Şu An Okunan
Tiny House Almanya

Tiny House Almanya

Berlinale 2024, öncesi ve sonrası ile Almanya’da giderek daralan sanatsal ifade özgürlüğü alanının geldiği hâli gözler önüne serdi. Festivalin bir ‘tiny house’a sığdırmaya çalıştığı sözde diyalog ortamının dışına taşan her sözün ‘anti-semitizm’ ile damgalandığı bu baskı ortamında yaşananları adım adım aktarıyoruz.

Yazı: Senem Aytaç

Bu yıl Berlinale’de ve sonrasında yaşananların çerçevesini biraz daha geniş çizebilmek için, geriye sarıp, 7 Ekim’den bu yana Almanya’da kültür sanat alanında yaşananların bir özetiyle başlamak gerekiyor. Malum, İsrail devletinin koşulsuz destekçisi olan Almanya hükümeti ve ona (doğrudan ya da dolaylı) bağlı kurumlar,
7 Ekim’den bu yana çok sayıda hak ve ifade özgürlüğü ihlaline imza attı. Eylem yasaklarından sloganların kriminalize edilmesine, etkinlik iptallerinden işten çıkarmalara, Almanya kurumları Filistin’e ses vermenin bu ülkede bir bedeli olduğunu hissettirmek için hiçbir fırsatı kaçırmadı. Burada saymakla bitmeyecek vakaların tespit edilebilenleri için kitle kaynaklı açık bir arşiv olan Archive of Silence (Sessizlik Arşivi) hesabını takip edebilirsiniz.1

Festival açılışında gerçekleştirilen ‘Demokrasiyi Savun’ eyleminden. (fotoğraf: Senem Aytaç)

Geçtiğimiz Aralık ayının sonlarına doğru ise, süregiden bu baskıcı ortamın göbeğine kültür-sanat emekçilerini doğrudan ilgilendiren bir haber daha düştü. (Buraya Berlin’de yaşayan, hatırı sayılır bir kısmı göçmen olan, güvencesiz kültür sanat emekçilerinin ekseriyetle kamu kaynaklarıyla ayakta kalabildiklerini de not düşelim.) Berlin Senatosu kamu kaynaklarından faydalanacak olanların imzalayacakları tüm sözleşmelere ‘ayrımcılık karşıtı’ bir madde ekleneceğini duyurdu. Berlin’in Kültür Senatörü CDU’lu (Hıristiyan Demokrat Parti) Joe Chialo (bu isim ileride Berlinale ile ilgili açıklamalarda da karşımıza çıkacak), kültür kurumlarında “ırkçı, anti-semitik, kuir düşmanı ya da marjinalize eden diğer ifade biçimlerine’’* yer vermeyeceklerini, sanatın “özgür olduğuna ama kurallardan da bağımsız olmadığına’’ yönelik bir açıklama yaptı. ‘Ayrımcılık karşıtı’ olarak ifade edilen bu madde aslında bir ‘anti-semitizm’ maddesiydi ve oldukça tartışmalı olan IHRA (International Holocaust Remembrance Alliance) tanımını2 esas alıyordu. Federal hükümet, herhangi bir yasal statüsü olmayan bu anti-semitizm tanımını daha da genişleterek, Yahudilerin yanında İsrail devletini de ekliyordu (“Dahası, bir Yahudi topluluğu olarak algılanan İsrail devleti bu tür saldırıların hedefi olabilir”) ve böylece maddenin ne yönde kullanılacağını da aslında açık ediyordu.3

Kamu kaynaklarında ayrımcılık konusunda IHRA tanımının esas alınmasına karşı yapılan eylemlerden. “Huzur içinde yat Kültürel Özgürlük.”

Kültür sanat emekçileri 5 Ocak’ta Senato’ya bu kararı kabul etmediklerini söyleyen ve maddenin iptalini talep eden bir açık mektup yazdılar. Bu yazının yazıldığı tarih itibarıyla mektubun imzacı sayısı yaklaşık 6000. Protestolar sonuç verdi ve Berlinale’nin başlamasından kısa bir süre önce, Senatör maddenin yürürlüğe konmasını askıya aldıklarını duyurdu.

