Şu An Okunan
Gerçekleşmemiş Büyük Bir Grevin Hikâyesi

Gerçekleşmemiş Büyük Bir Grevin Hikâyesi

ABD’de 60 binden fazla sinema-TV işçisinin örgütlendiği IATSE sendikasının üyeleri, sendika yönetimi ile yapımcılar arasında varılan anlaşmaya onay verdi. Hafta sonu yapılan onay oylamasında sendika üyelerinin çok az bir farkla ‘evet’ dediği anlaşma, Netflix ve Amazon gibi büyük şirket yapımlarına hayat veren emekçilere ihanet olarak görülüyordu. Peki sendika neden grev demedi? Eğlence endüstrisi tarihinin en büyük grevlerinden biri niye gerçekleşmedi?

ABD’nin sinema-TV alanındaki en büyük sendikalarından Uluslararası Sahne ve Gösteri Sanatları Çalışanları Konfederasyonu (IATSE) ve üyeleri için 15 Kasım 2021 kritik bir tarihti. Eylül 2021’de film ve TV çalışanlarından (kostümcüler, kurgucular, ışıkçılar, görüntü yönetmenleri vb.) oluşan IATSE sendikası ile Sinema ve Televizyon Yapımcıları Birliği (AMPTP) arasında çalışma koşullarına dair önemli anlaşmazlıklar oluşmuştu. Sendika üyelerinin düşük ücretle çalıştırılmasından tutun yemek molalarının verilmemesine, çalışanların uyku ihtiyacının dahi yapımcılar tarafından hiçe sayılmasına kadar pek çok sorun dile getiriliyordu. IATSE yönetimi Ekim ayı başında üyelerine soracaktı: Greve çıkalım mı?

%90 gibi geniş bir katılımla gerçekleşen oylamada, dikkat çekici bir biçimde sendika üyelerinin %98’i greve ‘evet’ demişti. Böylelikle, 1893 yılında, henüz sinematograf dahi keşfedilmemişken sahne çalışanları tarafından kurulan sendika, yüz yılı aşkın tarihinde ülke çapındaki ilk grevini yapma yetkisine sahip olmuştu. 60 binden fazla üyeye sahip sendikanın grev kararı alması durumunda, Netflix, Amazon, Warner, Universal ve Disney dahil pek çok büyük şirketin yapımları duracak; Hollywood endüstrisi kelimenin tam anlamıyla felç olacaktı. IATSE yönetimi ise grev ihtimalinin yapımcılara karşı yeterince güçlü bir koz olduğunu söyleyerek, Yapımcılar Birliği ile tekrar masaya oturdu. 16 Ekim 2021’de IATSE yönetimi, Yapımcılar Birliği ile geçici anlaşmaya varıldığını açıkladı.

Grev yetkisi oylamasına ‘Evet’ diyen IATSE Lokal 700 işçileri

Geride bıraktığımız hafta sonunda (12-14 Kasım) işte bu geçici anlaşma IATSE üyeleri tarafından oylandı ve burun buruna bir farkla, toplamda %50,3 Evet oyuna karşı %49,6 Hayır oyuyla üyeler tarafından onaylamış oldu. Öte yandan, tıpkı ABD başkanlık seçimlerinde olduğu gibi, IATSE tüzüğüne göre de onay oylamasında sonucu belirleyen oy sayısı değil. IATSE’nin 36 birimi, yani 36 adet yerel sendikası var. Bu yerel sendika birimlerinin herbirinin belli sayıda temsilcisi bulunuyor. Bir yerel birimde üyelerin verdiği Evet oyu Hayır oyundan fazlaysa söz konusu birimin temsilcilerin tamamının oyları Evet hanesine yazılıyor. Buna göre, onaya sunulan iki anlaşmada sonuçlar şöyle: 26 IATSE birimini bağlayan Alan Standartları Anlaşması (The Area Standards Agreement) 103 Evet’e karşı 94 Hayır temsilci oyuyla onaylanırken, 13 Batı Yakası birimini bağlayan Temel Anlaşma (The Basic Agreement) 256 Evet’e karşı 188 Hayır temsilci oyuyla onaylandı.

Ancak hem halk oyu (popular vote) olarak görülebilecek üye oyları arasındaki farkın çok az olması (%50,3’e %49,6), hem de %90 katılımla gerçekleşen grev yetkisi oylamasıyla kıyaslandığında onay oylamasına katılımın çok daha düşük kalması (%72), sinema-TV çalışanları ile yapımcılar arasındaki gerginliğin dinmeyeceğini, uzlaşmanın suni olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Sendika yönetiminin ‘mutlu son’ gibi sunmaya çalıştığı anlaşmaya sosyal medyada üyeler tarafından verilen sert tepkiler de bunu doğrulamakta.

Grev İhtimalini Doğuran Koşullar

Peki, 2007-2008 yıllarında Amerikan Senaryo Yazarları Birliği’nin (WGA) gerçekleştirdiği grevin de ötesine geçebilecek, eğlence endüstrisi tarihinin en büyük işçi mücadelesi olma potansiyeli taşıyan bu grev ihtimalini doğuran koşullar nelerdi?

