Şu An Okunan
‘Özgür Sinema Bülteni’ – Aralık 2023

‘Özgür Sinema Bülteni’ – Aralık 2023

2023’e özgür sinema gündeminden bakan değerlendirmemiz için: 10 Başlıkta 2023: Sinemada “Özgürlük”


Bakur davasında yönetmenlere hapis

Bakur (Kuzey, 2015) belgeselinin yönetmenleri Ertuğrul Mavioğlu ve Çayan Demirel’in “örgüt propagandası” suçlamasıyla yargılandığı dava karara bağlandı. 14 Aralık 2023’te Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın yedinci duruşmasında Mavioğlu ve Demirel 1’er yıl 13’er ay hapis cezasına çarptırıldı. Belgesel sinemayı suç sayan karar sinema kamuoyunda tepkiyle karşılanıyor, yüzde 99 engeli olan Demirel’in sağlık durumu göz önünde bulundurularak cezasının bozulması talep ediliyor.

2015’te geçirdiği kalp krizi sonrasında hayatını yüzde 99 engelli durumda sürdüren ve tedavi süreci devam eden Demirel’e tekrardan hapis cezasının verilmesi tepki uyandırdı. Filmin yapımcısı ve Demirel’in eşi Ayşe Çetinbaş, Artı Gerçek’ten Esra Çiftçi’ye verdiği söyleşide mahkemenin Demirel’in sağlık durumunu dikkate almadığını söyledi. Kararı istinafa taşıyacaklarını, olumlu sonuç çıkmaması durumunda Yargıtay’a başvuracaklarını ifade eden Çetinbaş, “Çayan cezaevine falan girebilecek, orada kalabilecek birisi değil,” dedi.

Demirel’e verilen hapis cezasının iptali için 9 kurum ve 99 ismin imzaladığı bir bildiri yayımlandı. Demirel’in mesleğini ifade özgürlüğü kapsamında gerçekleştirdiğini hatırlatan bildiride, “Mahkeme Çayan’ın hastalığını dikkate almadığı gibi, filmin gösterimi sırasında yoğun bakımda olduğu gerçeğinin de görmek istemedi. Kararda, Batman’daki gösterim nedeniyle ‘basın yoluyla propaganda’ artırımına da gidildi. Bu çerçevede Çayan Demirel’e verilen ceza da yüzde 50 oranında yükseltilmiş olduğundan, tecil yolu da kapatılmıştır. Ancak, iddianamenin fikir ve sanat özgürlüğüne aleni aykırılığı bir yana beyninde oluşan ağır hasar nedeniyle konuşma güçlüğü de çeken yönetmen Çayan Demirel, bu iddianame ile kendisine yöneltilen suçlamalara karşı savunma hakkını dahi kullanamamıştır,” denildi.

Haberin tamamı için tıklayınız.


Mezopotamya Sinema Kolektifi: Mensur Kerîmeyan’ın kamerasını asla yerde bırakmayacağız

Mezopotamya Sinema Kolektifi, Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik hava saldırılarında aralarında görüntü yönetmeni Mensur Kerîmeyan’ın da olduğu dokuz kişinin katledildiğini duyurdu. Kerîmeyan’ın 26 Aralık’ta Qamişlo’daki diyaliz merkezine yönelik bombardımanda hayatını kaybettiğini açıklayan kolektif, “Kerîmeyan’a, kamerasını asla yerde bırakmayacağımıza ve mücadelesine sonuna kadar sahip çıkacağımıza, söz veriyoruz!” dedi ve ekledi: “Kerîmeyan’ın Kürt sinemacı arkadaşları olarak tüm kamuoyunu, yaşanan katliamlara karşı sessiz kalmamaya çağırıyoruz.”

Mensur Kerîmeyan

“Kürdistan’da film çekmenin; sanatla uğraşmanın başlı başına büyük bir direniş gerektirdiğini Kerîmeyan’ın yaşamına bakarak söyleyebilmekteyiz,” diyen kolektif savaşın, baskının ve zulmün gölgesinde sanatla uğraşmanın acı gerçeğini hatırlattı: “Ve görmekteyiz ki, dünyanın çok az yerinde sanat faaliyeti yürütmek bu kadar büyük bedellere mâl olmaktadır…”

1984 yılında Rojhilat’ın (İran Kürdistanı) Sine kentinde dünyaya gelen ve İran’daki iktidarın baskıları nedeniyle göç etmeye zorlanan Kerîmeyan, sinema ve kültür alanlarındaki çalışmalarını Rojava’da sürdürdü. Kamera, montaj, ses ve ışık gibi birçok teknik konuda donanıma sahip Kerîmeyan yirmi senedir sektörün içindeydi. Haşim Aydemir’in, Murat Türk’ün gerilla anılarından yola çıkarak kaleme aldığı aynı adlı romanından uyarladığı Dema Dirîreşkan (Böğürtlen Zamanı, 2021), Kobanê’de IŞİD’e karşı verilen direnişin hikâyesini anlatan Özlem Yaşar imzalı Kobanê (2022) ve çekimleri Rojava’da gerçekleştirilen 15 bölümlük bir dizi olan Evîna Kurd’ün (2023) de aralarında olduğu çok sayıda dizi ve film projesinde yer aldı.


İstinaf Özay Şahin’e hapis cezasını onadı

“Propaganda-ajitasyon çalışmaları yürütmek” ve “yardım-yataklık” gibi iddialarla 2012’den beri tutuksuz yargılanan sinemacı Özay Şahin hakkındaki davada dokuz yıl sonra karar çıkmıştı. İstinaf mahkemesi Şahin’e verilen 25 ay hapis cezasını onadı. Karar Yargıtay’a taşınacak.