Ocak ayının başında ise, tüm uluslararası kültür sanat emekçilerine ve kurumlarına hitaben Almanya’yı boykot/grev çağrısı yapıldı. Strike Germany (Almanya Grevi) sitesinden -Türkçe dahil birçok dildeki- boykot çağrısına, grevin taleplerine ve imzacı listesine ulaşabilirsiniz.

Strike Germany’nin kullandığı görsellerden. Caspar David Friedrich’in Alman romantizmini temsil eden Bulutların Üzerinde Yolculuk eserine atıfta bulunan bir kolaj.

2023 Kasım’ında gerçekleşen Uluslararası Amsterdam Belgesel Film Festivali’nin (IDFA) açılış töreninde yaşananların ardından yapılan boykot çağrısı oldukça geniş yankı bulmuş, çok sayıda yönetmen filmini festivalden çekmişti. Kalanların büyük kısmı ise platformlarını Filistin için seslerini yükseltmeye, bastırılan seslere karşı bir dayanışmaya dönüştürmüş, ateşkes çağrısı sıklıkla dillendirilmişti. Dolayısıyla Berlinale’de ne yaşanacağı merak konusuydu. Fakat boykot meselesine gelmeden önce, Almanya’nın, dolayısıyla da festivalin siyasetini etkileyen bir meseleden daha bahsetmek gerekiyor.

AFD

Son aylarda Almanya’da süregiden iki ayrı eylem hattı var. Biri – ağırlıklı olarak göçmenlerin katıldığı- Filistin ile dayanışma eylemleri; diğeri ise çok daha kitlesel olan (ve Filistin ile dayanışmayı kapsamayan) AFD karşıtı eylemler. Berlinale’nin açılışı öncesi ‘rol çalan’ bir başka siyasi skandaldan söz edebilmek için, burada da biraz daha geri sarmamız gerekiyor. Duyanlar duymuştur, 15 Ocak’ta Correctiv’in yayınladığı bir haber ile, Berlin yakınlarındaki Potsdam kentinde içlerinde iş insanları ve AFD’li (aşırı sağcı parti, Almanya İçin Alternatif) siyasetçilerin de yer aldığı bir grubun, göçmenlerden (Alman vatandaşı olanlar da dahil) nasıl kurtulacaklarını planladıkları gizli bir buluşmanın detayları ortaya döküldü. Göçmen karşıtı politikaları merkeze alan AFD’nin zaten bir süredir yükselen oy oranlarının yanına bir de bu olay eklenince, büyük kentlerin çoğunda çok kalabalık protesto yürüyüşleri başladı.

İşte Berlinale’nin ilk siyasi skandalı da, AFD’li iki senatörün Berlinale’nin açılış törenine katılacaklarının duyulmasıyla gerçekleşti. 19 Ocak’ta yayınlanan ve festivallerin sanatsal ifadenin, barışçıl diyaloğun sağlanması için yaratılan platformlar olduğunu ve “Ortadoğu’da ve başka yerlerde yaşanan tüm insani krizlerin mağdurlarının yanında olduklarını (…) dünyada ve Almanya’da yükselişte olan anti-semitik, anti-Müslüman öfkenin ve nefret dilinin yayılmasından duydukları endişeyi” dile getirdikleri basın açıklamasının ardından duyulan bu haber kamuoyundan büyük tepki çekti. Berlinale, ilkin 4 Şubat’ta sosyal medya hesabından, 8 Şubat’ta ise bir basın açıklaması4 ile, AFD’li senatörlerin davetiyelerini geri çektiklerini açıkladı. Berlinale’nin açılış töreni öncesindeki kırmızı halıda, törene katılanların gerçekleştirdiği ‘Demokrasiyi Savun’ eyleminin arka planında bunlar vardı. Ortadoğu’da ve başka yerlerde yaşananlar değil.

Boykot

Strike Germany’nin çağrısının yanına Filistin Film Enstitüsü’nün 14 Şubat’ta yaptığı boykot çağrısı eklendi. Soykırıma karşı durmanın, demokratik değerleri savunduğunu iddia eden bir kurumun yapması gereken en temel şeylerin başında olduğunu belirten çağrı, festivalin acil ateşkes çağrısı yapması gerektiği yönündeki talebi de yineliyordu. 