Yazarlar Hollywood Bulvarı’nda greve destek yürüyüşünde. 20 Kasım 2007.

Ekim ayında, sendika ile yapımcılar arasındaki geçici anlaşmanın imzalandığı dönemde, IATSE’nin 36 biriminden biri olan Sinema Kurgucuları Loncası (Motion Pictures Editors Guild, diğer adıyla IATSE Lokal 700) temsilcilerinden Dody Dorn ile konuşmuştuk. Christopher Nolan’ın Akıl Defteri (Memento, 2000) ve Ridley Scott’ın Cennetin Krallığı (2005) gibi filmlerin kurgusuna imza atan Dorn, Covid-19 sürecinin mücadelede katalizör rolü oynadığını söylemişti. Şirketlerin “Covid sırasında insanların ücret artışı olmaksızın aynı maaşlarla çalışmaya gönüllü olacağı yönünde bir hesap hatası yaptıklarını” söyleyen Dorn, çalışma koşullarının salgın sürecinde bazı iş kolları için kötüleştiğini belirtiyordu. “Covid’le birlikte oyuncular daha kısa sürelerde çalışmaya zorlandı, bu da diğer bazı birimlerin mola vermeksizin çok daha fazla saat çalışmalarını beraberinde getirdi.”

Dorn’a göre yapım şirketleri (özellikle de dijital platformlar) ile sinema işçileri arasındaki çatışma şu noktalara dayanıyor:

★ Çalışanları yemek molalarını atlamaya zorluyorlar. Bunun bir cezası var ama o kadar küçük bir miktar ki yapımcılar kuralları hiçe saymaktan geri durmuyor.

★ Kısa süreli işe dönüşler: İnsanlar uykularını yeterince alamıyor ya da dinlenmeye vakit bulamıyor.

★ Mülkiyet anlaşmaları: Dijital yayın platformları, Yeni Medya Anlaşması adı verilen bir anlaşmaya tabi. Bu anlaşma da onlara, yerini aldıkları TV kanalları ya da diğer büyük şirketlere kıyasla emeklilik ve sağlık hizmetine çok daha az masraf yapma olanağı tanıyor.

★ “Fraturday”ler: İngilizcedeki cuma (friday) ile cumartesi (saturday) kelimelerinden türetilen bu tabir şuna tekabül ediyor: Mesai cuma günü geç saatlerde başlayıp Cumartesi sabahına sarkıyor. Ancak buna rağmen çalışanlardan pazartesi sabahı iş başı yapmaları bekleniyor.  

Dody Dorn

Dody Dorn’un sözünü ettiği bu sömürü koşulları, IATSE yönetimine grev yetkisi verilen dönemde medyada sıkça gündeme geldi. Hatta pek çok anaakım yayında da kendine yer buldu. Örneğin Variety’de IATSE Portreleri başlıklı bir yazı yayınlandı. Portresi yapılan sendika üyelerinden Amy Hartman (Lokal 871’den), 2005’te bebek bakıcılığı yaptığından bahsediyor; bugün bir senaryo koordinatörü olarak yoğun tempoda çalışmasına rağmen zamanında bebek bakıcılığından kazandığından daha az kazandığını, sendikaya üye olmanın da bu durumu değiştirmediğini söylüyordu. More Perfect Union, sendika üyelerinin beyanlarını bunun gibi bir araya getiren bir video yayınladı. Özellikle de grev ihtimalinin gündeme geldiği dönemde bu gibi video ve haber yazıları sosyal medyada yankı uyandırdı.

Peki onaylanan anlaşma Dody Dorn’un ve diğer IATSE üyelerinin dile getirdiği sorunlara şifa olabilir mi?

Yeni Anlaşma Sinema İşçilerine İhanet Mi?

Geçici anlaşmanın ilanının ertesi günü, 17 Ekim 2021’de Left Voice’da yayınlanan Ezra Brain imzalı yazı şu başlığa sahipti: IATSE Liderleri İşçilere Gaddar Bir Anlaşma İle İhanet Etti Ama Bu Dava Henüz Bitmedi. Yazıda yeni anlaşmanın çalışma saatlerinde bir azalmaya işaret etmediğine ve yıllık %3 olarak belirlenen maaş artışının %5.4’lük enflasyondan daha düşük olduğuna vurgu yapılıyordu. Ezra Brain, sinema sektörü işçilerinin ADB’de pandemi zamanının en büyük grev hareketi olan #Striketober (Ekim Grevleri) katılmamasının işçi sınıfı açısından kaçırılmış bir şans olduğuna da değiniyordu.

Araba camında bir slogan: “Tüm IATSE üyeleri için adil ücret!”

