Sibel Tekin’e beraat
Sibel Tekin, “örgüt talimatıyla keşif yapmak” suçlamasıyla yargılandığı ve 44 gün tutuklu olarak hapis yattığı davanın Ankara 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen altıncı ve karar duruşmasında beraat etti.
Yıllardır pek çok toplumsal eylem ve hareketi kamerasıyla takip eden, özellikle 10 Ekim katliamının hafızasını diri tutma yönündeki eylemlerin kaydının tutulmasında önemli rol oynayan Sibel Tekin, çalışmalarından dolayı “Ankara’nın belleği” olarak bilinen, Ankaralılarca “Kentin hafızası” diye anılan bir belgesel sinemacı ve akademisyen. Tekin gün aydınlanmadan işe gidenleri konu alan ‘Karanlıkta Başlayan Hayat’ belgeseli için yaptığı çekimler sırasında kamerasının kadrajına infaz memurlarının servis aracı girmesi üzerine 17 Aralık 2022’de tutuklanarak Sincan Cezaevi’ne gönderilmişti. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede Tekin’e “örgüt üyeliği” suçlaması yöneltilmiş, çeşitli örgütlerle bağlantılı olduğu öne sürülen Tekin’in hangi örgüte üye olduğu ise belirtilmemişti. İddianame savcısının “karanlığın karanlıkta çekilmiş görüntülerle anlatılmasının” profesyonel olmadığı yönündeki kanaatini suça delil göstermesi dikkat çekmişti. Tekin, iki bilirkişi raporunda da keşif yapıldığına yönelik bulguya rastlanmamasına rağmen tahliye edilmemişti. Meslek pratiklerinin hiçe sayıldığı dava MİT’e kadar uzanmıştı.
Beraat kararının altıncı duruşmada geldiği dava, anayasaya aykırı olan ve haberleşme özgürlüğünü hukuksuzca engelleyen Emniyet Genel Müdürlüğü genelgesini hatırlatması açısından da önemli. Uzun süre tartışma konusu olan genelgeyle eylemlerde polislerin görüntü ve ses kaydı alınmasının engellenmesi amaçlanıyordu. Genelgeye karşı gazeteciler, belgesel fotoğrafçılar, aktivistler ve birçok kolektifin imzasıyla Buradayız ve Kayıttayız başlıklı bir bildiri yayımlanmış, ayrıca konu yargıya taşınmıştı. Genelgenin yürütmesi kesin olarak durdurulsa da Tekin’in davası, genelge etrafındaki tartışma ve uygulamaların sürdüğüne işaret eder nitelikte.
Özgül Saki’den KuirFest yasağı hakkında soru önergesi
DEM Parti İstanbul Milletvekili Özgül Saki, 12. Pembe Hayat KuirFest‘in Ankara Valiliği tarafından yasaklanmasına ilişkin İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi.
Pembe Hayat Derneği’nin 23-25 Şubat tarihlerinde #DöndümBak sloganıyla 12’nci kez gerçekleştirmeyi planladığı Pembe Hayat KuirFest, Ankara Valiliği Hukuk İşleri Şube Müdürlüğü tarafından “kamu düzeninin, genel sağlığın ve genel ahlakın, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” gerekçesiyle yasaklanmıştı. LGBTİ+ ve hak savunucusu örgütler karara tepki gösterirken festival, programında herhangi bir aksaklık yaşanmadan “küründen online” bir şekilde gerçekleşti. Festivalle ilgili İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi’nde yapılan basın açıklamasında yasağa itiraz edildiği ancak İdare Mahkemesi’nden sonuç alınamadığını açıklanmıştı. Yasak kararı siyaset kanadında da tepki uyandırmış, Türkiye İşçi Partisi (TİP) LGBTİ+ Komisyonu’nun festival yasağına ilişkin LGBTİ+ bireylerle dayanışma için yayımladığı açıklamada “Yasakların karşısında eşit yurttaşlığı savunacağız,” denilmişti.
