Şu An Okunan
Sıkıyönetimden Gezi Sonrasına: Genco Erkal Yalnız Değildir

Sıkıyönetimden Gezi Sonrasına: Genco Erkal Yalnız Değildir

Hapis istemiyle hakkında iddianame hazırlanan Genco Erkal’ın sanat yaşamı, adeta 60’ların sonundan bugüne Türkiye’de devlet baskısının ve karşısındaki sanatsal direncin koordinatlarını sergileyen bir harita. İşçi Kolu’nun kolektif katkısıyla şekillenen ‘Alpagut Olayı’ndan ‘Asiye Nasıl Kurtulur’un suç aleti sayılan bıçağına, Hâkkari’de Bir Mevsim’in sansürü aşan Kürtçe kelimesinden Nâzım Hikmet’in sansürlü Akşam Gezintisi’ne…

Sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek ‘cumhurbaşkanına hakaret’ iddiasıyla hakkında hazırlanan iddianamede dört yıl sekiz ay hapsi istenen Genco Erkal kamuoyundan büyük destek görüyor. Sanatçılardan tiyatro ve sinema birliklerine Erkal için sesini yükseltenlerin tek bir mesajı var: “Geçmişte olduğu gibi bugün de yalnız değildir.”

Genco Erkal’ın yaşam hikâyesini anlatan, yönetmenliğini Selçuk Metin, görüntü yönetmenliğini Uğur İçbak’ın yaptığı Tiyatroya Adanmış Bir Yaşam: Genco (2021) belgeselinin çekimlerinden.

Türkiye’de politik tiyatronun önemli temsilcilerinden Genco Erkal hakkında, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra ve 2020 yılında sosyal medyada yaptığı paylaşımlarda cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla yürütülen soruşturma tamamlandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede 83 yaşındaki sanatçının üç farklı paylaşımında Erdoğan’a hakaret suçu işlediği belirtilerek bir yıl iki aydan dört yıl sekiz aya kadar hapisle cezalandırılması talep edildi. İstanbul Başsavcılığı Basın Suçları Bürosu onayıyla birlikte iddianame İstanbul 16’ncı Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. İddianame kabul edildiği takdirde Erkal önümüzdeki günlerde hâkim karşısına çıkacak.

Ancak bu durum, Erkal’ın baskı ve sansürle ilk karşılaşması değil. Erkal, sanat yaşamında üretim gösterdiği hemen her alanda, farklı siyasi rejimlerde engellemelere maruz kaldı. Toplumsal-politik çizgide ilerleyen tiyatro oyunları ve rol aldığı sinema filmleri pek çok kez yasaklandı. Gezi Direnişi sonrası süreçte de sanatçılara yönelik baskılara ve otoriter yönetime karşı sesini yükselten Genco Erkal, oyunlarını seyirciyle buluşturma noktasında pek çok güçlükle mücadele etti, ediyor.

Erkal, daha Robert Koleji’nde okuduğu yıllarda tiyatro oyunları yazıp sahneleme başladı. Ardından Muhsin Ertuğrul’un aracılığıyla Yıldız ve Müşfik Kenter’le tanışıp üç buçuk yıl Kenter Tiyatrosu’nda sahne aldı. Peşi sıra Türkiye’nin önemli özel tiyatro topluluklarında oyuncu ve yönetmen olarak çalıştı. 1969 yılında Şevket Altuğ, Ferit Erkal, Mehmet Akan, Nurten Tuç ve Arif Erkin’le birlikte Dostlar Tiyatrosu’nu kurdu. Halk şairleri Bertolt Brecht ve Nâzım Hikmet başta olmak üzere Maksim Gorki’den Aziz Nesin’e, Peter Weiss’tan Haldun Taner’e, Tankred Dorst’tan Can Yücel’e usta yazarların oyunlarının yönetmenliğini üstlendi.