Özay Şahin

Özay Şahin, 2012 yılında Ben Uçtum Sen Kaldın belgeselinin görüntü yönetmenliğini yaparken yönetmen Mizgin Müjde Araslan’la birlikte gözaltına alınıp serbest bırakılmıştı. Hakkında iddianeme hazırlanan Şahin’in yargılaması yaklaşık dokuz yıl sürdü. “Terör örgütüne yardım” suçundan hakkında 1 yıl 13 ay hapis cezası verilen Şahin ise itiraz ederek istinaf mahkemesine başvurmuştu. Aralık 2023’te erişilen karara göre istinaf mahkemesi (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi) Şahin’e verilen 25 ay hapis cezasını onadı. İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesi’nce verilen ve istinaf mahkemesinin onadığı hükümde Şahin’in, “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte”, “örgüte bilerek isteyerek yardım etmek suçunu işlediği” belirtiliyor. Buna gerekçe olarak Şahin’in “terör örgütü lehinde veya örgütün propagandasının yapıldığı filimler çekmesi” de gösteriliyor fakat filmlerin isimleri belirtilmiyor.

Ben Uçtum Sen Kaldın (2012)

Savcının mütalaasında Şahin’e yöneltilen suçlamalar arasında Ben Uçtum Sen Kaldın (2012) belgeselinin çekimleri de yer almaktaydı. Çekimlerinin 2012’deki KCK soruşturmasına konu olması dışında film hakkında bir yargılama ya da yasak kararı bulunmayan Ben Uçtum Sen Kaldın, İstanbul Film Festivali ve Sinemardin gibi festivallerde gösterilmişti. Şahin’in aleyhinde delil gösterilen filmlerden bir diğeri, The River Follows Its Course ise Katalan görsel sanatçı Tere Recarens ile birlikte Dersim’deki HES’lere karşı Uluslararası Alternatif Sanat Yürüyüşü’nün videosu. Yargı sürecinin yedinci yılında, o güne kadar yaşadıklarını Altyazı Fasikül’ün Serbest Kürsü köşesine anlatan Özay Şahin, savcının mütalaasında Ben Uçtum Sen Kaldın belgeselinin çekimlerinden söz edildiğini, yani sinemacılık faaliyetinin suça delil olarak gösterildiğini not düşüyordu.


Tarikatların hedef gösterdiği ‘Kızıl Goncalar’a RTÜK’ten ceza

Cemaat ve seküler aile hayatlarını odağına alan ve FOX TV’de ekrana gelen Kızıl Goncalar (2023-) dizisi, bir süredir iktidara yakınlığıyla bilinen muhafazakâr yayın politikasına sahip gazetelerin ve tarikatların hedefindeydi. Diziye yükselen tepkiler saldırgan protesto eylemlerini de beraberinde getirmişti.  Gelen şikâyetler üzerine RTÜK’ün inceleme başlattığı dizinin çekimleri için alınan mekân izinleri de Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından iptal edilmişti. Son olarak RTÜK, dizinin yayınlandığı FOX TV’ye idari para cezası ile iki kez program durdurma cezası verdi. Gerekçe ise “toplumun milli ve manevi değerlerine aykırılık.”


Kızıl Goncalar dizisi Özcan Deniz’in hayat verdiği seküler Atatürkçü Levent ile Özgü Namal’ın canlandırdığı tarikat gölgesinde yetişen Meryem’in hikâyesini anlatıyor. Yapımcılığını Faruk Turgut’un, yönetmenliğini Ömür Atay’ın üstlendiği, senaryosunu ise Şükrü Necati Şahin’in kaleme aldığı dizi fragmanı yayınlanır yayınlanmaz bir kesimi rahatsız etti. Dizi fragmanda Levent’in “Görev yaptığım yerdeki tarikat vardı ya Ahiler… Onlardan biriyle yolum kesişti. Bunlar yıllarca insanların inançlarını kullandılar. Korku salarak, ümit dağıtarak,’” dediği ve babasının “Dikkat et, çok mülayim görünürler ama her şey beklenir,” diye karşılık verdiği diyalog nedeniyle eleştirildi. Tepkilerin üzerine yapım firması Gold Film fragmanda geçen “Ahiler” ifadesini çıkardı ve “Faniler” olarak değiştirdi. 18 Aralık’ta ilk bölümün yayınlanması sonrasında ise dizi iktidara yakınlığıyla bilinen yayın organları ve tarikatların hedefi hâline geldi.

Yeni Akit ve Yeni Şafak gazeteleri “İslam düşmanlığı yapmak”, “Fetullahçı Terör Örgütü propagandası yapmak”, “İslam’a savaş açmak” iddialarıyla diziyi hedef gösterdi. Misvak dergisi ‘ucube’ olarak nitelediği diziye gelen eleştirilerin görmezden gelindiği iddiasıyla RTÜK’ü suçladı. Yayın organlarının yanı sıra tarikatlar da diziyi hedef aldı. Tepki gösterenlerden İsmailağa Cemaati, bünyesindeki Hiranur Vakfı’nda yaşanan çocuk istismarının ifşasıyla uzun süre gündemde yer almıştı. Hatırlanacağı üzere kızı H.K.G.’yi altı yaşındayken tarikat üyesi Kadir İstekli’yle ‘imam nikahıyla’ evlendiren ve konunun yargıya taşınmasıyla hafızalarda yer edinen vakfın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel 20 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.