Son olarak Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İstanbul Milletvekili Özgül Saki festivalin yasaklanmasına ilişkin altı soruluk bir önerge verdi. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın yanıtlaması istemiyle hazırlanan önergede Saki, LGBTİ+’lara dair tüm etkinliklere yönelik baskı ve yasaklamanın OHAL dönemi itibarıyla yoğunlaştığına dikkat çekti. LGBTİ+’ların “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına karşı insan hakları ve hukuk düzleminde vermekte olduğu mücadelenin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10. maddesi ile 17. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. ve 14. Maddeleri ile” korunmakta olduğunu hatırlatan Saki, bu tür yasakların, toplanma hakkını ve örgütlenme özgürlüğünü açıkça engelleyen, çiğneyen uygulamalara dönüştüğünü vurguladı.
Kadınların itirazına rağmen: Diyarbakır Barosu’ndan 8 Mart’ta Zeki Demirkubuz söyleşisi
Diyarbakır Barosu’nun 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Tahir Elçi Konferans Salonu’nda gerçekleştirmeyi planladığı Zeki Demirkubuz söyleşisine baronun kadın hakları merkezinden itiraz geldi. Söyleşinin planlanma sürecine dâhil edilmeyen, etkinlikten baronun sosyal medya paylaşımı aracılığıyla haberdar olan Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi’nin açıklamasında “Zeki Demirkubuz’un son dönemlerde yaptığı cinsiyetçi paylaşımları, kadın mücadelesini ve feministleri doğrudan hedef alan hakaret içerikli açıklamaları düşünüldüğünde yapılacak söyleşiyi kabul etmemiz mümkün değildir,” denildi.
bianet’in basına yansıyan verilere dayanarak hazırladığı ‘Erkek Şiddeti Metodolojisi‘ çetelesine göre 2023 yılında en az 333 kadın ve 28 çocuk erkekler tarafından öldürüldü. 745 kadın yaralandı. Erkekler 18 kadına tecavüz etti, 371 kadını seks işçiliğine zorladı, 355 kadını taciz etti ve 123 çocuğu istismar etti. Aralarında transların da olduğu en az 270 kadının ölümü basına ‘şüpheli’ olarak yansıdı. Erkekler en az 46 kadını, ‘koruma’, ‘uzaklaştırma’ kararı ve ‘talebine’ rağmen öldürdü. Raporlar 2020’den 2023’e geçen süreçte her sene kadına yönelik şiddetin arttığını gösteriyor. Kadınlar hak mücadelesi ve dayanışmasının simgesi olan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde bile baskı ve yasaklarla mücadele ediyor. Her sene olduğu gibi bu yıl da İstanbul Valiliği İstiklal Caddesi’nde gerçekleşecek Feminist Gece Yürüyüşü’ne izin vermedi. Valilik kararıyla Yenikapı-Hacıosman Metro Hattı’nın Taksim İstasyonu ve Şişhane İstasyonu İstiklal Caddesi girişi ve F1 Taksim-Kabataş Füniküler Hattı işletmeye kapatıldı. Taksim Meydanı bariyerlerle çevrildi. 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü’ne dair haber ve duyuruların paylaşıldığı sosyal medya hesabı ise “Gerekirse 20 bin adım da yürümez miyiz zaten” ifadelerinin yer aldığı paylaşımıyla kadınlara erken saatte Taksim’de olma çağrısı yaptı. İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında kadın ve LGBTİ+’lar 8 Mart’ta sokakta ve bir aradaydı.
