Şu An Okunan
Dünyada ve Türkiye’de: Sanat Dünyası Filistin’le Dayanışırken

Dünyada ve Türkiye’de: Sanat Dünyası Filistin’le Dayanışırken

Mayıs ayı boyunca İsrail/Filistin’de yaşananlar, İsrail devletinin aslında kurulduğundan beri orada yaşayan Filistinlilere dönük uygulamalarını özetleyen hızlandırılmış bir kurs gibiydi. Önce Doğu Kudüs’teki Şeyh Cerrah mahallesindeki Filistinli ailelerin evlerinden zorla çıkarılmaya çalışılması, ardından Mescid-i Aksa’da bayram namazı kılan kitleye gaz bombalarıyla saldırı ve son olarak Gazze’ye dönük yüzlerce sivilin ölümüyle sonuçlanan yoğun askeri operasyon… Dünyanın en güçlü ordularından birine sahip İsrail’in bilinen tüm saldırganlık pratiklerini (yerinden etme, işgal, etnik temizlik, apartheid ve katliam) kısa bir zaman diliminde aleni bir şekilde sergilemesi, dünya kamuoyunda daha önce tanık olmadığımız düzeyde bir infiale yol açtı.

Dünyanın neredeyse bütün büyük kentlerinde Filistinle dayanışma amaçlı dev kitlesel gösteriler düzenlenirken, uluslararası medyada da bir tavır değişikliği gözlendi. Önce İsrail’in ‘sol’ tandanslı gazetesi Haaretz, ardından bugüne kadar İsrail’i koşulsuz destekleyen gazetelerden New York Times aynı şeyi yaparak herkesi şaşırttı: Saldırılarda ölen 60’tan fazla Filistinli çocuğun portrelerini baş sayfaya yerleştirdi.

Hamas’la ateşkes ilanından sonra da akademi ve sanat dünyasından Filistin’le dayanışma ve İsrail’i boykot çağrıları yağmaya başladı. Üniversitelerin muhtelif bölümlerine mensup akademisyenler, görsel sanatçılar, sinemacılar, mimarlar ve şehir plancıları, müzisyenler ayrı ayrı dayanışma bildirileri yayımladı. 23 Mayıs’ta bir grup Filistinli yazar ve sanatçının Apartheid’a Karşı Mektup başlığıyla kaleme aldığı bildiri dünyanın her yerinden 16 binden fazla yazar, sanatçı ve oyuncu tarafından imzalandı. Bildiride İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) örgütünün kısa bir süre önce yayımladığı rapora da atıf yapılarak, İsrail’in “insanlığa karşı suç işleyen bir apartheid rejimi” olarak nitelendirildiği hatırlatıldı.

22 Temmuz-1 Ağustos tarihleri arasında 42. kez düzenlenecek olan Durban Film Festivali’nin yöneticileri apartheid rejiminin ne demek olduğunu Güney Afrika’dan bildiklerini söylüyor ve işgal devam ettikçe İsrail filmlerine programlarında yer vermeyeceklerini beyan ediyorlar.

27 Mayıs’ta aralarında Rage Against The Machine ve Patti Smith’in de olduğu 600’den fazla müzisyen/grup #MusiciansForPalestine başlığı altında bir araya gelerek “Müzisyenler olarak sessiz kalamayız” dedi ve İsrail’de sahne almayacaklarını açıkladı. Çocuk kitapları yazarları bile Filistin için ortak bir bildiri yayımladı. Güney Afrika Cumhuriyeti’nde düzenlenen Durban Film Festivali de, işgal devam ettiği sürece programında İsrail filmlerine yer vermeyeceğini deklare etti.

New York’ta sanatçılar, silah tüccarlarıyla içli dışlı olmakla itham ettikleri ve aylardır grev çağrısı yaptıkları MoMA’nın bu sefer İsrail’le suç ortaklığını teşhir ederek müzenin önünde oturma eylemi yaptı ve 350’den fazla sanatçının imzasıyla bir bildiri yayınladı. Öteden beri İsrail’e karşı boykot kampanyasını desteleyen Roger Waters ve Ken Loach gibi isimler dışında, Mark Ruffalo, Bella Hadid, Viola Davis, Susan Sarandon, Lena Headey ve daha birçok Hollywood yıldızının yayınladığı mesajlar da katılınca, çığ gibi büyüyen destek ve boykot çağrıları (Almanya gibi koşulsuz İsrail destekçisi birkaç ülke haricinde) dünya genelinde neredeyse anaakım bir söylem haline geldi.

Afrikalı Amerikalı oyuncu Viola Davis’in Instagram story’sini paylaşan Natalie Portman, “Şeyh Cerrah hakkında bilmemiz gerekenleri konuşmak ister misiniz?” sorusunu yaygınlaştıran ünlülerden.