İsmailağa Cemaati, diziye “Allah Teâlâ’nın isimlerini, yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’i, dinî-tasavvufî kavramlarımızı, mezheb ve tarîkat gibi manevî kurumlarımızı, hacı ve hoca gibi çeşitli unvanları hedef alarak dinimizi ve dindarlarımızı aşağılamayı gaye ediniyor” diyerek tepki gösterdi. Kadın ve Demokrasi Derneği’nden (KADEM) yapılan açıklamada dizi “Dindar insanlara yönelik olumsuz bir algı oluşturmak ve bu algı üzerinden toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmeyi hedeflemekle,” suçlandı ve yayından kaldırılması için çağrı yapıldı. Manevi, İlkeli, Liyakatli Diyanet ve Vakıf Çalışanları Sendikası (Mil-Diyanet Sen) üyeleri, “İslamiyet kırmızı çizgimizdir”, “Kendine gel FOX TV”, “Masum zihinleri bulandırma” yazılı dövizlerle İstanbul Zeytinburnu’ndaki FOX TV binası önünde toplandı. Şişli’de ise kimliği belirsiz kişiler dizinin afişine sprey boyayla saldırı düzenledi.

“RTÜK tarikat ve cemaatlere boyun eğdi

Tüm bunların ardından RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, diziye ilişkin şikâyetlerin dikkate alındığını ifade ederek inceleme başlatıldığını duyurdu. Bunun paralelinde dizinin çekimler için Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bağlı İstanbul Vakıflar 1. Bölge Müdürlüğü’nden iki mekân için alınan izinler iptal edildi. Muhabir Birsen Altuntaş, kullanılan Hanımlar Eğitim ve Kültür Vakfı’nın (HEVKA) bulunduğu Bayrampaşa Medresesi ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Mezunları ve Mensupları Vakfı binası (Siyasal Vakfı) için alınan çekim izinlerinin kamuoyu baskısı ve RTÜK’ün inceleme başlatılması gerekçesiyle Vakıflar Genel Müdürlüğü iptal edildiğini aktardı. Bunun üzerine, dizinin çekimleri Fatih’ten Beykoz Kundura Fabrikası’na taşındı.


Tarikat ve cemaat yapılarının gündemde olduğu bu dönemde Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, dizinin yayınlanmasından bir gün önce (17 Aralık) TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada sivil toplum kuruluşu olduğunu savunduğu tarikat ve cemaatlerle protokollerin sürdürüleceğini söyledi. Oyuncu, yönetmen, yazar ve şairlerden oluşan Sanatçılar Girişimi, bakanın açıklamasına tepki gösteren bir açıklama yayımlayarak Tekin’in görevden alınması için yetkililere seslendi. “Milli Eğitim Bakanlığı makamında bulunan kişi laik Türkiye Cumhuriyeti’ne, laik eğitime karşı açıkça savaş açmıştır. Böyle bir kişi Milli Eğitim Bakanlığı gibi bu kadar önemli bir makamda bir saniye bile kalamaz. Cumhuriyet savcılarını, velileri, konuyla ilgili herkesi, bütün Cumhuriyetçileri göreve çağırıyoruz,” diyen sanatçılar Tekin’in Meclis kürsüsünde sarf ettiği sözleri kınadı.

Son olarak RTÜK üyesi İlhan Taşçı, “RTÜK tarikat ve cemaatlere boyun eğdi!” ifadeleriyle Üst Kurul’un dizinin bazı sahnelerinde ‘toplumun milli ve manevi değerlerine aykırılıklar’ bulunduğu gerekçesiyle FOX TV’ye yüzde üç idari para cezası ve iki kez program durdurma yaptırımı uyguladığını duyurdu.

Kızılcık Şerbeti de hedef gösterilmişti

Show TV’de ekrana gelen Kızılcık Şerbeti (2023-) de benzer bir baskıya maruz kalmıştı.  Biri muhafazakâr biri laik iki ailenin çocuklarının evlenmesi sonrasında yaşanan yaşam tarzı çatışmalarını merkezine alan dizi “İslamî değerleri aşağılama”, “çocuklara kötü örnek olma”, “kadına şiddet” gibi gerekçelerle hedef alınmıştı.

RTÜK’ün diziye 1,5 milyon TL para cezası ve 5 kez program durdurma cezası kesmesi üzerine konu yargıya taşınmıştı. Mahkeme RTÜK’ün durdurma kararına yönelik yürütmeyi durdurma kararı vermiş, ancak son dakika verdiği kararla “yürütmeyi durdurma” kararını kaldırmıştı. Dizinin o dönemki yeni bölümünün yayınlanması gereken saatte ekranda AKP genel başkanı ve cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önsözüyle İslamofobi konulu bir belgesel servis edilmişti. Show TV avukatlarının itirazı üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesi, RTÜK’ün aldığı kararı tekrar bozarak yürütmeyi durdurmuştu.


Sibel Tekin davasında yine karar çıkmadı

Belgesel sinemacı, akademisyen Sibel Tekin’in “terör örgütü adına keşif yaptığı” iddiasıyla yargılandığı davanın dördüncü duruşması 5 Aralık 2023’te görüldü. Mahkeme “keşfe yönelik bulgu olmadığı” yönündeki bilirkişi raporlarına rağmen bilgisayar incelemesinin beklenmesine karar vererek duruşmayı erteledi.


Yaz saati uygulamasıyla ilgili ‘Karanlıkta Başlayan Hayat’ adlı belgeseli için çekim yaptığı sırada polis aracının kadrajı girmesi üzerine 17 Aralık’ta ‘örgüt üyeliği’ iddiası tutuklanarak Sincan Cezaevi’ne gönderilen ve hakkında açılan dava kapsamında ilk olarak 23 Şubat’ta hâkim karşısına çıkan Sibel Tekin’in yargılanması sürüyor. Davanın 3 Ekim’de görülen üçüncü duruşmasında mahkemenin talep ettiği ek bilirkişi raporu okunmuş, ilk raporda olduğu gibi Tekin’in polis ve cezaevi araçlarını özellikle çektiğine yönelik bir bulgu bulunmadığı vurgulanmıştı. Ek bilirkişi raporunda “keşif yaptığına yönelik bulgu olmadığı” vurgulanmasına rağmen mahkeme bilgisayar incelemesi isteyerek davayı 5 Aralık’a ertelemişti.