Diyarbakır Barosu’nun ise 8 Mart için Zeki Demirkubuz’un konuşmacı olacağı bir söyleşi hazırlığında olduğu ortaya çıktı. Baronun Kadın Hakları Merkezi sürece dâhil edilmediği gibi merkez yürütmesi de etkinliği baronun sosyal medya paylaşımları aracılığıyla öğrenmişti. Demirkubuz’un “son dönem cinsiyetçi paylaşımları, kadın mücadelesini ve feministleri doğrudan hedef alan hakaret içerikli açıklamalarını” hatırlatan merkez etkinliğin düzenlenmesine itiraz etti. Programında toplumsal cinsiyet semineri de olan baronun aynı gün Zeki Demirkubuz’la söyleşi gerçekleştirilmesinden doğan tezatlığına dikkat çeken merkez, etkinliğin 8 Mart’a denk getirilmiş olmasının asla kabul edilmez olduğunu ifade etti. “Bu özel günde cinsiyetçi ve kadın düşmanı beyanları olan bir kişiye söyleşi yaptırılması kadın merkezinin iradesini tamamen göz ardı etmektir,” denilen açıklama etkinliğe boykot çağrısıyla noktalandı: “Bizler, baro yönetimimizin kadın merkezinin iradesini yok sayan pratiğini, eleştirileri göz ardı eden tutumunu kabul etmiyor ve tüm üyelerimizin bu etkinliğe katılmama ve kadın karşıtı politikaları reddetme konusunda desteklerini bekliyoruz.”
Etkinliğe katıldığını açıklayan Dicle Üniversitesi Sinema Kulübü’nün paylaşımlarından da görüleceği üzere, Diyarbakır Barosu kadınların itirazına kulak tıkayarak etkinliği gerçekleştirdi.
Levent Cengizhan: Filmlerim salon bulsun diye rüşvet verdim
Yapımcı Levent Cengizhan, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla Türkiye’nin en büyük sinema salonu zinciri olan Paribu Cineverse’ün programlama müdürü İlker Çakmak‘a filmlerini vizyona sokması için rüşvet verdiğini açıkladı. T24’ten Aslı Atasoy’a rüşvet trafiğinin detaylarını anlatan Cengizhan, iki sene içinde 300 bin TL’ye yakın para verdiğini iddia ettiği Çakmak’a bulaşık makinesi, elektrikli süpürge gibi hediyeler de aldığı belirterek “Bunları sağladım sonrasında demek ki benden daha çok para yedirenler var ki benim önüm kesildi, onlarla devam etti,” dedi. İki büyük filmini başka dağıtım firmasına verdikten sonra Çakmak’la aralarının bozulduğunu, ticari olarak zor duruma düştüğünü söyleyen Cezgizhan; Çakmak’la birlikte aynı bünyede olan Mars Dağıtım şirketinin yöneticileri Onur Aşa ve Ferhat Aslan hakkında da suçlamalarda bulundu: “Bunlara para yedirenler bir şekilde iş yapıyorlar, salon buluyorlar. Bunlara para verilmiyorsa hiçbir şekilde salon bulamıyorsun.”
İlker Çakmak’la Onur Aşa’nın ortak olduğunu ve birlikte para kazandıklarını söyleyen Cengizhan, Aşa’nın Mars Dağıtım’ın başına geçtikten sonra kendisine film yaptırtmaya başladığını ifade etti: “Mesela Hannas 2 filminin gizli ortağı Onur’dur. O dönemde korku filmi çıkmamasına rağmen o filmi vizyona çıktılar. Filmin vizyona girdiği şubat ayında zaten bir sürü film vardı. İnsanlar salon bulamıyorlardı ama ne hikmetse Onur’un filmi yaklaşık 103 lokasyonda salon buldu. Bir ünlünün oynadığı komedi filmleri, gişe filmleri 100 lokasyon bulamadı.” Cengizhan İbrahim