İsrail vatandaşı olan ve bir zamanlar devletini koşulsuz desteklediği bilinen Natalie Portman bile, 2018’de kendisine verilecek bir ödülü almak üzere İsrail’e gitmeyi planlarken, aynı günlerde Gazze’ye yürüyüş yapan sivillerin katledilmesi üzerine seyahatini iptal etmiş, bu tavrı yüzünden aforoz edilmişti. Portman son olaylarda ise Şeyh Cerrah’ta neler oluyor konulu postları paylaşmaktan geri durmadı. Kısacası bugüne kadar ısrarla gözünü başka yöne çevirenler de kralın çıplak olduğunu bu sefer itiraf etmek zorunda kaldı.

TÜRKİYE’DEKİ SESSİZLİK

Dünya kamuoyunda, özellikle kültür sanat camiasında İsrail’e karşı böylesine güçlü tepki rüzgârları eserken, Türkiye’deki sanatçıların ve sanat kurumlarının tutumuna bakalım biraz.

Halk müziği sanatçısı Sabahat Akkiraz 11 Mayıs’ta Twitter hesabından şöyle bir mesaj paylaştı:

Bu mesaj bazı portallarda “Sabahat Akkiraz İsrail’e sert tepki gösterdi!” spotuyla haber oldu, sanatçı ertesi gün bu haberin bağlantısını da hesabından paylaştı. Gelgelelim aynı Sabahat Akkiraz, CHP’den milletvekili olduğu 2013 yılında İsrail Ud Festivali’den gelen daveti kabul etmiş, Apartheid İsrail İçin Müzik Yapmayın (DPAI – Don’t Play Apartheid Israel) adlı oluşumun ve Filistinlilerin “İsrail’deki konserini iptal et, boykota destek ver!” çağrılarına kulak tıkayarak tepkilere rağmen festivale katılmıştı.

2016 yazında işgal altındaki Golan Tepeleri’nde düzenlenen Sun Beat Festivali’ne davet edilen BaBa ZuLa’yı, BDS Türkiye (Filistin İçin İsrail’e Boykot Girişimi) ekibi boykota davet etmiş, grup ise “Herhangi bir ülkede çalmak o ülkenin politikalarını desteklediğimiz anlamına gelmez. İsrail hükümetini ve davranışlarını onaylamıyoruz. Aynı zamanda Amerika, Rus, Çin ve kendi hükümetimizin de pek çok davranışını onaylamıyoruz,” diyerek çağrıyı geri çevirmişti.

BDS Türkiye, BaBa ZuLa’nın açıklamasına cevabında Brezilyalı karikatürist Carlos Latuff’un “İsrail’de çalmak apartheid’ı desteklemektir” yazan karikatürünü paylaşmıştı.

Buna cevaben BDS Türkiye bir mektup daha yazarak şunları açıklamıştı: “Biz İsrail’in politikalarını eleştirdiğimiz için boykot çağrısı yapmıyoruz. İsrail’in varlığının işgale dayandığını ve bu açıdan diğer devletlerden farklı olduğunu söylüyoruz. İsrail; işgal ediyor, yaşayanları yurtlarından kovuyor, bunların yerine kendi yerleşimcilerini yerleştiriyor ve fiili durum yaratıyor, ardından bu toprakları ilhak ediyor. Savaş bölgesinde işgalciyi eğlendirmeye gitmeniz Türkiyeli hayranlarınızı büyük bir hayal kırıklığına uğratacak. Ayrıca, konseriniz, Golan’da, İsrail’in işgal yönteminin yukarıda saydığımız sıralamasındaki fiili durum yaratma aşamasının bir parçası olacak. Yani, işgalci İsrail’e, bu toprağı kullanma hakkına sahip olduğunu, üstelik bunu askeri amaçlarının yanı sıra, sanat ve eğlence için de yapabileceklerini söylemiş olacaksınız. Emin olun, size minnettar kalacaklar!” Bu izahat ikna edici gelmemiş olacak ki, BaBa ZuLa işgal altındaki Golan Tepeleri’ne giderek konserini vermişti.

2018 yılında İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın (İKSV) düzenlediği İstanbul Film Festivali’nin sponsorları arasında ARTISRAEL adlı kurum aracılığıyla İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın da olduğunu öğrenen BDS Türkiye, yine açık mektup yayınlayarak İKSV’yi sponsorluğu iptal etmeye çağırdı. İKSV bu çağrıya cevap dahi vermedi, bunun yerine Diken gazetesine yazılı bir açıklama gönderdi. Bunun üzerine Düğün Davetiyesi (Wajib, 2017) filmiyle davet edilen Annemarie Jacir ve ekibi festivalden çekilerek İstanbul’a seyahatlerini iptal etti, sosyal medya üzerinden de festivali kınayan mesajlar yayımladılar. Aynı filmin yapımcısı Ossama Bawardi konuk olduğu Köprüde Buluşmalar’a aynı gerekçeyle katılmayacağını açıkladı. Ardından, Filistinli yönetmen/yapımcı May Odeh de, İsrail’in sponsorluğu sebebiyle Köprüde Buluşmalar’a katılmayacağını Facebook sayfasından duyurarak, “Böyle bir festivalin sponsorluk için savaş suçları işleyen bir ülkeyle işbirliği yaptığına inanamıyorum,” dedi.