Davanın Ankara 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dördüncü duruşmasında da karar çıkmadı. Mahkeme bir önceki duruşmada olduğu gibi Tekin’in bilgisayar incelemesinin beklenmesine karar vererek davayı erteledi. Sibel Tekin davasının beşinci duruşması 16 Ocak 2024 tarihinde görülecek.


Boğaziçi’nde ‘Benim Çocuğum’a yine sansür

Akademisyen, belgesel sinemacı Can Candan’ın yönetmenliği yaptığı Benim Çocuğum (2013) belgeselinin Boğaziçi Üniversitesi’nde gerçekleşmesi planlanan gösterimi yine engellendi. LİSTAG (LGBT Aileleri İstanbul Grubu) üyesi anne babaların kişisel deneyimlerinden hareketle hayata geçirdiği belgeselinde Candan, LGBTİ+ bireylerin ailelerinin evine konuk oluyor ve tecrübelerini aktarıyor.

Benim Çocuğum

Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü BÜ(S)K, 19 Aralık’ta yapılması planlanan etkinlik için gerekli izinlerin günler öncesinden alınmasına rağmen gösterime iki saat kala Boğaziçi yönetiminin “aynı belgeselin gösterilmesine daha önce izin verilmediği gibi şu anda da verilmeyeceği” gerekçesiyle etkinliği iptal ettiğini duyurdu. BÜ(S)K tüm öğrenci kulüplerini sansüre karşı dayanışmaya davet etti. bianet’ten Tuğçe Yılmaz’a bilgi veren kulüp üyelerinden Feyzullah Ünlü, LGBTİ+ çocukları olan ailelerin hikâyelerine yer veren belgesele karşı yönetimin tutumunu “homofobik sansür” olarak yorumladı. “Filmin yasaklanmasında LGBTİ+ teması kadar Can Hoca’nın filmi olmasının da etkili olduğunu düşünüyoruz. Okul yönetimi Can Hoca’ya yönelik düşmanca bir tavır içinde, hatırlarsanız okula girmesi dahi engellendi. Şimdi Can Hoca’yı da gösterimlere dâhil edip daha kamusal alanlarda etkinlikler düzenlemeyi düşünüyoruz. Çünkü sansür konusunda taviz verilmemesi ve sansüre karşı direnilmesi gerektiği görüşündeyiz,” diyen Ünlü, film gösterimini dayanışma çağrısına yanıt veren Yıldız Teknik Üniversitesi’nde yapmayı planladıklarını söyledi. Direnişin Renkleri İzmir, LGBTİ+ aile gruplarının çağrısına kulak vererek 24 Aralık’ta Alsancak’ta filmin gösterimini gerçekleştirdi.

Direnişin Renkleri İzmir’in Benim Çocuğum gösteriminden

BÜ(S)K’in 2022 yazındaki açık hava gösterimlerinde Naci İnci rektörlüğü tarafından sansüre uğrayan üç filmden biri olan Benim Çocuğum’un gösterimini gerçekleştirerek dayanışma sağlayan ODTÜ Sinema Topluluğu yine “Yasaklara ve sansürlere karşı bir aradayız,” mesajını verdi. Söz konusu dönemde BÜ(S)K’e “etkinlik düzenleme kurallarını ihlal ettiği” gerekçesiyle bir ay süreyle faaliyet engeli getirilmiş ve kulüp yönetim kurulu görevden alınmıştı. ODTÜ Sinema Topluluğu’nun ODTÜ LBTIQAA+ Dayanışması’yla hazırladığı ortak metinde üniversitelerdeki sinema kulüplerinin maruz kaldığı baskının bugün başlamadığı hatırlatılarak “Sizler yasakladıkça bizler tıpkı geçmişte olduğu gibi filmlerimizi izlemeye de izlettirmeye de devam edeceğiz,” denildi.


Görkem Ece Ercan, Baybars Tekin’e açtığı cinsel saldırı davasını kazandı

Oyuncu Görkem Ece Ercan, Yeşil Vadi’nin Kızı adlı dizi projesinde birlikte çalıştığı görüntü yönetmeni Baybars Tekin’e ‘sarkıntılık yapmak suretiyle cinsel saldırı’ suçlamasıyla açtığı davayı kazandı.

Görkem Ece Ercan

Görkem Ece Ercan, 2022 yılında aynı dizi projesinde yer aldığı Baybars Tekin tarafından gerçekleştirilen ‘sarkıntılık yapmak suretiyle cinsel saldırı’ suçundan dolayı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurmuş ve Tekin hakkında kamu davası açılmıştı. İstanbul 67. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davada Tekin iki yıl hapis cezası verilirken geçtiğimiz günlerde Tekin hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşti. Susma Bitsin, Tekin’in Ercan’a gönderdiği cinsel içerikli mesajlar sebebiyle açılan kamu davasının devam ettiği bilgisini paylaştı.

Ayrıca Oyuncular Sendikası’nın davaya müdahil olma talebi mahkemece kabul edildi. Bu karar sektör için emsal kabul ediliyor. Susma Bitsin, “Bu önemli kararın sektörde çalışırken tacize, cinsel saldırıya, şiddete maruz kalan tüm kadınlar için büyük bir anlam taşıdığını” vurguluyor.


Kadınlardan Yılmaz Erdoğan’a tepki

Yılmaz Erdoğan’ın senaryosunu yazdığı ve başrolüne hayat verdiği İnci Taneleri dizisinin ilk tanıtım videosu geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Dizide eşini katleden bir edebiyat öğretmenine hayat veren Erdoğan’ın gözaltına alınma sahnesindeki “Senin aşkın değil sadece, failin olmak da varmış” ifadeleri üzerine sosyal medyada tepkilerini dile getiren kadınların mesajı açık: “Kadın cinayetinin romantizmi olmaz.”

