemayla ilgili bölümünde geçtiğimiz yıl 15 vaka görülürken bu yıl bu bölümde 27 engelleme vakası tespit edilmiş. ‘Sinema’ bölümünü hazırlayan Sonay Ban, yerli ve yabancı film yapımlarına yönelik sansürün ve otosansürün dijital platformlardaki gösterimlere olan etkisinin bu yıl da devam ettiği belirtiyor ve hem ‘Sinema’ kısmında hem de ‘Televizyon ve İnternet Yayıncılığı’ bölümünde birbiriyle örtüşen/benzer sansür ve otosansür vakaları olduğuna dikkat çekiyor. Kamuoyunda “sosyal medya yasası” olarak bilinen 5661 sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun”un yürürlüğe girmesi paralelinde RTÜK’ün dijital platformlara yönelik siyasi ve finansal baskılarının artmasıyla aralarında BluTV, Netflix, DMAX’in de olduğu pek çok platformun yerli ve yabancı filmlere sansür uyguladığı ifade ediliyor. Netflix’te yayımlanan Ailem Robotlara Karşı (The Mitchells vs the Machines, 2021) animasyonunda yer alan “Jadie ile ilişkiniz resmiyet kazandı mı?” repliğinin ana karakterlerden birinin kuir olduğunu ima etmesi nedeniyle Türkçe dublajda ve altyazı seçeneklerinde farklı çevrilmesi, BluTV’nin Terminatör (The Terminator, 1984) filmindeki bir sevişme sahnesini keserek yayımlanması, Show TV ve Star TV’de farklı zamanlarda ekrana gelen Kibar Feyzo (1978), Vizontele (2001) ve Hükümet Kadın 2 (2013) filmlerindeki bazı sahnelerin sansürlenmesi, Ban’ın raporunda yer verdiği dijital platform ve televizyon vakalarının bir kısmı.

Şair Dedem / Faik Bucak (Kale min ê Helbestva) belgesel projesinin Fongogo adlı kitlesel fonlama platformuna kabul edilmemesi 2021’de sansürün ne kadar derinleştiğini ortaya koyan vakalardan.

Belgesel Korkusu (Documentaphobia)

Ban, belgesel sinemaya yönelik ifade özgürlüğü ihlallerinin farklı mekanizmalar ve aktörler üzerinden devam ettiğini belirtiyor. Bilindiği üzere Boğaziçi’nde özerk, özgür ve demokratik üniversite için düzenlenen protesto eylemleri paralelinde öğrenciler ve akademisyenler pek çok hukuksuzlukla karşı karşıya kaldılar. Belgesel sinemacı ve akademisyen Can Candan, “kayyım rektör” olarak anılan Melih Bulu’ya ve yönetimine karşı protestolar sırasında Euronews Türkçe’ye verdiği bir video-söyleşide kullandığı ifadelerden dolayı “Batı’ya Türkiye’yi şikâyet ettiği” gerekçesiyle Yeni Şafak tarafından hedef gösterilmişti. Ban, bu olayın senenin geri kalanında sinemaya yönelik sansür vakalarına dair bir örnek teşkil ettiğini ifade ediyor: “Bu vaka akademideki ve özellikle Boğaziçi Üniversitesi’ndeki protestoların ne denli güçlü ve iktidar tarafından ‘önlenmesi elzem’ bir durum olduğunu göstermekle kalmadı; belgesel sinemanın, dolayısıyla belgesellerin ‘tehlikesine’ de istemeden dikkat çekti.”

Belgesel sinemanın gücünü ve etki alanını sindirmeye yönelik başka örnekler de mevcut. 52 kişinin yargılandığı Gezi-çArşı davasının tek tutuklu sanığı Osman Kavala’yla ilgili AYM’nin gerekçeli kararında Kavala’nın flaş belleğinde bulunan Küçük Kara Balıklar: Güneydoğu’da Çocuk Olmak (2014), Rojava’nın Işıkları: Kadın Devrimi (2018) ve henüz çekilemediği öğrenilen ‘1994’ adlı belgesel projesinin “casusluk” suçuyla ilişkilendirilmişti. Ban, bu hukuki yaklaşımı “Bizi; Necati Sönmez’in hatırlattığı ‘documentaphobia’ (‘belgesel korkusu’) kavramını yeniden düşünmeye itmeli,” sözleriyle yorumluyor.

İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 1 Mayıs İşçi Bayramı’ndan hemen önce 27 Nisan 2021’de yayımladığı görüntü ve ses kaydının alınmasına ilişkin yasaklamayı içeren genelge, yönetmen Veysi Altay ve Batman Belediyesi Yılmaz Güney Sineması Müdürü Dicle Anter’in Nû Jîn (Yeni Yaşam, 2014) belgeselinin gösterimiyle “terör örgütü propagandası” yaptıkları iddiasıyla yargılanmaları, video-eylemci/belgeselci Oktay İnce’nin “cumhurbaşkanına hakaret” (TCK 299) iddiasıyla devam eden yargılanması, belgesel sinemacıların maruz kaldığı yaptırımlardan birkaçı. Öte yandan İnce, 2018’de sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek evine yapılan polis baskınında el konulan arşivini geri alabilmek için üç yıl boyunca mücadele etmiş, “Türkiye’nin demokrasi mücadelesinin görsel belleği” olarak nitelediği, yirmi yıllık birikimini içeren arşivi yılın son ayında kendisine iade edilmişti. İnce, arşivini teslim aldıktan sonra yaptığı açıklamada mücadelenin önemini vurgulamıştı.

Ban’ın raporda dikkat çektiği bir diğer belgesel sansürü vakası da Serra Bucak’ın projesine destek sağlamak için başvurduğu Fongogo’dan ret cevabı alması. Türkiye Kürdistan Demokratik Partisi (T-KDP) genel başkanı, hukukçu ve şair olan dedesi Faik Bucak’ı konu alan ilk belgesel çalışması Şair Dedem / Faik Bucak (Kale min ê Helbestva) için Fongogo’ya başvuran Serra Bucak’ın talebi, filmin “hassas konulara dokunduğu” gerekçesiyle geri çevrildi. Raporda bu vakanın “hassas konular”ın neler olduğu ve hangi  karar mekanizmalarının devreye girdiği gibi soruları da beraberinde getirdiği belirtiliyor.  

Türkiye’de kadına yönelik şiddet vakalarını konu alan Ölümüne Boşanmak 40. İstanbul Film Festivali programına dahil edilmedi.

‘Ölümüne Boşanmak’ Vakası ve Konuşmanın Önemi

Geçtiğimiz sene sansür vakalarının konuşulup tartışılabileceği alanların ne denli önemli olduğuna dikkat çeken bir olay da yaşandı. Kadın cinayetleri ve kadın hareketini odağına alan Chloe Fairweather imzalı Ölümüne Boşanmak (Dying to Divorce, 2021) belgeselinin yürütücü yapımcılarından Seda Gökçe, filmin “politik atmosferinden ötürü” 40. İstanbul Film Festivali programına alınmadığını ilk kez ‘Sansüre Direnen Belgesel Filmler’ etkinliğinde açıkladı. Susma Platformu’nun düzenlediği etkinlikte konuşan Gökçe, festival ekibinin otosansüre neden olarak, kadın hareketi içindeki bir avukat olan İpek Bozkurt’un toplumsal olaylar ve bunların kadın hareketine etkisiyle ilgili filmde yaptığı yorumlara işaret ettiğini, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve sermayedarların destek sağladığı festivalin o kadar da bağımsız olamayacağının bizzat kendisine ifade edildiğini söylemişti.

2021 yılında festival sansürüne uğrayan bir diğer film de Ji Bo Azadiyê (The End Will Be Spectacular, 2019) oldu. Yönetmenliğini Ersin Çelik’in, yapımcılığını Rojava Film Komünü’nün üstlendiği film, 5. Uluslararası Süleymaniye Film Festivali’ndeki gösterimine saatler kala programdan çekildi. Festival ekibi tutarsız açıklamalarda bulunurken Rojava Film Komünü alınan kararın siyasi olduğunu ve Türkiye hükümetinin festivale müdahale ettiği savundu. Keza Ji Bo Azadiyê’nin 2019 yılında Süleymaniye’deki Salim Sineması’nda yapılacak gösteriminin de Türkiye hükümetinin talebiyle yasaklandığı iddia edilmişti. Sonay Ban, raporun ilgili kısmında bu vaka için “Türkiye sınırları dışında bir festivale Türk konsolosluğunun ve devlet mercilerinin müdahalesinin bir başka örneği olarak kayda geçti” ifadelerini kullanıyor.