Herkesi Filistinli sinemacıların ve onları destekleyenlerin seslerini yükseltmeye çağıran metin, talepler karşılanmadığı sürece yönetmenleri filmlerini festivalden çekmeye, seyircileri nedenlerini açıklayarak biletlerini iade etmeye, soru-cevaplarda, panellerde ve konuşmalarda herkesi Filistin’i desteklediklerini ve soykırıma karşı olduklarını açıktan beyan etmeye çağırıyordu.

Berlinale’den çekildiğini bu görselle duyuran Güney Afrikalı yönetmen Advik Beni, açıklamasında Almanya devletinin Gazze’de yaşananların suç ortağı olmasına, AFD’li vekillerin festivale davet edilmesine ve Filistin topraklarında devam eden apartheid’a dikkat çekiyordu.

Boykot çağrıları IDFA’dakine benzer bir karşılık bulmadı. Festivalden doğrudan filmini çeken sadece üç yönetmen oldu; üçü de ‘Forum Expanded’ bölümündendi.

Atmospheric Arrivals filmi ile yönetmen Ayo Tsalithaba (Açıklama); Two Refusals (Would We Recognize Ourselves Unbroken) filmi ile Suneil Sanzgiri (Açıklama) ve Death Mask filmi ile John Greyson (Açıklama).

Forum ekibi sosyal medya hesaplarından çekilen filmleri duyursa da, bu filmlerin çekilme nedenlerine yer vermedi (Açıklama).

Festivalden çekilen diğer üç kişi ise ‘Berlinale Talents’ bölümündendi ve Talents ekibi biraz daha şeffaf davranarak kendi sitesinde katılımcıların festivalden çekilme sebeplerine de yer veriyordu

Daha önce IDFA’dan da çekilmiş olan Maryam Tafakory’nin yanı sıra (Açıklama), Advik Beni (Açıklama) ve Monica Sorelle (Açıklama) kişisel sosyal medya hesaplarından yaptıkları açıklamalarla festivalden çekildiklerini duyurdular.

Festivalin içinden sesler

Berlinale’nin kurumsal olarak ateşkes çağrısı yapmak bir yana, Filistin’in adını anmaktan dahi imtina eden tavrı, festival içerisinden de tepkiler doğurdu ve festivale bir açıklama yapması yönünde baskı kurmak amacıyla art arta basın açıklamaları gelmeye başladı.

Festivalin Postdamer Platz’a yerleştirdiği “diyalog mekânı”: Tiny House. 40 metrekare Almanya ya da belki çok daha küçük…

Açıklamalardan önce, Berlinale’nin dudak uçuklatacak projelerinden birini daha buraya not düşmekte fayda var. Berlinale’nin, kendi ifadeleriyle, “Ortadoğu’daki çatışma ve bunun toplumumuz üzerindeki etkileri”ni tartışmak üzere bulduğu çözüm, festival merkezinin bulunduğu Postdamer Platz’a yerleştirdiği bir ‘Tiny House’tu. İsteyenler, bir seferde en fazla altı kişiyi alabildiği belirtilen Tiny House’ta üç gün boyunca moderatörler eşliğinde meseleyi Almanca tartışabileceklerdi. Çok şükür, en fazla altı kişiyi barındırabilen bu şanlı demokrasi platformu yerine, insanlar alan bulabildikleri yerlerde konuşmaya, tartışmaya devam ettiler. 

Festival içerisindeki açıklamalardan ilki Berlinale çalışanlarından geldi. 12 Şubat’ta yayınladıkları basın açıklamasında, festivalin açıklamasını yeterli bulmadıklarını söyleyen imzacılar, daha güçlü bir kurumsal duruşa ihtiyaç olduğunun ifade ederek festivalin rehinelerin serbest bırakılması ve ateşkes ilan edilmesi talebine katkı sunması gerektiğinin altını çiziyorlardı (Açıklama).

Ardından festivale katılan yönetmenlerden oluşan grubun basın açıklaması geldi. Filistin’le dayanışma içinde olan tüm seslerin anti-semitizm suçlamasıyla bastırılmasının, anti-semitizmin hakiki yükselişini görünmez kılmasından duydukları endişeyi belirten yönetmenler, Almanya otoritelerinin ve devlet kurumlarının, Yahudi kültür emekçileri de dahil olmak üzere Filistin ile dayanışma gösteren herkesi susturmaya, baskılamaya, kriminalize etmeye ve kara listeye almaya yönelik eylemlerinden duydukları rahatsızlığı dile getiriyorlardı (Açıklama).