İnci Taneleri

Senaryosunu kaleme aldığı dizide edebiyat öğretmeni Azem’i canlandıran Erdoğan, kendisi gibi öğretmen olan eşini öldürmekle suçlanıyor. Dizi katili mağdur göstermek, aşk kavramı üzerinden cinayeti aklamak, kadın cinayetlerini romantize etmek gibi başlıklarda eleştiriliyor.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim, “Bunu biri açıklayacak mı? Tüylerimizi diken edip bir kadın katilini mi estetize ediyorlar dedirttiniz. (…) Nice kadını uykusuz kıldınız. Nice potansiyel katile son söz, mahkemede katile tirad verdiniz. Gerçekleri yazacaksanız önce kadın cinayetlerini yazın. Sonra kadınlar canıyla ödüyor bunları. Dizi replikleri ile indirim alan katilleri, dizi replikleri ile kadınları tehdit edip sonra öldürenlerin da ne var canım o diziyi çok seviyordum diyenleri unutmadık,” diyerek tepki gösterdi.

Dizinin “Kadın cinayetlerini romantize etmesini kabul etmiyoruz!” diyen Susma Bitsin’in açıklamasında, “Eşini öldürmekten hüküm giyen bir erkeği merkeze alan bir anlatı yapma arzusunun, her gün psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalan sayısız kadının gerçek hikâyelerinin önüne konulması affedilemez. Senaryonun gidişatı ne olursa olsun bir kadın cinayeti şiirleştirilemez, meşrulaştırılamaz, normalleştirilemez. Sizler şiddeti süslü cümlelerle, duygusal anlatımlarla normal kılmaya çalışıp, erkekleri ‘mağdur’ gösterme çabasına girdikçe karşınızda o hikâyelerin gerçek sahiplerini yani bizleri bulacaksınız. Bu oyunun bir parçası olmayacağız. Susmayacağız, sessiz kalmayacağız,” denildi.

Tiyatro Eleştirmenleri Birliği jüri üyesi, gazeteci Bahar Çuhadar, “Şu alttaki akıl almaz repliği ‘Ve beslenme çantasında otlu peynir kokusuydu babam…’ diye devam edecekmiş gibi gelen bu puslu tonlamayla oynarken/çekerken aklınızı kiraya mı verdiniz? Erkekler tarafından katledilen kadınlardan utanmadınız mı? Bir kişi çıkıp ‘Emin miyiz?’ demedi mi?” diye sordu. Son dönemde sosyal medya fenomenlerinin kara para aklama, vergi kaçırma gibi suçlarını ifşa eden avukat Feyza Altun ise Erdoğan’ı etiketleyerek “Bir kadın cinayetinin faili olmak anlamadım şiirsel bir şey mi?! Nasıl korkunç, nasıl…” dedi.

BKM’nin yapımcılığını üstlendiği ve Kanal D’de yayınlanması planlanan dizide Erdoğan’a Hazar Ergüçlü, Selma Ergeç, Kubilay Aka gibi isimler eşlik ediyor. Dizinin yönetmen koltuğunda Şenol Sönmez oturuyor.


Sanatçı ve yazarlardan çağrı: Yılmaz Güney yeniden yargılansın

Türkiye’den 200’ü aşkın sanatçı ve yazar kamuoyunda ‘Yumurtalık Olayı’ olarak bilinen ve hâkim Sefa Mutlu’nun ölümüyle sonuçlanan olayda katil ilan edilen Yılmaz Güney’in yeniden yargılanmasını talep ediyor.

Güney’in 13 Eylül 1974’te Endişe filminin çekimleri için gittiği Adana’nın Yumurtalık ilçesinde hâkim Sefa Mutlu’yu öldürmekten yargılandığı davanın üzerinden 49 yıl geçse de adalet arayışı sürüyor. O dönem tutuklanarak Isparta Yarı Açık Cezaevi’ne gönderilen Güney, 9 Ekim 1981’de cezaevinden izinli olarak çıktıktan sonra Fransa’ya gitmişti. 1982 yılında yurttaşlıktan çıkarılan Güney, 1984’te ise kanser nedeniyle hayatını kaybetmişti. Güney bir daha ülkesine geri dönemedi.

Ailesi Güney’in sol sosyalist ideolojiyi benimsemesi sebebiyle işlemediği bir suçtan dolayı cezalandırıldığını öne sürüyor. Güney’in eşi Fatoş Güney ve çocukları Yılmaz ve Güney Pütün adına Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvuran avukatları Bişar Abdi Alınak, hâkim Sefa Mutlu’nun Nevşehir’in Derinkuyu ilçesine bağlı Suvermez köyündeki mezarının açılmasını ve Güney’in yeniden yargılanmasını talep etti. bianet’e konuşan avukat Alınak, 49 yıl sonra ulaştıkları ve “kararın bir hukuk ve insanlık trajedisi olduğu gerçeği”ni ortaya çıkaran dava dosyası için “Meşru savunma sınırları içinde kaldığı için burada en fazla kastın aşılması sonucu insan öldürmek suçu oluşabilir. Bu kanun hükmü, bilerek isteyerek kasten öldürmediğini ortaya koyar” dedi. Alınak Güney’in eyleminde “Kasten İnsan Öldürmek” değil, “Kastın Aşılması Sonucu İnsan Öldürmek” suçunun oluştuğu ihtimali tespit edilirse hukuken bazı değişikler olabileceğine işaret etti.

HEDEP Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş da Adli Tıp Kurumu’nun istediği gibi Mutlu’nun mezarının açılmasını ve kurşun giriş çıkış yönünün tespit edilmesi gerektiğini söyledi. “Kriminal rapor ve otopsi raporu Yılmaz Güney’in katil olmadığını ispat eder nitelikte olmasına rağmen olay anında saldırıya uğrayan Güney meşru savunma sınırlarında kalmış olmasına rağmen dönemin yargıçları ve onları atayan Adalet Bakanlığı, Yılmaz Güney’i bugüne kadar maalesef katil ilan etmiş durumdalar,” ifadelerini kullanan Danış Beştaş, Güney’i katil ilan eden yargı kararının düzeltilmesinin milyonların talebi olduğunu belirtti.