Boğaziçi Üniversitesi’nde görevine son verilen Can Candan’ın Duvarlar-Mauren-Walls (2000) belgeselinden bir kare.

Akademik Özgürlüğe Darbe

Yukarıda da hatırlattığımız gibi 2021 yılı Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan hukuksuzluklara karşı verilen (ve hâlâ devam etmekte olan) ısrarlı mücadeleyle geçti. Protestolarda atanmış yönetimin karşısında duran Can Candan’ın 14 yıldır tam zamanlı öğretim üyesi olarak eğitim verdiği Boğaziçi Üniversitesi’ndeki işine son verildi. Üniversitenin Sosyoloji bölümünde öğretim üyesi Saygun Gökarıksel, SOC486 kodlu Doğu Avrupa Semineri dersi kapsamında Duvarlar-Mauren-Walls (2000) belgeselini tartışmak üzere belgeselin yönetmeni Candan’ı derse davet etse de kampüse girişi engellendi. Yine Boğaziçi Üniversitesi’nde film müziği dersleri veren Feyzi Erçin’in, üniversitede 16 senedir caz dersleri veren Seda Binbaşgil’in ve film kurgusu dersi veren Özcan Vardar’ın derslerinin iptal edilmesiyle Film Çalışmaları Sertifika Programı’na bağlı FA (Fine Arts/Güzel Sanatlar) kodlu sekiz ders kapatılmış oldu. Ban’ın raporunda akademisyenlerin maruz kaldığı tavır ve öğrencilerin eğitim alma hakkının gasp edilmesinin önünü açan bu uygulamalar “Sinema sektörüne, akademik özgürlüğe ve film alanında yapılan ve yapılacak akademik çalışmalara ve birikime vurulan büyük darbeler” olarak ifade ediliyor.

Kaan Müjdeci’nin Gain’de yayınlanan Hamlet dizisinin sansürsüz ve sansürlü afişleri yan yana.

Televizyon ve İnternet Yayınları İçin Bol Cezalı Bir Yıl

Raporun ‘Televizyon ve İnternet Yayıncılığı’ bölümünü de hazırlayan Sonay Ban, “devletin dijital platformlara RTÜK üzerinden sansürü ile siyasi-finansal yaptırımları 2021’de de devam etti,” diyor. Televizyon ve internet yayıncılığı alanında idari cezaların yanında bol bol adli ceza verildiğini de belirten Ban, iktidara yakın gazetelerin ve kamuoyunun yayın platformlarında düşüncelerini ifade eden kişileri hedef gösterdiğine dikkat çekiyor. 2019’da yürürlüğe giren 30849 sayılı “Radyo, Televizyon İsteğe Bağlı Yayınların İnternet Ortamından Sunumu Hakkındaki Yönetmelik” ile RTÜK’e internette dolaşıma giren görsel-işitsel yayınları sansürleme yetkisi verilmiş, 2021’de gelinen noktada para cezası ve yayından kaldırma gibi uygulamalarla bu yetkinin sınırları epey genişletilmişti.

Ban, dijital platformlar üzerinde giderek artan baskıyı şu örneklerle açıklıyor: “Exxen’de yayımlanan ‘Konuşanlar’ programına RTÜK kararıyla para cezası kesilmesi ve bir bölümünün yayından kaldırılması buna bir örnekti. Platformlar ‘radara yakalanmamak için’ klasik otosansürlerine devam etti. Dijital yayın platformu Gain, Hamlet dizisinin afişlerini dolaşıma sokarken, dijital afişlerde oyuncu Elit İşcan’ı çıplak yatarken, sokak afişlerindeyse üzeri ‘örtülü’ şekilde göstermeyi uygun gördü. Dolaylı sansüre iyi (!) bir örnek ise BluTV’nin; askıya aldığı ve ilk sezonunu +18 ibaresiyle tekrar yayımladığı Çıplak dizisinin ikinci sezon reklamlarını yapmaması oldu.”