Büyükak, Murat Şeker ve Ulaş Bahadır’ın da kendisi gibi mağduriyet yaşadığını, bazı filmlerinin salon sayılarının az olmasından dolayı battığını söyledi. Rüşvet vermekten pişman olmadığı, karşılığını ‘fazlasıyla’ aldığını söyleyen Cengizhan her rüşvetin kanıtın olduğunu ifade etti. Sinema Eseri Yapımcıları Meslek Birliği (SEYAP) yönetim kurulundan yapımcılar Sevilay Demirci, Serkan Çakarer ve Yamaç Okur da sektörde bir süredir devam eden yapımcı ve dağıtımcı şirketlerin anlaşmazlıklarıyla ilgili açıklamalarda bulundu. T24’ten Aslı Atasoy’a konuşan Sevilay Demirci, salonlardan önce bağımsız sinemacıların çıkarıldığını, çoğu bağımsız sinemacının salonlardan uzaklaştırıldığını belirterek “’Başka Sinema’nın özel gösterimlerindeyiz. Filmlerimizin ‘Başka Sinema’da çok küçük seanslara sıkışması bu sistemin sonucu,” dedi., Bağımsız filmlerin sinema salonlarında yer bulamamasıyla ilgili bir belgesel de ilgili yapıldığına dikkat çeken Demirci (Kapalı Gişe: Türkiye’de Tekelleşen Film Dağıtımı), ayrıca SEYAP olarak birkaç kez Rekabet Kurulu’na gittiklerini de ifade etti. Rüşvet iddialarını duymadığını ancak yaşanmadığı söyleyemeyeceğini dile getiren Yamaç Okur, “Bunlar ağır ithamlar. Bunların üzerine çok titizlikle ve sektörel işbirliğiyle gidilmesi gerekir,” dedi. Serkan Çakarer ise iddialardan ve söz konusu meblağlardan ziyade asıl problemin kurumlarda olduğuna dikkat çekti: “Bence buradaki yapısal sorunda aslında Sinema Genel Müdürlüğü, Rekabet Kurumu sorunun paydaşları. Sevilay’ın dediği gibi biz bu kurumlara gittik. Ama burada olaya, yabancı bir şirket burada yatırım yapılsın diye gelmiş diye bakılıyor. Bizim idari ya da denetleme kurumlarımız birtakım şeylere gözlerini kapatmış.”
Susma’nın 2023 ‘Sansür Raporu’: Vakaların çoğunda fail RTÜK
Susma Platformu’nun Ocak 2023 – Aralık 2023 döneminde gerçekleşen sansür vakalarını kayıt altına alan Türkiye’de Sansür ve Otosansür raporu yayınlandı. Raporda kültür-sanat ve medya alanlarında gerçekleşen ifade özgürlüğü ihlalleri, sansür ve otosansür vakalarının kronolojik kaydı tutuluyor. Susma “Türkiye’deki temel hak ve özgürlüklerin durumu ile paralel olarak sanatsal ifade özgürlüğüne ilişkin tablonun her yıl daha da kötüye gittiğini” ifade ediyor.
Kamuoyuna yansıyan veriler baz alınarak hazırlanan raporda göre 2023 yılında izleme faaliyeti çerçevesinde en az 209 sansür vakası kaydedildi. Yıl boyunca en fazla sansürle karşılaşılan alan televizyon yayınları, ikinci en fazla sansüre uğrayan alan ise müzik sektörü oldu. Her iki alanda fail olarak öne çıkan kurum ise Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK). Netflix, Disney+, Amazon Prime Video, MUBI, beIN ve BluTV’deki pek çok yapımı “toplumsal ve kültürel değerler ile aile yapısına aykırı” bulan RTÜK, bu platformlara üst sınırdan idari para cezası kesmişti. Hedef gösterilen Kızılcık Şerbeti (2022-) ve Kızıl Goncalar (2023-) dizilerine de Üst Kurul tarafından yayın durdurma, idari para cezası gibi yaptırımlar uygulanmıştı.