Son olarak Türkiye’den 200’ü aşkın sanatçı ve yazar, Güney’in yeniden yargılanması talebiyle imza kampanyası başlattı. bianet’ten Evrim Kepenek’in haberine göre açıklamada “Yıllardır aydınlatılamayan şüphelerin, afaki tartışmalara bırakılamayacağı, adli bulgular ve yeni deliller üzerinden bilimsel değerIendirmelerin yapılması gerekliliği zaruri bir hal almıştır,” denildi. Bu sürecin ülkenin sanat ve fikir tarihindeki önemini hatırlatan sanatçıların talebi açık: “Terazi kurulsun ve yeniden yargılama yapılarak gerçekler aydınlansın.”


Cumhurbaşkanı başdanışmanı, oyuncu Ecem Erkek’i hedef gösterdi

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral, Altın Kelebek Ödülleri’nde ödül alan oyuncu Ecem Erkek’i hayvan haklarıyla ilgili yaptığı konuşma üzerinden hedef aldı. Saral, Erkek’in İsrail’in Gazze’ye saldırılarını yok saydığını iddia etti.

Ecem Erkek

Hürriyet gazetesinin bu sene 49’uncusunu düzenlediği Altın Kelebek Ödülleri, İstanbul’un en büyük kent suçu yapılarından Zorlu Center’daki Performans Sanatları Merkezi’nde düzenlenen törenle sahiplerine teslim edildi. Gecede En Komedi Dizisi Kadın Oyuncusu ödülüne layık bulunan Ecem Erkek, hayvan haklarına vurgu yapan bir konuşmasında belediyelere seslenerek sokak hayvanlarını kısırlaştırma çağrısında bulundu: “Onları hayattan koparmadan da onlarla sağlıklı bir ortak yaşamı sağlayabileceğimizi düşünüyorum. Belediyelerde yapılacak, yapılması beklenen kısırlaştırma faaliyetinin bu sorunu çözeceğinden eminim.”

Erkek’in salonda alkış alan konuşması iktidara yakınlığıyla bilinen gazeteleri ve sosyal medya kullanıcılarını rahatsız etti. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral da sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı paylaşımla Erkek’i hedef gösterdi. Erkek’in İsrail’in Gazze’ye olan saldırılarını yok saydığını iddia eden Saral, sanatçının konuşmasını “Milletin sinir uçlarına dokunmak maksadıyla ayrımcılığı pekiştirmek için” yaptığını ileri sürdü. Saral ayrıca törenin sunucularından Cem Davran’ı da hedef aldı. Davran’ın Atatürk ve cumhuriyeti vurgulayan konuşması üzerinden tartışmalı Atatürk dizisine gönderme yapan Saral, Davran’ın da Gazze’de yaşananlarını yok saydığını iddia etti.

Metin Cihan

İktidarın sanatçıları Gazze’ye duyarlılık üzerinden hedef alması, bağımsız gazeteci Metin Cihan’ın AKP’de siyaset yapan politik figürlerin İsrail’in Gazze’deki katliamı sürerken ticari ilişkilerine devam ettiğini ortaya koyan haberiyle eş döneme denk gelmesi açısından dikkat çekiyor.


Kaos GL’nin yayından kaldırılan kamu spotuna iki ödül

Kaos GL’nin 29’uncu yılına özel hazırladığı Nefrete Karşı El Ele videosu, Reklamcılar Derneği’nce bu sene 35’incisi düzenlenen Kristal Elma’dan iki ödülle döndü. Hedef gösterilen ve ölüme varan tehditlerin ardından yayından kaldırılan video 35. Kristal Elma’da En İyi Yapım Jüri Özel Ödülü ve En İyi Kast Ödülü’nün sahibi oldu.


Norr Film’in yapımcılığını üstlendiği, çekimleri Marmaray’da bir vagonda gerçekleştirilen Nefrete Karşı El Ele, LGBTİ+ bireylerin maruz kaldığı baskılara karşı dayanışmanın önemine vurgu yapıyor. Video, İstanbul Aile Vakfı’nın LGBTİ+’ları hedef gösteren etkinliğinden hazırlanan kamu spotunun RTÜK onayıyla yaygınlaştırıldığı dönemde yayınlanmıştı.


AYM Orhan Aydın’ın tweetlerine ‘ifade özgürlüğü’ dedi

Anayasa Mahkemesi (AYM), sanatçı Orhan Aydın’ın 2016 yılında sosyal medya hesabından Reza Zarrab’la ilgili yaptığı paylaşımlardan dolayı tazminata mahkûm edilmesine “ifade özgürlüğünün ihlali” kararı verdi. Zarrab’ın şikâyeti üzerine açılan davada İstanbul 11. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin Aydın’ın manevi tazminat ödemesi yönündeki hükmünü bozan AYM, Aydın’a ise 15 bin TL manevi tazminat ödenmesine hükmetti.


Reza Zarrab, 2013 yılında patlak veren ve hafızalarda “17-25 Aralık operasyonları” olarak yer edinen soruşturmalarda kara para aklama, altın kaçakçılığı ve kamu görevlilerine rüşvet suçlamalarıyla 2016 yılında ABD’de tutuklanmıştı. Aynı dönem Orhan Aydın, Zarrab’la ilgili olarak Twitter (şimdi ki adıyla X) üzerinden Zarrab’la ilişkisi olabilecek siyasilere dikkat çekerek “Yemlediğiniz Reza Zarrab’ın İran’daki partneri Babek Zencani idama mahkûm ediliyor, siz halen bu rezilin koynundan çıkmıyorsunuz,” yazmıştı. Aydın bir başka paylaşımında ise “Reza Zarrab Türkiye’deki tüm mal varlıklarını satışa çıkarmış. Alan da şerefsizdir, hırsızdır, talancıdır aracı olan da,” ifadelerini kullanmıştı. Zarrab söz konusu paylaşımlardan dolayı Aydın’ın “kişilik haklarına saldırdığı” iddiasıyla manevi tazminat davası açmış, mahkemede Aydın’ın kullandığı “rezil” ifadesi gerekçesiyle 3 bin TL manevi tazminat ödemesine hükmedilmişti.