Peki IATSE yönetiminin mücadelede “kilometre taşı” olarak andığı, az farkla onaylanan yeni anlaşma ne vaat ediyor? Sendika yönetimi, hafta sonu 54 saat repoların (dinlenme süresi) yeni anlaşma ile garanti altına alındığını vurguluyor ve bunun “Fraturday”lerin de sonu anlamına geldiğini söylüyor. Sendika yöneticileri ayrıca, vardiyalar arasında minimum 10 saatlik bir ara bırakılacağını ve yemek molası verdirtmeyen yapımcılara kesilen cezanın artırılacağını vurguluyorlar. Anlaşmanın en somut getirisi ise, senaryo koordinatörü ve asistanları gibi iş kollarını kapsayan Lokal 871 üyelerinin aşırı düşük ücretlerinde artış sağlaması: Medyada “bebek bakıcılarının ücretinden düşük” olarak anılan saatlik ücretleri 16 dolardan önümüzdeki üç yıl için 26 dolara çıkmış bulunuyor.

Öte yandan sendika yönetimini, yemek molası ve uyku saatleri gibi zaten çalışma hukukuyla korunması gereken unsurları birer başarı gibi sunmakla suçlayanların sayısı hiç de az değil. Anlaşmayı eleştirenler, insanca olmayan çalışma saatlerinde herhangi bir iyileşmeyi beraberinde getirmediğinin altını çiziyorlar. IATSE yönetiminin, eğlence endüstrisinin sömürüsü altındaki işçi sınıfı adına tarihsel bir fırsatı teptiği yönündeki analizler, sol örgütlenmenin güç kazandığı ABD’de sıkça yapılmakta.  

Korkunun Onayı: Piyasada Daha Rekabetçi Olmayı Vaat Eden Bir Sendika!

Peki sendika üyeleri az farkla da olsa niye anlaşmaya onay verdiler? Daha köklü kazanımlar getirmesi çok daha muhtemel olan grev niye tercih edilmedi? Neden tarih yazılmadı?

Halyna Hutchins

Esasında görüntü yönetmeni Halyna Hutchins’ın Rust filminin setindeki ölümünün ardından çalışma saatlerine ilişkin yaptırımların yetersiz kaldığı fikri ağırlık kazanmıştı. Bu trajik olayın ardından yapım şirketlerine yönelik önemli bir öfke dalgası yükselmiş, Hutchins’ın ve ekip arkadaşlarının başına gelenin münferit olmadığı ortaya koyan sosyal medya paylaşımları giderek yaygınlaşmıştı. IATSE’nin onay oylamasından Hayır çıkacağı yönünde bir hava hakimdi. Peki ne oldu?

Lokal 107’den Aaron Hall, daha henüz onay oylamasının sonuçları açıklamadan yazdığı IATSE tarihçesinde, 2018’de yayınlanan sendika broşüründe bir ifadeye dikkat çekiyor. Broşürün 72. sayfasında üye sayısının artışı şöyle açıklanmış: “Piyasada daha rekabetçi olmaya dönük bir ihtiyaç.” İnsanların temel haklarını edinmek için değil de daha fazla kazanmak ya da atılım yapmak için sendikaya üye olduklarına dair bir diskur kurulmuş. Aynı broşürde sendika başkanı Matthew D. Loeb, sendika üyelerinin “güç kazandırdığı için kalkınmaya kendilerini adamaları gerektiğinden” dem vuruyor. Hall’a göre IATSE kapitalist iş mantığını çoktan kabul etmiş durumda. Bunun sonucunda da Yapımcılar Birliği’nin maaşları azaltmasına ve sosyal güvenlik desteklerini yok etmesine zemin hazırlıyor; bu çöküşü durduracak asıl güç olan üyelerinin de önünü keserek.

1893’te tiyatro çalışanları tarafından ABD’de kurulan IATSE, bugün kapitalist mantığı içselleştirmiş olmakla sıkça eleştiriliyor.

Hall, sendika yöneticilerinin üyeleri nasıl da grevden soğuttuğunu tutanaklardan somut örneklerle tarif ediyor. Örneğin, az önce adı geçen Lokal 871’nin temsilcilerinden Leslie Simon üyelere şöyle demiş: “Greve hazır değilseniz anlaşmaya hayır dememelisiniz.” Simon’ın retoriğinde grev iç örgütlenme ve hazırlık gerektiren bir süreç; bu koşullar mevcut değilse greve çıkılmamalı. Peki sendika yöneticileri üyelere grev konusunda korku salarken böyle bir örgütlenme nasıl mümkün olacak? Hall, yazısında bu temel çelişkiye vurgu yaparken, sendika yönetiminin anlaşmaların detaylarına dair üyeleri bilgilendirmemesinden de dem vuruyor. Hall’a göre bu şeffaflık eksikliği üyelerin bilgi sahibi olmasının önünü keserek onları kolektif mücadeleden uzak tutma işlevi görüyor. Sonuçta ortaya, en güçlü stratejisini, grevi kullanmayan ve grev yapmadıkça giderek daha da körelen bir işçi örgütü çıkıyor.

Tüm bu korku stratejisine rağmen, sendika üyelerinin %49,6’sının yeni anlaşmaya Hayır demesi, yakın süreçte o iç örgütlenmede bir değişimin mümkün olduğunu da ortaya koymakta. Anlaşmayı ihanet olan görenlerin sayısı hiç az değil. Yapımcılarla yeniden masaya oturulacak 2024 yılının daha radikal hamleleri ve kolektif mücadeleyi beraberinde getirmesi muhtemel.