Sonrasında ise, Berlinale Talents’ın eski katılımcılarından bir basın açıklaması geldi. ‘Berlinale Talents Alumni’ imzacıları Gazze’deki soykırımın tanınması, ‘anti-semitizm’in eleştirel sesleri bastırmak için bir silah olarak kullanılmaması ve acil, kalıcı bir ateşkes çağrısı için Berlinale’den talepte bulunuyordu. (Açıklama)

Berlinale sona yaklaşırken festival yönetimine “Ateşkes istemek neden bu kadar zor?” sorusunu yönelten topluluğun eyleminden.

Festivalin cevapsız bıraktığı basın açıklamaları ardı ardına yayımlanır, festival etrafında gerçekleşen protestolar5, gösterimler ve soru-cevaplarda yükseltilen sesler bir karşılık bulmazken, festivalin neredeyse sonuna gelindi. Yukarıda adı geçen üç oluşum, bu sefer Film Workers For Palestine (Filistin için Film Emekçileri) ile de yan yana gelerek şu basit soruyu tekrarladılar: “Berlinale sona yaklaşırken hâlâ cevaplanmamış sorular ve çağrılar var. Hep birlikte soruyoruz: Berlinale’nin soykırıma karşı durması için daha ne olması gerekiyor? Ateşkes istemek neden bu kadar zor?

Bu soruyu ödül töreni sonrasında devlet erkanı hep bir ağızdan cevaplayacaktı.

Ödül töreni

Berlinale büyük ölçekli bir festival, dolayısıyla festivalin her bir köşesinde, her bir anında ne yaşandığını tespit edebilmek elbette imkânsız, fakat dünyanın dört bir tarafından gelmiş kültür sanat insanlarının ‘Tiny House’ dışında da festival süresince konuşup tartıştıklarını tahmin etmek de güç değil. Kırmızı halıda, gösterimlerde, etkinliklerde çok sayıda protesto gerçekleşti. Festival boyunca sesler yükselerek devam etti. Bilhassa Almanya bağlamında, neredeyse sadece güvencesiz göçmenlerin seslerini çıkardığı ve şiddetle bastırıldığı bir ortamda, dünyaca tanınan kültür sanat insanlarının özellikle de canlı yayınlanan kapanış töreninde, Almanyalı otoritelerin seyirci olduğu koltuklara karşı Filistin ile dayanışma göstermesi, ateşkes talep etmesi ve soykırım kelimesini telaffuz etmelerinin ise kesinlikle kayda değer bir yanı oldu. Törenden sonra yaşananlar da bunu teyit etti.

En İyi Belgesel ödülüne layık görülen No Other Land‘in yönetmenlerinden Basel Adra ve Yuval Abraham ödül konuşmalarını yaparken.

İsrail-Filistin ortak yapımı No Other Land, festivalin En İyi Belgesel ödülünün yanı sıra Panorama bölümünde verilen Seyirci Ödülü’nün de sahibi oldu. Filmin dört yönetmeninden ikisi ve aynı zamanda belgeselin özneleri olan Filistinli Basel Adra ve İsrailli Yuval Abraham tüm soru-cevaplarda olduğu gibi kapanış töreninde de sahneye beraber çıktılar. İlk olarak Basel Adra konuştu: “Gazze’de İsrail tarafından binlerce insan katledilirken bu ödülü kutlamam mümkün değil. Aynı zamanda yaşadığım yer olan Masafer Yatta’daki halkım İsrail buldozerleri tarafından yeryüzünden silinmeye çalışılırken… Şu an Berlin’de olduğuma göre, Almanya hükümetinden tek bir şey talep ediyorum: Birleşmiş Milletler’in çağrılarına karşılık verin ve İsrail’e silah göndermeyi bırakın.”

