Geçtiğimiz yıl sansür nedeniyle yapılamayan Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin 61’inci edisyonunun 5-12 Ekim tarihlerinde gerçekleşmesi planlanıyor. Altın Portakal’ın bu yıl Ferzan Özpetek başkanlığında toplanacak Ulusal Uzun Metraj Yarışması jürisi ve diğer yarışmalı bölümlerinde görev yapacak jürileri açıklanırken Sinema Yazarları Derneği’nin (SİYAD) festivale jüri göndermeyeceğini öğrenildi. SİYAD’ın söz konusu kararının, geçtiğimiz yıl yaşanan Kanun Hükmü sansürünün üzerinin örtülmesiyle ilgili olduğu biliniyor.
Türkiye’nin en köklü sinema etkinliklerinden Antalya Altın Portakal Film Festivali, geçen sene yaşanan ve programının iptaline neden olan sansür skandalını geride bırakmış görünüyor. Nejla Demirci’nin Kanun Hükmü (2023) belgeselinin, seçildiği yarışma programından çıkarılmasıyla birlikte tartışmaların odağına yerleşen festivalde yönetimin ve Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’in içeride bir muhakeme yapıp yapmadıkları merak konusu. Zira filmlerin seyirciye ulaşmasında kritik bir konuma sahip festivalin itibarsızlaşmanın önüne nasıl geçeceği sorusu belirsizliğini koruyor. Belgesel sinema başta olmak üzere filmlerin giderek daralan özgürlük alanının iyileştirilmesine yönelik bir gayretin olmadığı, filmlerin ve yönetmenlerinin ‘suçlulaştırılması’nın önüne geçilmesi için geliştirilecek stratejiler ve bunlara istinaden atılacak adımların belirlenmediği bir Altın Portakal’ın geleceği muğlak görünüyor. Sinemacılar üzerinde derinleşen baskı biat kültürü ve otosansürü de beraberinde getiriyor.
Hatırlanacağı üzere, 2014 yılında gerçekleşen 51. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Reyan Tuvi’nin kamerasını Gezi Direnişi’ne çevirdiği Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek… (2014) belgeseli yarışma programından çıkarıldı. O yıl belgesel yarışmasındaki tüm filmler çekilse de Ulusal Yarışma’da yer alan uzun metraj kurmacaların katılımıyla festival gerçekleştirildi. Sinemacıların kendi içlerinde ikiye bölünmesinin sonuçlarından biri olarak AKP yönetimindeki Antalya Büyükşehir Belediyesi, 2015 itibarıyla festivaldeki ulusal yarışmaları kaldırdı ve ismini de değiştirerek festivali büyük oranda uluslararası katılımla sınırladı.
2014’teki sansür vakasına verilen tepkinin bir benzeri, daha örgütlü sayılabilecek bir direniş pratiği olarak Çayan Demirel ve Ertuğrul Mavioğlu’nun çektikleri Bakur (Kuzey, 2015) belgeselinin İstanbul Film Festivali’nden çıkarıldığı dönemde yaşandı. Direniş her ne kadar güçlü olsa da sinemacıların yargı üzerinden cezalandırılarak sindirildiği bir başka sansür mekanizması devreye girdi. Bakur yönetmenlerinin hapis cezasıyla karşı karşıya olduğu bu günlerde, Gezi Direnişi davasının beş tutuklu sanığından ikisinin, Çiğdem Mater ve Mine Özerden’in sinemacı olduğunu, kendilerine yöneltilen soyut suçlamalar nedeniyle 18 yıl hapis cezasına çarptırıldıklarını da hatırlatmakta fayda var. Sektörün tüm bileşenleriyle sansüre karşı kenetlenmesi festivalin iptaline sebep olacak kadar güçlü olabiliyor. Özellikle kolektif eylemliliğin kısa ve etkili sonuçlar doğurduğunu gösteren pek çok örnek biliniyor. Ancak sinemacılara yönelik hukuksuz cezai yaptırımların, direniş pratiğinin sürdürülebilirliğine ket vurduğu da ortada: İfade özgürlüğünün ihlal edildiği, gazetecilik-belgesel sinema gibi meslek pratiklerinin suç sayıldığı bir ortamda direnişin tek başına bir çözüm olmayacağı da bir gerçek.
Festival tarihinde üçüncü kez iptal edildi
Geçen yıl ise Nejla Demirci imzalı Kanun Hükmü’nün ön jüri tarafından seçildiği Ulusal Belgesel Yarışma seçkisinden kaldırılması, 60. Antalya Altın Portakal Film Festivali‘nin iptaline dek uzanan süreci de beraberinde getirdi. Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile görevinden alınan bir doktorla bir öğretmenin hikâyesini anlatan belgeselin sansürlenmesine gerekçe olarak karakterlerden biriyle ilgili “yargı sürecinin devam etmesi” gösterildi. Hakkında herhangi bir yargı kararı olmayan belgesel programdan çıkarıldı. Festivalde görev yapan jüriler, yarışmalı bölümlerde filmleriyle yer alan yönetmenler başta olmak üzere sektörün hemen hemen her kesimi sansür kararına tepki göstererek belgeseli sahiplendi.
Belgesel tekrar programa alındı ancak Kültür Bakanlığı’nın ve sponsorların festivale desteğini çekmesi, Adalet Bakanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın “film vasıtasıyla FETÖ propagandası yapılacağı”nı iddia ederek festivali hedef göstermeleri üzerine Altın Portakal ekibi bu kararın arkasında duramayarak Kanun Hükmü’nü bir kez daha programdan çıkardı. Son olarak Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek festivalin iptalini duyurdu. Böylece Altın Portakal, 1979 ve 1980’den sonra tarihinde üçüncü kez iptal edilmiş oldu.
‘Sansürün üzerinin örtülmesini doğru bulmuyoruz’
Festivale bu yıl jüri göndermeyeceğini bildiren SİYAD’ın bu konudaki tavrının ardında, aynı zamanda festivalin başkanlığını da üstlenen Muhittin Böcek ve ekibine yönelik eleştirilerin olduğu biliniyor. SİYAD’ın festivale jüri göndermeme kararıyla, geçen yılki programın sansür nedeniyle ertelenmiş olmasına dair bir özeleştiride bulunulmadığını, herhangi bir özür açıklaması yapılmadığını hatırlattığı söylenebilir. Ayrıca aralarında SİYAD üyelerinin de bulunduğu çok sayıda festival emekçisinin geçen yıldan kalan ücretlerinin ödenmediği de bilinen ve sıkça vurgulanan bir konu.
Festival’in Sanat Direktörü Deniz Yavuz, SİYAD’ın çekilme kararında sözünü ettiği eleştirilere karşılık olarak “Geçtiğimiz yılın bagajlarını bugün hırsla, kıskançlıkla öfkeyle masaya koymaya çalışmak inanın hiçbir çözüm getirmeyecektir. Altını çizerek söylemek isterim; hiçbir meseleyi yok saymıyoruz,” dedi. SİYAD’ın hatırlattığı, hakkını alamayan emekçiler mevzusuyla ilgili olarak ise Yavuz, “Yapılamayan festivalin süreci ile tarafların iddiaları, söylemleri hepimizin malumu. Özellikle hak edişlerle ilgili ödeme süreci devam ediyor ve bir kısım ödeme gerçekleştirilmişken, resmi takip süreçleri ve tanımlama süreçleri devam eden birtakım ödemeler de planlanmış durumda. Bu konudaki gelişmeleri ben de takip ediyorum,” ifadelerini kullandı. Yavuz sektöre birlik olma çağrısında bulundu.