Sıkıyönetim Yılları

Usta yazarların eserlerinin yanı sıra bünyesinde özgün çalışmalara da imza atan Dostlar Tiyatrosu, faaliyet gösterdiği ilk yıllarda bir eğitim kurumu misyonunu da üstlenmişti. Misal, Çorum’daki Alpagut Linyit İşletmeleri’nde çalışan 768 işçinin 73 günlük birikmiş ücretlerini alabilmek için işyerini işgal edip özyönetim ilan ettikleri Alpagut Olayı (1969), Dostlar Tiyatrosu’nda oyunlaştırılmıştı. Dostlar Tiyatrosu’nun işçileri tiyatro çalışmalarına yönelten İşçi Kolu’nun kolektif katkısıyla şekillenen oyun ilk kez 1971’de işçilerden oluşan bir seyirci topluluğuna sahnelendi.

Dostlar Tiyatrosu’nda ‘Alpagut Olayı’, 1974. Latif Özalp, Levent Yılmaz, Dursun Ali Sarıoğlu, Sadi Akan, Yavuzer Çetinkaya, Macit Koper, Ulvi Alacakaptan (üstte, soldan sağa), Şevket Altuğ (ortada).

Topluluk, 1971 ve 1980’lerin gerilimli politik ikliminde bile halkla birebir temasta olan, dönemin nabzını oyunlarıyla tutan ve müdahalelere rağmen oyunlar üretip sergilemeye devam eden tavrını korudu. Nazi kampları ve Auschwitz sorumlularının yargılanmasını konu alan Peter Weiss’ın ‘Soruşturma’sı 12 Mart döneminde sahnelendi.

H.M. Enzersberger’in, Küba’da CIA destekli Domuzlar Körfezi çıkarmasına katılıp esir alınan Kübalı karşı devrimcilerin duruşma tutanaklarını çıkış noktası aldığı aynı adlı kitabından Dostlar Tiyatrosu’nca sahneye uyarlanan ‘Havana Duruşması’ 12 Mart sıkıyönetimince engellendi. Oyunun yasağın ardından tekrardan sahnelenmesi 1975’i buldu.

Erkal’ın “12 Mart cuntasının ilk işi bu oyunu yasaklamak oldu” diyerek andığı ‘Havana Duruşması’ oyunundan (1971).

30 Aralık 1974 yılında yine Dostlar Tiyatrosu’nca sahnelenen Genco Erkal’ın tek kişilik oyunu ‘Kerem Gibi’ye İstanbul Valiliği’nin “komünizm propagandası yapılıyor” yolundaki resmî ihbarı üzerine İstanbul DGM Savcılığı tarafından soruşturma açıldı. Erkal, geçmişte yaşadığı bir başka sansür vakasını Hürriyet’ten Ahmet Hakan’a 2014 yılında verdiği demeçte anlattı. 12 Eylül döneminde “sansürün korkunç boyutlarda olduğunu” ifade eden Erkal, Yaşar Kemal’in aynı adlı kitabından sahneye uyarladığı ‘Ağrı Dağı Efsanesi’nde geçen “Kürt Beyleri” sözünden ötürü oyunun sansürlendiğini belirtti.

Diken’den Seçil Türesay’ın Erkal’la bu yıl gerçekleştirdiği söyleşide de, sanatçının 80 sonrasında Bursa’da turnedeyken, yönetmenliğini yaptığı ‘Asiye Nasıl Kurtulur’da kullanılan sustalı bıçak nedeniyle gözaltına alındığı, “Bu aksesuar, sahnede kullanılıyor,” demesine rağmen bıçağın “suç aleti” sayıldığı aktarıldı. Erkal’ın bu dönem pasaportuna el konduğu, ABD’den aldığı bir yıllık bursun da yandığı, tam yedi yıl yurtdışına çıkamadığı biliniyor. Sıkıyönetim ve darbe döneminde oyunların engellenmesinin yanı sıra oyunlarının oynandığı sahnelere taşlı sopalı saldırıların düzenlenmesinden sahneye molotof kokteyli atılmasına dek çeşitli müdahaleler de söz konusu.