2023 yılında sinema alanında yaşanan vakalarda Nejla Demirci’nin Kanun Hükmü (2023) belgeselinin 60. Antalya Altın Portakal Film Festivali‘nin Ulusal Belgesel Yarışma seçkisinden kaldırılması ve sürecin festivalin iptaline dek uzaması öne çıkıyor. Bakur (Kuzey, 2015) belgeselinin yönetmenleri Ertuğrul Mavioğlu ve Çayan Demirel’in “örgüt propagandası” suçlamasıyla hapis cezası alması, belgeselci, video-aktivist Kazım Kızıl‘ın Akbelen Ormanı’ndaki ağaç katliamını kayda aldığı sırada jandarmanın sert müdahalesine maruz kalması, Can Candan’ın Benim Çocuğum (2013) belgeselinin Boğaziçi Üniversitesi’ndeki gösteriminin yasaklanması gibi olaylarla geçen 2023’te sinema alanında diğer yıllara göre daha az vaka yaşandığı görülüyor. Raporun sinema bölümünü hazırlayan Özkan Küçük, daha az vaka yaşanmasının sebebinin “bazı vakaları yaşayanların görünmez olmayı tercih etmesinden” kaynaklı olabileceğine işaret ederek bu durumun yeni bir kırılma olduğuna dikkat çekiyor. Küçük’e göre sinema endüstrisi daha fazla otosansüre ve sansür vakalarını gizlemeye yönelmiş durumda.
Susma Platformu’nun raporunun tamamına ulaşmak için tıklayınız.
bianet muhabirlerine saldırı
İstanbul Yenikapı Miting Alanı’ndaki Newroz kutlamalarını takip eden bianet muhabirleri Tuğçe Yılmaz ve Ali Dinç’e polis saldırdı. AFP foto ve video muhabiri Eylül Deniz Yaşar’ı gözaltına aldıktan bir süre sonra serbest bırakan polis, bianet Kürtçe editörü Aren Yıldırım’ı da gözaltına almaya çalıştı.
17 Mart’ta yaşananlar gazeteciler üzerindeki baskının her koldan derinleştiğine işaret eder nitelikte. Baskı, engelleme ve polisin şiddet uygulama cüretkârlığı arttıkça Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü alanının daraldığını gösteren bir tablo ortaya çıkıyor. Meslek pratikleri ‘suç’ sayılan gazeteciler haksız müdahalelerle maruz kalıyor, ‘cezalandırılıyor’. Tıpkı Sibel Tekin’in yargılanmasında olduğu gibi, kamuoyunda ‘ses ve görüntü yasağı’ olarak nitelenen Emniyet Genel Müdürlüğü genelgesinin yürütmesi kesin olarak durdurulsa da belgeselci ve gazetecilerin kayıt almasına yönelik baskıların fiilî anlamda devam ettiği görülüyor.
bianet muhabiri Tuğçe Yılmaz, Newroz alanından çıkışta polisin yaptığı işkenceyi çekerken gözaltına alınmaya çalışıldığını ve polisin işkencesine maruz kaldığını yaptığı paylaşımla duyurdu: “Polisler üzerime oturdu ve dakikalarca boğazımı sıktı. bianet muhabiri arkadaşım Ali Dinç de saldırıya uğradı.” MLSA’dan Aziz Oruç’a konuşan Yılmaz, polisler tarafından ağır bir şiddete maruz kaldığını, “Gazeteciyim” dediğinde ise polislerin kendisine “Ne gazetecisi? Teröristlerin eylemindesin” diyerek darp etmeye devam ettiğini söyledi. “Sadece işimi yaptığım için korkunç bir saldırıya maruz kaldım ve bu darp ya da müdahale değildi. Nefes alamadığımı söylememe rağmen polis uzun süre boğazımı sıktı ve şiddetin dozunu giderek artırdı,” diyen Yılmaz, polis müdahalesi sırasında amirlerden birinin “Gözaltı yapmayın” demesi sonrası fiziksel şiddetin son bulduğunu ve polisin hiçbir şey olmamış gibi telefonunu kendisine geri verdiğini söyledi. “Teröristlerin eylemindesin” sözünün polisin ve mevcut iktidarın bağımsız gazetecilere ve medyaya bakışını tanımladığını ifade eden Yılmaz, “Mesleğimiz, hak odaklı habercilik kriminalize edilmeye çalışılıyor, buna izin vermeyeceğiz,” dedi. Yılmaz ve Dinç polisten şikâyetçi olmak için hastaneye darp raporu aldı.
Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla polis şiddetine tepki gösterdi: “İstanbul Newroz’unda görev yapan gazeteci arkadaşlarımıza dönük bu şiddeti, AFP’den Eylül Yaşar’a yönelik gözaltıyı protesto ediyoruz. İçişleri Bakanı, kabul edilemez müdahalelere son verilmesi için devreye girmeli. Haberciye suçlu muamelesi yapamazsınız.” Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da gazetecilere yönelik saldırıyı meclis gündemine taşıdı. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın yanıtlaması istemiyle soru önergesi sunan Tanrıkulu, gazetecilerin alanda çekim yapmasını engelleme girişiminin yasal ve hukuki olmadığının altını çizerek gazeteciler Tuğçe Yılmaz ve Ali Dinç’e uygulanan fiziksel şiddetin basın özgürlüğünü açıkça engellediğini ifade etti. Önergede gazetecilerin kötü muamele ve işkenceye maruz kalmalarının bilinçli bir eylem olup olmadığı, gazetecilere şiddet uygulayan kolluk güçlerinin kimliklerinin tespit edilip edilmediği ve haklarında idari işlem başlatılıp başlatılmadığı gibi sorulara cevap isteniyor.
Kurgucu İlay Arıkan davası: Mertkan Bozkurt’un cezasının artırılması talep edildi
Kurgucu İlay Arıkan’a, asistan olarak çalıştığı dizinin kurgu odasında uyguladığı cinsel şiddet ve tehditler nedeniyle yargılanan kurgu yönetmeni Mertkan Bozkurt’un yargılandığı dava, istinafın bozma kararının ardından Çağlayan Adliyesi 32. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yeniden görülüyor. 26 Mart’ta yapılan duruşmada dava 6 Haziran 2024 tarihine ertelendi. Arıkan, sosyal medya hesabından savcının mütalaasını verdiği davada Bozkurt’un cinsel saldırıdan cezalandırılmasını ve cezanın artırılmasını talep ettiğini duyurdu.
İlay Arıkan, asistan olarak görev yaptığı Akıncı (2021) adlı dizinin çalışmaları sırasında Mertkan Bozkurt’un kurgu odasında kendisine cinsel saldırıda bulunduğu, hakaret ve tehdit ettiği suçlamalarıyla dava açmıştı. İlk duruşması 23 Eylül 2021’de görülen davanın 23 Mart 2023’te görülen karar duruşmasında mahkeme Bozkurt’u suçlu bulmuştu. Bozkurt hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanılmak suretiyle cinsel saldırı suçundan 2 yıl 6 ay, hakaret suçundan 2 ay 15 gün, tehdit suçundan da 5 ay hapis cezası almış, hakaret ve tehdit suçlarında hükmün açıklanması geri bırakılmıştı. İstinaf mahkemesinin birden çok cinsel saldırı olduğu için cezanın artırılması istemi ve Bozkurt’a cinsel tacizden ayrıca ceza verilmesinin yerel mahkemece değerlendirilmediği gerekçesiyle kararı bozduğu dava yeniden görülmeye başlandı. Arıkan’ın avukatı Hülya Gülbahar’la davanın üçüncü duruşmasının ardından yaptığımız söyleşiyi okumak için tıklayınız.
Gezi Parkı tekrar İBB’nin
Üç yıl önce Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün Sultan Beyazıt Hanı Veli Hazretleri Vakfı’na devrettiği Gezi Parkı, mahkeme kararıyla yeniden İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) oldu. İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen davada Gezi Parkı’nın Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Sultan Beyazıt Hanı Veli Hazretleri Vakfı’na devri yasaya aykırı bulundu. Cumhuriyet’te yer alan habere göre dava konusu taşınmazların vakıf yoluyla meydana gelmediğine dikkat çeken mahkeme, parkın yeniden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adına tesciline hükmetti. Gezi Direnişi’nin çıkış noktası olan parkın İBB’nin elinden alınması, iktidarın Gezi ruhunun korkusuyla aldığı bir karar ve cezalandırma yöntemi olarak yorumlanmıştı.