Ardından Yuval Abraham söz aldı: “Basel ve ben aynı yaştayız. Ben İsrailliyim, Basel Filistinli. İki gün sonra eşit olmadığımız topraklara geri döneceğiz. Ben medenî hukuk altında yaşıyorum, Basel askerî hukuk altında. Birbirimize yarım saatlik mesafede oturuyoruz ama benim oy verme hakkım var, Basel’in yok. Bu topraklar içinde ben istediğim yere gitme özgürlüğüne sahibim. Basel, milyonlarca Filistinli gibi işgal altındaki Batı Şeria’da hapis durumda. Bu apartheid hâli, aramızdaki bu eşitsizlik son bulmalı. Filmimiz güç dengesizliğini konu alıyor. İşgali sonlandırmak ve politik bir çözüme ulaşmak için ne yapabileceğimizi sorup duruyoruz. Bu soruya bir cevabımız yok ama olası cevaplardan biri, insanların ayağa kalkıp seslerini yükseltmesi. Bu salonda pek çok güçlü insan var; milletvekilleri, sesini duyurabilecek kişiler var. Ateşkesin sağlanmasını, politik bir çözümü ve işgalin sona ermesini talep etmek zorundayız.” 

Törendeki tüm konuşmaları burada tek tek alıntılayamayacağım. Fakat, Encounters bölümünde ‘En İyi Film’ ödülünün sahibi olan Direct Action’ın yönetmenlerinden Ben Russell’ın sırtında kefiyesi ile yaşamdan yana olduklarını, dolayısıyla elbette soykırıma da karşı olduklarını söylediğini  not etmek belki önemli; sahnede adlı adınca ‘soykırım’ diyen tek insan sanırım oydu. 

Dahomey adlı belgeseliyle festivalde Altın Ayı’yı alan Mati Diop ödül konuşmasını “Filistin’in yanındayım” diyerek bitirdi.

Altın Ayı’yı kazanan Mati Diop da, filmi Dahomey ile seyircisine musallat ettiği kolonyalizm hayaletini bugüne taşıyan konuşmasını Filistin’le dayanışma içinde olduğunu söyleyerek bitirince, ödül töreninden çıkan son sözün ne olduğu da belirginleşmiş oldu.

Özetle, Berlinale’nin, festivali ‘‘Ortadoğu’da yaşanan bazı insani krizler”in üzerinden atlayarak sürdürme çabası karşısında bir uluslararası direncin varlığı ve törenin ardından yaşananlar ülkenin içinde bulunduğu baskıcı iklimin gün yüzüne çıkmasına vesile oldu. 

Festival sonrası

Kapanış töreninin ertesi günü Panorama bölümünün sosyal medya hesabı hacklendi ve ‘Soykırım soykırımdır. Hepimiz suç ortağıyız.’ başlıklı bir basın açıklamasının yanı sıra ödüllerin açıklandığı storylerin taklit edildiği protesto görselleri paylaşıldı (Yarım saat içinde müdahale edilerek kaldırılan görsellere buradan ulaşabilirsiniz).

“SOYKIRIM SOYKIRIMDIR. HEPİMİZ BU SUÇA ORTAĞIZ.”
Panorama bölümünün sosyal medya hesabından paylaşılan bu görseller festival tarafından hızlıca kaldırılsa da hâlâ dolaşımda.

Öte yandan, kapanış töreni, yetkilileri o kadar rahatsız etmişti ki, anaakım medya ile sosyal medyada ardı ardına açıklamalar yağmaya başladı. Bazılarını sıralayalım: 