Evrensel’den Metin Taşkıran’ın haberine göre, AYM, “Mahkemenin ifade özgürlüğü ile davacının (Reza Zarrab) şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge kurduğundan bahsedilemeyeceği değerlendirilmiştir,” ifadelerini kullandığı kararında Orhan Aydın’ın ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ve Aydın’a 15 bin TL manevi tazminat ödenmesine hükmetti


Sine-Sen’den sektöre: SGK daha fazla iş yeri denetimi yapacak, ihbarlarınızı bildirin

Sinema Emekçileri Sendikası (Sine-Sen), Sosyal Güvenlik Kurumu’yla (SGK) yaptığı toplantının sonuçlarını paylaştı. Sendikanın şikâyet ve ihbarlarının SGK için önem teşkil ettiği belirtilen açıklamada kurumun sektörde daha fazla iş yeri denetimi yapacağının kendilerine bildirildiği ifade edildi. Toplantıda güncel ihbar niteliğindeki tespitlerin yanı sıra geçmişte SGK’ya yapılan şikâyetleri de hatırlatan Sine-Sen, bundan böyle her hafta kuruma toplu şikâyet ve ihbarların bildirileceğini aktardı.

Sektör emekçilerine tüm şikâyet ve ihbarları bildirme çağrısı yapan ve ‘Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’ gereği şikâyet edenin isminin gizli kalabileceğini ifade eden sendika, ihbar kabul edilebilecek durumları da sıraladı. Sine-Sen, “Özellikle fazla mesai yapılması için emekçilerin yazılı izninin alınmadığı, fazla mesai ücreti ödemeksizin haftalık 45 saat üstü çalışmaların yapıldığı, günde ortalama 8 saat yerine, 11 saatin üzerinde çalışmaların yapıldığı, ücretlerin elden ödendiği, ödemelerin 20 iş gününden daha geç ödendiği, sigortanın yapılmadığı, sigorta primlerinin gerçek ücret üzerinden yapılmadığı ve tazminatsız işten çıkarılmaların olduğu” projelerin tüm ayrıntılarıyla taraflarına bildirilmesini ifade etti.


‘Arka Sokaklar’ ve ‘Yargı’ bakanlıkların hedefinde

İktidarın sansür aygıtına dönüşen RTÜK’ün yanı sıra bakanlıklar da dizileri hedef alarak baskıyı derinleştiriyor. Seküler ve muhafazakâr yaşamların kesiştiği hikâyeleriyle toplumun bir kesiminin hedefi hâline gelen, yayın durdurma ve para cezasının yanı sıra boyalı saldırı gibi tehditkâr eylemlere de maruz kalan Kızılcık Şerbeti (2023-) ve Kızıl Goncalar (2023-) dizileri gündemdeki yerini korurken televizyonlarda yayınlanan iki dizi daha hedef tahtasında.

Arka Sokaklar ve Yargı

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Kanal D’de yayınlanan Arka Sokaklar (2006-) dizisinin 652. bölümünden rahatsız oldu. İki infaz memurunun Engin komiseri (İlker İnanoğlu) darp ettiği ve rüşvet pazarlığının olduğu sahnelerin ardından Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü konuyla ilgili açıklama yaparak diziyi kınadı. Dizinin “kurgunun da ötesine geçtiği” ifade edilen açıklamada infaz ve koruma memurlarının töhmet altında bırakıldığı belirtilerek “Görev sorumlulukları ile bağdaşmayan sahneleri kabul etmemiz mümkün değildir,” denildi. Müdürlüğün açıklamasını alıntılayan bakan Tunç ise diziyi soruşturmayla tehdit etti: “Görevlerini kanun ve yönetmelikler çerçevesinde fedakarca çalışarak yerine getiren ceza infaz koruma personelimize yönelik gerçekleştirilen bu tür yayınlarla ilgili olarak gerekli idari ve hukuki inceleme ve soruşturmaların yapılacağından hiç kimsenin şüphesi olmasın.”

Hedef alınan bir diğer dizi olan Yargı (2021-) ise geçen hafta ekrana gelen bölümünde bakanlığa bağlı çocuk bakım kuruluşlarındaki istimara dair sahnelerinden dolayı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nca RTÜK’e şikâyet edildi. Bakanlık, Kanal D’de yayınlanan dizinin ilgili bölümünün “Bakanlığa bağlı çocuk bakım kuruluşlarında büyüyen çocukların istismar edildiği, kuruluşlarda görev alan personelin organize suç örgütü üyesi olup çocukların istismarına zemin hazırladığı” iddiasını içerdiğini öne sürdü. Dilekçede bu iddianın “bakım kuruluşları ile kuruluşlarda kalan çocukların psikolojik iyilik hallerine zarar verebileceği” belirtildi.


Sinema-TV Sektöründe Çalışma Koşulları raporu yayında

Sinema TV Sendikası’nın İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi, Metodoloji ve Sosyoloji Araştırma Merkezi işbirliğinde hazırladığı ‘Türkiye’de Sinema ve TV Sektöründe Çalışma Koşulları Araştırması’ raporu yayımlandı. Binden fazla sektör çalışanının gönüllü olarak katkı sunduğu rapor, Türkiye’de sinema, dizi ve TV programı sektörlerindeki çalışma koşullarını derinlemesine incelenmesi amacıyla gerçekleştirildi.