Türkiye yakın siyasi tarihine damga vuran en önemli direnişlerden biri 2013 yılında Gezi Parkı’nda başladı ve ülkenin dört bir yanına yayıldı. Bugün verilen hapis cezalarından dolayı yargı bağımsızlığını şaibeli bir noktaya çeken, hukukçularınsa ‘garabet’ olarak yorumladığı Gezi Davası soruşturmaları ise direnişten dört yıl sonra başladı. Yıllarca süren davada gelinen son noktada iş insanı kimliğinin yanı sıra kültür sanat faaliyetlerine olan katkılarıyla da bilinen Osman Kavala müebbet, çekmediği Gezi Direnişi belgeselinin merkeze oturduğu suçlamalara maruz bırakılan Çiğdem Mater, sinema-reklam sektörlerinde yıllarca emek veren Mine Özerden, milletvekilliği düşürülen avukat Can Atalay ve şehir planlamacısı Tayfun Kahraman 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Mahkûmiyet hükümleri bozulan Mücella Yapıcı, Ali Hakan Altınay ve Yiğit Ali Ekmekçi hakkındaki adli kontrol kararı ise mahkemece kaldırıldı. “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla cezalandırılan isimlerden Kavala, aynı zamanda Türkiye’de belgesel yapımını destekleyen sayılı fonlardan biri olan Yeni Film Fonu dâhil birçok kültür projesini hayata geçiren Anadolu Kültür’ün yönetim kurulu başkanı. Sinemacılar Mater ve Özerden’in de denkleme dâhil olduğu davada, toplanma ve gösteri hakkının yanı sıra kültürel faaliyetler ve meşru sinemacılık pratikleri de kriminalize ediliyor.
Boğaziçi yönetimi ‘kara liste’ hazırladı: En az 142 kişinin okula girişi yasak
Boğaziçi Üniversitesi’nde usulsüzlüklerin sonu gelmiyor. Cumhurbaşkanının kararıyla Boğaziçi’ne rektör olarak atan Naci İnci ve üniversite yönetiminin okula girişi yasaklananlarla ilgili bir ‘kara liste’ hazırladığı ortaya çıktı. Diken’in edindiği bilgiye göre yönetimin hazırladığı kara listede 11 öğrenci, 100’ün üzerinde mezun, Mithat Alam Film Merkezi üyeleri, akademik personel ve eski idari personel dâhil en az 142 kişi bulunuyor.
Hatırlanacağı üzere Boğaziçi Üniversitesi yönetimi, Temmuz 2022’de düzenlenecek mezuniyet töreni öncesi öğrencilere bir e-posta göndererek “Eylem yaparsanız mezun kartınızı iptal ederiz” diye tehdit etmiş, akabinde olası protestoların önüne geçmek için organizasyonu iptal etmişti. Üniversite yönetimi aynı dönemde bazı öğrencilerin kartlarını, “kampüste düzenlenen eylem ve gösterilere katılmaları” gerekçesiyle iptal etmişti. Öğrenci ve mezunların çoğu kartlarının iptal edildiğini tesadüfen öğrenmişti. Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi’nin (MAFM) yöneticileri Zeynep Ünal ve Elif Ergezen ile yapımcı Yamaç Okur da mezun kartı iptal edilenler arasındaydı. Kartları süresiz iptal edilen mezunlar yargının yolunu tutmuş, Ünal ve Okur açtığı davaları kazanmıştı.
Diken’den Mehmet Baran Kılıç, mahkemeye taşınan yasak kararları önemli oranda bozulmasına rağmen yönetimin yeniden girişini yasakladığı mezunlar bulunduğunu yazdı. Görevine son verilen akademisyen ve emekli akademisyenlerin de okula girişini yasaklayan yönetimin bir ‘kara liste’ oluşturduğu öğrenildi. Burada dikkat çeken bir detay da akademisyen, belgesel sinemacı Can Candan’la ilgili. Yönetim, Boğaziçi’ndeki görevine iki kez son verilen Candan’ın mahkemece geri verilen haklarını tanımama konusunda ısrar ediyor. Kampüse girişi engellenen Candan’ın okul etkinliklerinde gösterilmesi planlanan filmleri de sansürleniyor. Candan örneği, kara listede 142 kişinin ismi olsa da girişi engellenenlerin sayısı daha fazla olduğuna işaret ediyor. Habere göre bazı kişiler listeye dâhil edilmese bile haklarında ‘özel talimatname’ çıkartılabiliyor.