  • Berlin Kültür Senatörü Joe Chialo: ‘‘Kültür, farklı siyasi ifadelere yer açmalıdır, ancak bu yılki Berlinale ödül törenine, Berlin sahnelerine yakışmayan, kendini beğenmiş, İsrail karşıtı bir propaganda damgasını vurdu. Festival yönetiminin olaylarla tutarlı bir şekilde ilgileneceğini umuyoruz.’’
  • Berlin Valisi Kai Wegner: “Dün Berlinale’de yaşananlar kabul edilemez bir biçimde taraflıdır. Berlin’de antisemitizme yer yoktur ve bu sanat dünyası için de geçerlidir. Berlinale’nin yeni yönetiminden bu tür olayların bir daha yaşanmamasını sağlamasını bekliyorum. Berlin’in özgürlük konusunda net bir duruşu var. Berlin kesin olarak İsrail’in yanındadır. Bu konuda hiç şüphe yok. İsrail ve Gazze Şeridi’nde yaşanan derin acıların tüm sorumluluğu Hamas’a ait. Tüm rehineleri serbest bırakarak ve silahlarını bırakarak bu acıyı sona erdirme gücüne tek başına sahiptir. Burada göreceliliğe yer yoktur.’’
  • Almanya’nın Kültür ve Medya Bakanı Claudia Roth: “Cumartesi akşamı Berlinale töreninde yapılan açıklamalar şoke edici bir şekilde tek taraflıydı ve derin bir İsrail nefreti barındırıyordu. Böyle bir akşamda uluslararası sinemacıların; Hamas’ın, barış içinde yaşayan ve aynı zamanda bir festivalde kutlama yapan binden fazla insana yönelik vahşi terör saldırısına ve bu insanların acımasızca öldürülmesine değinmemesi ve halen Hamas’ın elinde bulunan 130’dan fazla rehine hakkında tek bir kelime dahi etmemesi kabul edilemez. Gazze’deki sivil halkın çektiği acıların ortak sorumlusu olan Hamas’ın insanlık dışı stratejisinden bahsedilmedi. Uluslararası bir film festivalinde bu şekilde boy göstermenin kimseye, özellikle de Gazze’deki sivil halka bir faydası yoktur.
    Berlin Belediye Başkanı Kai Wegner ve Berlinale’nin sorumluluğunu bizimle paylaşan Berlin Senatosu ile birlikte şimdi ödül töreninde yaşananları gözden geçireceğiz ve Berlinale’nin çeşitliliğin, farklı bakış açılarının ve diyaloğun mekânı olma iddiasını nasıl yerine getirdiğini ve gelecekte Berlinale’nin nefretten, kışkırtmadan, anti-semitizmden, ırkçılıktan, Müslümanlara yönelik düşmanlıktan ve her türlü insan düşmanlığından arınmış bir mekân olmasının nasıl sağlanabileceğini genel olarak değerlendireceğiz.
    Nisan ayından itibaren Berlinale’nin başına geçecek olan yeni direktörle de yakın diyalog hâlindeyim. Kendisiyle birlikte Berlinale’yi değerlendirerek gerekli sonuçları çıkaracağız.” 

Berlinale ise, Panorama hesabının hacklenmesi ile törende yapılan konuşmalara yönelik eleştirilere tek bir basın bülteniyle cevap verdi. 

“Berlinale Anti-semitik Paylaşımların Yayılması Nedeniyle Suç Duyurusunda Bulundu / Berlinale Ödül Töreninde Sanatçılar Tarafından Yapılan Açıklamaların Eleştirisi” başlığını taşıyan bültenin ilk kısmı sosyal medya hesaplarının hacklenmesi ile ilgiliydi ve yapılan paylaşımların festivalin duruşunu temsil etmediğini söylemenin ardından devlet suç dairesinin konuyla ilgili bir soruşturma başlattığı ifade ediliyordu.

Ödül törenine dair kısımda ise, temel olarak törende konuşanların ifadelerinin Berlinale’yi temsil etmediği dile getiriliyordu:

“Ödül sahipleri tarafından yapılan kimi zaman tek taraflı ve aktivist açıklamalar, kişisel görüşlerin bir ifadesidir. Bunlar hiçbir şekilde festivalin tutumunu yansıtmamaktadır. Berlinale yönetimi, hem Berlinale Açılış Töreni’nde hem de Ödül Töreni’nde yaptığı açılış konuşmalarında Ortadoğu’daki mevcut çatışmalar ve savaş konusunda net bir tavır sergilemiştir. Berlinale İdari Müdürü Mariëtte Rissenbeek sahnede yaptığı konuşmada, 7 Ekim’de Hamas tarafından gerçekleştirilen kanlı saldırıyı kınadı, rehinelerin serbest bırakılması çağrısında bulundu ve İsrail ile Gazze’deki şiddet olaylarının tüm kurbanlarının acılarını andı. (…) Ancak Berlinale kendisini -geçmişte olduğu gibi bugün de- kültürler ve ülkeler arasında açık bir diyalog platformu olarak görmektedir. Bu nedenle, kendi görüşlerimizle çelişen görüş ve ifadelere de, bu ifadeler ırkçı veya benzer şekilde ayrımcılık yapmadığı veya yasal sınırları aşmadığı sürece hoşgörü göstermeliyiz. Bizim bakış açımıza göre, Ödül Töreni’nde ödül alanların ve konukların da bu konuda daha farklı açıklamalar yapmaları içerik açısından uygun olurdu.”