Düğün Davetiyesi’nin İKSV’nin davetini geri çeviren başrol oyuncusu Mohammad Bakri filmden bir sahnede (solda).

Düğün Davetiyesi’nin başrol oyuncusu Mohammad Bakri ise, mesajında “İsrail’in İstanbul Film Festivali’yle resmi işbirliğinin sonucu olarak, özellikle Gazze’deki son Kara Cuma günü İsrail ordusu masum insanlara ateş ederken festivalinize yapacağım ziyareti iptal ediyorum. Gelmem çok ayıp olurdu. Ancak festivalin İsrail sponsorluğunu reddetmesi halinde gelebilirim,” dedi, ancak festival bu tepkileri muhatap alma gereği dahi duymadan sessizlikle geçiştirdi.

Bunlar, ABD elçiliğinin Trump’ın kararıyla Kudüs’e taşınmasını protesto etmek için Gazze’de yürüyen sivillere İsrail askerlerinin ateş açarak çoğu genç 60 kadar silahsız protestocuyu katlettiği günlerde yaşandı. Aynı dönemde gerçekleşen Cannes Film Festivali’nde aralarında Benicio del Toro’nun da bulunduğu birçok sinemacı Filistin’le dayanışma eylemleri yapmıştı.1

Peki, Türkiye’deki kültür çevrelerinin geçmişte Filistin konusunda sergilediği bu aleni kayıtsızlık, dünya kamuoyunu ayağa kaldıran, 65’i çocuk 245’ten fazla Filistinlinin katledildiği, yüzlercesinin sakat bırakıldığı son saldırının ardından değişmiş olabilir mi?

Yukarıda bahsettiğimiz Apartheid’a Karşı mektubuna imza veren 16 binden fazla sanatçı arasında ülkemizden (sayabildiğim kadarıyla) sekiz isim var: Ece Temelkuran, Banu Cennetoğlu, Gülsün Karamustafa, Ayşe Güleç, Aslı lşıksal, Didem Pekün, Pınar Hırlakoglu ve Emin Günaydın. #MusiciansForPalestine bildirisine imza atan 600’den fazla müzisyen ve grup içinde ise Türkiye’den sadece iki isim yer alıyor: Çellist Duygu Demir ve piyanist Büşra Kayıkçı. İmzalar toplanırken Türkiye’deki diğer müzisyenlere ulaşılamamış olma ihtimalini insan düşünmek istemiyor. O zaman müzik camiamızın dünyadan bu denli kopuk olmasına oturup ağlamak gerekirdi. Latin Amerika’dan Afrika’ya, Uzakdoğu’dan Avrupa’ya bu kadar çok isim bir araya gelirken, bu iletişim çağında Türkiye’dekilerin kulağına bir şeyin ulaşmamış olması gerçekten trajik olurdu.

Tarihin doğru tarafında yer almak için, başkalarının adımlarını takip etmek şart değil. Fakat mazlumla böylesine asgari bir dayanışmadan imtina edenler, kendileri dayanışmaya muhtaç olduğunda umarız benzer bir sessizlikle karşılaşmazlar.


NOTLAR
1 BDS Türkiye’nin vaktiyle Semih Kaplanoğlu, Reha Erdem, Nuri Bilge Ceylan gibi sinemacılara yaptığı çağrılar da ne yazık ki karşılık bulamamıştı. Ancak boykot çağrılarına olumlu cevap verenleri anmadan geçmeyelim: 2011 yılında Lilit’in Kızkardeşleri (2008) filminin yapımcıları İsrail’in Rehovot kentinde düzenlenen Kadın Filmleri Festivali’nin davetini “festivalin devlet destekli olduğu ve işgal altında yaşayan insanların isteseler de filmi izleme şansının olmayacağı” gerekçesiyle geri çevirmişti. 2014’te belgeselci Can Candan BDS hareketinin çağrısına uyduğunu açıklayarak Benim Çocuğum (2013) adlı filmini İsrail’in sponsor olduğu 26. Vancouver Queer Film Festivali’nden çekmişti. 2016’da Kıvanç Sezer BDS hareketinin akademik ve kültürel boykot ayağını oluşturan PACBI’nin İsrail’e yönelik kültürel boykot çağrısına uyacağını belirterek, Babamın Kanatları (2016) filmi için Hayfa Film Festivali’nden gelen daveti kabul etmemişti.