Mekân menajeri Ayşegül Nazlıcan Kılıç’ın davası ertelendi
Mekân menajeri Ayşegül Nazlıcan Kılıç’ın, prodüksiyon mekâncısı Sedat Dilsiz’e açtığı davanın ilk duruşması 7 Mart’ta İstanbul Anadolu 25. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Sinema-TV Sendikası, davanın Şubat 2022 ile Eylül 2023 arasında “hakaret, tehdit, silahla tehdit, kadına karşı kasten yaralama ve nitelikli olarak konut dokunulmazlığı ihlal etme” suçlamaları gerekçesiyle açıldığını bildirdi. Devam eden hukuki süreçte Kılıç’a desteğini açıklayan sendikanın yanı sıra Susma Bitsin de Kılıç’la dayanışma çağrısı yaptı.
Sinema-TV Sendikası’ndan edindiğimiz bilgiye göre mahkeme telefonların incelenmesi kararıyla duruşmayı erteledi. Dilsiz’in yargılandığı davanın ikinci duruşması 22 Mayıs Salı günü saat 14:10’da görülecek.
Sinema-TV Sendikası sektör emekçilerinin ekonomik durumunu raporladı
Sinema-TV Sendikası’nın İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi – Metodoloji ve Sosyoloji Araştırma Merkezi’yle ortaklaşa yürüttüğü çalışma koşulları araştırması verilerini Meslektaşlarımızın Ekonomik Durumu Hakkındaki Bilgilendirme Raporu adı altında yayınladı.
Binden fazla sektör emekçisinin katılımıyla hazırlanan rapor Ocak 2021 ile Ocak 2024 arası son üç yıllık dönemi kapsıyor. Sendika, sektör emekçilerinin “Tehlikeli sınıfta yer alan, iş bulma konusunda fırsat eşitliğinden yoksun bırakılan, proje bazlı çalıştığı için 1 yılın tamamında mesai yapamayan ve emekliliğe giden yolda yeterli prim gün sayısına ulaşamadığı için, güvencesiz ve geleceksiz bir sektörde çalıştığına” dikkat çekiyor. Veriler de katılımcıların büyük kısmı 1 yılda ortalama 6.5 ay çalışabildiğini gösteriyor. Resmî kaynaklara yer verilen raporda bazı temel konulardaki fiyat artış oranları ile belirlenmiş taban ücret artış oranları ve rakamlarının yer alıyor. Raporun tamamına ulaşmak için tıklayınız.
Madımak Katliamı Hafıza Merkezi’nden web belgeseli
Madımak Katliamı Hafıza Merkezi’nin hazırladığı Alacakaranlıkta 30 Yıl adlı web belgeseli 7 Nisan’da erişime açılacak.
Belgesel 2 Temmuz 1993’te Sivas’taki Pir Sultan Abdal Şenlikleri esnasında Madımak Oteli‘nin yakılarak 33 kişinin öldürülmesiyle sonuçlanan katliama, katliamın zeminini oluşturan siyasi yapılanmaya ve katliamın çok yönlü sonuçlarına odaklanıyor. Sözlü tarih görüşmelerinden kesitlerin desteklediği bir metin akışına sahip web belgeseli güncel ve arşivden fotoğraf ve videolar, illüstrasyonlar, portre ve bilgi grafikleri; proje için üretilmiş fotoğraf, video, ses kolajları ve detaylı metinler kullanılarak hazırlandı. Yönetmen koltuğunda Yücel Tunca’nın oturduğu, metin yazımını Bülent Yıldız’ın yaptığı belgeselin yapımcılığını ise Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu üstleniyor.