Kanal D, Show TV, Star, FOX TV ve TV 8 başta olmak üzere kanalların yayınlarında şiddet sahneleri bulunması, “İslami hassasiyetlerin dikkate alınmaması,” “çarpık ilişki ve diyaloglar,” “gerçek dışı iddialar” ve “genel ahlâk ve ailenin korunması ilkesine aykırılık” gerekçeleriyle RTÜK’ten para cezası aldığı kaydedilen raporda mevcut iktidarı eleştiren Halk TV, TELE 1, FOX TV, KRT gibi kanallara “inanç ve manevi değerleri dalga konusu yapması,” “toplumun dini hassasiyetlerine aykırı olması,” “BİK ve RTÜK basına baskı yapıyor” denmesi, kimi kurum ve kuruluşların “küçük düşürülmesi ve aşağılanması” gibi gerekçelerle idari para cezaları kesildiği yer alıyor. “Türk aile yapısına aykırılığı,” “toplumsal cinsiyet eşitliğine ters düşmesi,” “fiziksel ve psikolojik şiddet” içermesi ve kimi sahnelerde “toplumsal cinsiyet eşitliğine ters düşen ve kadını istismar eden nitelikte görüntüler” ise dizilere verilen cezalar için başlıca sebepler olarak sıralanıyor.

“Yangınları Göstermeyin”

Raporda geçtiğimiz yılın yaz aylarında çoğunlukla Akdeniz bölgesinde yaşanan orman yangılarını takip eden yayıncı kuruluşların yöneticilerinin RTÜK’ten “yangınları göstermemeleri” yönünde “talimat” aldıkları da yer alıyor. Yangın bölgelerinden gelen haberlerin toplumda “korku ve infial yarattıkları” gerekçesiyle kanallara cezalar verildiği; FOX TV, Halk TV gibi bazı kanalların muhabirlerinin felaket bölgelerine alınmadığı kaydediliyor. Yayıncı kuruluşlara yangın haberleri konusunda 3 Ağustos’ta bir “uyarı mektubu” gönderen RTÜK, kamuoyu ve basın meslek örgütlerinden büyük tepki görmüştü. Türkiye Gazeteciler Sendikası, DİSK Basın-İş, Basın Konseyi ve Gazeteciler Cemiyeti, bu tip haberleri sınırlandırmayan kanalların “en ağır şekilde ceza verilecektir” tehdidiyle karşı karşıya kaldığı durumu kabul edilemez bir sansür girişimi olarak nitelemiş ve kınamıştı.

Raporda dikkat çeken ‘Diğer Vakalar’dan örnekler: Genco Erkal, Nilfüer Aydan, Metin Akpınar ve Müjdat Gezen hakkında “cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla açılan davalar, Ezgi Mola hakkında 2020 yılında Batman’da İpek Er’e tecavüz edip intiharına sebep olduğu suçlamasıyla yargılanan uzman çavuş Musa Orhan’a “hakaret ettiği” gerekçesiyle dava açılması, fotoğrafçı ve şair Mehmet Özer’in 12 Eylül Utanç Müzesi sergisine dair fotoğrafları ve çeşitli eylemlerde çektiği fotoğrafları sosyal medyada paylaştığı için “örgüt propagandası yapmak” suçundan hapis cezası alması, Yeniçağ yazarı Murat Ağırel’in AKP döneminde İBB’nin şirketlerinden Kültür A.Ş.’nin konser ihalelerinde bazı sanatçılara, Bilal Erdoğan’ın okul arkadaşının vakfına ve Mehmet Bozdağ’ın sahibi olduğu Bozdağ Film’e para akıtıldığını yazdığı yazısına erişim engeli getirilmesi, Levent Üzümcü’nün üç yıl önceki bir sosyal medya paylaşımında “doların fiyatını yükselttiği” gerekçesiyle şikâyet edilip mali şubeye ifadeye çağrılması, Onur Haftası etkinlikleri kapsamında 26 Haziran’da Maltepe Miting Alanı’nda yapılması planlanan Onur Yürüyüşü’nün İstanbul Valiliği’nce “provokatif eylem ve olayların meydana gelebileceği” gerekçesiyle yasaklanması.

Susma Platformu’nun raporunun tamamına ulaşmak için tıklayınız.