O esnada, Federal Hükümet’in kültür ve medyadan sorumlu komisyonunun resmi hesabından ise daha da tuhaf bir açıklama geldi. Bu açıklama Claudia Roth’un No Other Land’in yönetmenlerinin ödül konuşmasını alkışladığı yönündeki eleştirilere cevap olarak, alkışların sadece İsrailli gazeteci Yuval Abraham için olduğu yönündeydi.

Bir süre sonra Federal Adalet Bakanı Marco Buschmann da mevzuyla ilgili bir açıklama yaptı:

“Berlinale bu hafta sonu ciddi hasar gördü. Anti-semitizm kabul edilemez, özellikle de özgür bir düşünce ve kültür alışverişinin olması gerektiği yerde yeri yoktur. Yahudi karşıtı nefret söylemi Almanya’da kabul edilen bir görüş değildir.’’ 

Festivalin kapanış törenini ‘anti-semitizm’ ile damgalayan yetkililerin açıklamalarının ardından İsrailli Yahudi yönetmen Yuval Abraham, İsrailli çetelerden ölüm tehditleri aldığını, ailesinin ve kendisinin can güvenliğinden endişe ettiğini açıkladı

Berlinale yöneticileri Carlo Chatrian (önde) ile Mark Peranson (arkada), festival süresince de sonrasında da ateşkes çağrısı yapmaktan geri durdular.

Berlinale ise, ne bizzat varlık sebebi olan filmlere ne de onların üreticilerine sahip çıkan bir resmi açıklama yaptı. Festivaldeki görevlerini tamamlamış ve bu seneden itibaren Berlinale’de görev yapmayacak olan, festivalin sanat yönetmeni Carlo Chatrian ile programlamanın başı Mark Peranson ise, kapanış törenden bir hafta sonra, 1 Mart tarihinde, kendi kişisel sosyal medya hesaplarından ortak bir açıklama yayınladılar. Berlinale ile her zaman aynı fikirde olmasalar dahi, kuruma duydukları saygıyı belirterek başladıkları açıklamalarında, festivalin bitmesinin ardından, siyasetçilerin ve medyanın anti-semitizmi politik amaçları için araçsallaştırarak bir silah olarak kullanmalarının ve kapanış törenine gelen tepkilerin katılımcıların can güvenliğini tehdit eden bir boyuta ulaşmış olmasının kabul edilemez olduğunu vurguluyorlardı. Öte yandan, rehinelerin serbest bırakılmasını talep ediyor, fakat ateşkes talebini inatla dile getirmiyor ve ‘yasın evrensel olduğu’ gibi muğlak ifadelerle bir kez daha meselenin etrafından dolaşmaya çalışarak, Almanya çizgisinin dışına taşmayan bir söylemi tekrar ediyorlardı. (Açıklama). 

* Yazıdaki çeviriler yapay zeka kullanılarak yazarın kendisi tarafından yapılmıştır.


NOTLAR
1 Türkçe yayımlanmış genel bir özet için de şu yazıya göz atabilirsiniz. Erdem Gürsü, “İsrail’in Filistin’i işgali ve sanat dünyası,” Argonotlar, 23 Ocak 2024, https://argonotlar.com/israilin-filistini-isgali-ve-sanat-dunyasi/
2 IHRA’nın anti-semitizm tanımı: https://holocaustremembrance.com/resources/working-definition-antisemitism 
3 Federal hükümetin madde ile ilgili resmi açıklaması: www.antisemitismusbeauftragter.de/Webs/BAS/EN/fight-against-antisemitism/ihra-definition/ihra-definition-node.html
Senatonun konuyla ilgili haberi: https://www.berlin.de/en/news/8644688-5559700-new-clause-against-discrimination-in-cul.en.html
4 Festivalin sosyal medya duyurusu:
https://www.instagram.com/p/C266_Dfoq0_/?igsh=OHpqZnVmamtubW00&img_index=1
Basın açıklaması: https://www.berlinale.de/en/2024/news-press-releases/252233.html)
5 Festival esnasındaki en büyük eylemlerden biri Avrupa Film Marketi’nde gerçekleşti. Melanie Goodfellow, “Pro-Palestinian Supporters Stage Protest At Berlinale’s European Film Market: Unfurl Large Banners, Chant Slogans,” Deadline, 18 Şubat 2024, https://deadline.com/2024/02/pro-palestinian-supporters-stage-protest-at-berlinale-market-1235829819/