Uzun çalışma saatleri, düzensiz ve güvencesiz çalışma koşulları, düşük ücretler gibi sektör emekçilerinin temel problemlerinden yola çıkarak çalışan bireylerin yaşam ve çalışma koşullarını, psiko-sosyal faktörlerini, karşılaştıkları temel sorunları ve iş ile yaşam memnuniyetlerini ele alan raporun sektörün geleceğine katkı sunması amaçlanıyor.

Katılımcıların demografik özelliklerini ayrı ayrı ele alan ve ‘Yaşam ve Çalışma Koşulları’, ‘Çalışma Süresi, Yeri ve İş Güvencesi’, ‘Aylık Gelir’ gibi sekiz ayrı başlıkta kapsamlı bir inceleme sunan rapora göre Türkiye’deki sinema, dizi ve TV programı sektöründe faaliyet gösteren bireyler genç yaş ortalamasına sahip (yaklaşık 33.92). Verilere göre sektör emekçilerinin büyük bir kısmı, esnek olmayan iş saatleri ve yoğun iş yükü nedeniyle iş-özel hayat arasında denge kurmakta zorlanıyor. Katılımcılardan gelen yoğun şikâyetler arasında finansal güvencesizlik, sözleşmesiz çalışma ve istikrarsız iş bulma olanakları gibi faktörlerin olduğu ve bunun bireylerde kaygıyı tetiklediği; uzun çalışma saatleri, iş güvencesinin olmaması ve düşük ücretler gibi yaygın olan faktörlerin emekçilerin fiziksel ve zihinsel sağlığını etkilediği gözlemleniyor.

Çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve emekçilerin motivasyonunu artırması için sıralanan stratejik öneriler arasında çalışma ortamlarında toplumsal cinsiyet eşitliği, etik değerler (kalıp yargılardan arınma), her türlü tacizden uzak durma, öfke kontrol eğitimleri vb. çalışmalar yapılması da yer alıyor. ‘Türkiye’de Sinema ve TV Sektöründe Çalışma Koşulları Araştırması’ raporunu okumak için tıklayınız.


Gezi çıkmazı: Atalay dosyası yeniden Yargıtay’da

Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) cezaevinde tutulan ve 18 yıl hapisle yargılanan milletvekili Can Atalay bir kez daha adaletsizlikle karşı karşıya. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Atalay’ın hapiste tutulması konusunda ikinci kez “hak ihlali” verdiği kararı bir kez daha tanımayarak dosyayı Yargıtay’a gönderdi.

Altı yıldır cezaevinde tutulan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) hak ihlali yönündeki kararına rağmen tahliye edilmeyen Osman Kavala’nın müebbet, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater ve Mine Özerden‘in 18’er yıl ağır hapis cezalarına hükmeden kararda Mücella Yapıcı, Yiğit Ali Ekmekçi ve Hakan Altınay‘ın mahkûmiyet hükümleri bozulmuştu. Çekmediği Gezi Direnişi belgeselinin merkeze oturduğu suçlamalara maruz bırakılan Çiğdem Mater ve sinema-reklam sektörlerinde yıllarca emek vermiş Mine Özerden’in halen hapiste tutulduğu davada adalet krizi bitmiyor.

TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın dosyasıyla ilgili AYM ikinci kez “hak ihlali” kararı verirken Atalay’ın avukatları yerel mahkemenin kararı derhal uygulaması çağrısında bulundu. Mahkûmiyet kararı bozulan ve Gezi tutsakları için mücadelesini dışarıda sürdüren Mücella Yapıcı, açıklanan karar sonrası duygularını paylaştı: “Yine uykuyu kaçırdık. Aklım Silivri’de… Kim bilir Can’la Tayfun ne haldedir? Kulakları çelik kapının o berbat kilit sesinde… Benim kızlar uyuyorlardır. Telefon yok bir şey yok. Bense Çiğdemle dizi izlemeyi Mineyle Hegel tartışmayı özledim. Osman hakkında hiç fikrim yok. 6 sene bu…”

AYM tarafından ikinci kez verilen “hak ihlali” kararı Resmî Gazete’de yayımlandı. Atalay’ın Anayasa’nın 148. maddesinde güvence altına alınan “bireysel başvuru hakkı”, Anayasa’nın 67. maddesinde güvence altına alınan “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı” ve 19. maddesinde güvence altına alınan “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı”nın ihlal edildiğine yönelik kararın oyçokluğuyla alınmış olduğu görülüyor. Atalay’a 100 bin TL tazminat ödenmesine de hükmeden AYM, kararı 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. Mahkemenin Atalay’ı tahliye etmesi bekleniyordu ancak dosya bir kez daha Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gönderildi.

Öte yandan Avrupa Birliği Bakanlar Komitesi Aralık ayında AİHM’in Kavala hakkındaki kararına uymayan Türkiye’ye, geçen yıl başlatılan “ihlal prosedürü” kapsamında yaptırım uygulayıp uygulamayacağını değerlendirdi. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM), Ekim ayında Kavala’nın 1 Ocak 2024’e kadar serbest kalmaması durumunda Türkiye’ye yaptırım uygulanması çağrısında bulunmuştu. Değerlendirilen dosyalar arasında eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın başvuruları da bulunurken komite, Türkiye’ye AİHM kararlarına uyarak Kavala ve Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması çağrısında bulundu. Mart ayında yapılacak toplantılar öncesi Türkiye ile Avrupa Konseyi arasında AİHM kararlarının uygulanmasında yaşanılan sorunların ortadan kaldırılması amacıyla yüksek düzeyli teknik görüşmeler yapılması istemi karara bağlanırken komitenin Mart 2024’teki toplantılarında bu süreci değerlendireceği düşünülüyor.