Erkal, 2016 yılında Hürriyet’ten Güliz Arslan’a verdiği röportajda oyunlarına makineli tüfeklerle girildiği, tekstlerinin sansürlendiği ve yargılandığı dönemlere ilişkin şunları söylemiş: “O an yaşadığı en kötüsüymüş gibi geliyor insana. Sonra da ‘Beterin beteri varmış’ diyorsunuz. Kenan Evren döneminde çok ciddi sıkıntı çektik. Üç askeri darbe yaşadım. Resmî olan bu üstelik, gayriresmî olanları saymıyorum bile. Ama bugün yaşadıklarımız hepsinden baskın gibi geliyor. Çünkü o zamanlar hiç olmazsa gelecekten umutluyduk. Şimdi ‘Biz bu işten nasıl kurtulacağız düşüncesi’ hâkim. İktidarın gelip bütün ülkeye çöreklenmesi ve her şeyi -orduyu, adaleti, basını- ele geçirmesi, kimsenin ses çıkartamaması, ses çıkartana höt denmesi… Bilemiyorum. Müthiş bir muhalefet yetersizliği var. İnsanlar Gezi’yle bir şeyleri ifade ettiler ama öyle acımasız biçimde bastırıldılar ki şimdi görünürlerde öyle bir hareket de görünmüyor. İnsanlarda bir ürküntü var. Ama içlerinde hâlâ o potansiyelin olduğuna yüzde yüz eminim. Şu ülkenin en az yarısı bu iktidara karşı. Buna rağmen olması gereken olamıyor.”

Bozcaada Kalesi’nde Engel

Yakın dönemden örnekleyecek olursak, Erkal’ın uyarlayıp yönettiği ve Tülay Günal’la beraber oynadığı, aralarında Zülfü Livaneli, Fazıl Say, Timur Selçuk, Cem Karaca, Edip Akbayram gibi isimlerin de bulunduğu usta müzisyenlerin besteleriyle katkı sunduğu ‘Güneşin Sofrasında – Nâzım ile Brecht’ adlı oyunun İstanbul Kadıköy Lisesi bahçesindeki tarihi Mahmut Muhtar Paşa Konağı’ndaki gösterimi, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen olağanüstü hal (OHAL) çerçevesinde 2016 yılında yasaklandı.  

Genco Erkal (sağda) ‘Güneşin Sofrasında – Nâzım ile Brecht’ oyunun yasaklanmasının ardından yaptığı açıklamada “Darbe gerekçe gösterilerek muhalif seslerin susturulması mı esas amaç?” diye sormuştu. Erkal’la başrolü paylaşan Tülay Günal (solda).

Erkal’ın son olarak 27-29 Ağustos 2021 tarihleri arasında Bozcaada’da düzenlenen NOTFEST Tiyatro Festivali’nde Bozcaada Kalesi’nde sahne alması engellendi. Festivalde kapsamında sahne alacak bir başka muhalif sanatçı Şevket Çoruh’a da aynı şekilde sahne verilmedi. BirGün’den Serkan İlik’in aktardığına göre; sanatçılara sahne engeli getirilmesine neden olarak festival ekibine “Bozcaada Kalesi’nin yoğun katılımlı etkinliklere kalenin fiziki şartları müsait değil” denildiği öğrenildi. Kararın ardından sahne bulmakta zorlanan festival ekibi, oyunların fiziki olarak şartları çok zor olan Cumhuriyet Meydanı’nda sahneleneceğini açıkladı. Ada sakinleri ise Cumhuriyet tarihi öncesinden bu yana üzüm festivallerinden konserlere ve tiyatro oyunlarına pek çok etkinliğe ev sahipliği yapan Bozcaada Kalesi’nde daha geçtiğimiz Temmuz ayında konserler düzenlendiğini belirterek kararın kaleyi korumakla ilgili olmadığını, Genco Erkal ve Şevket Çoruh gibi sanatçıların muhalif olması nedeniyle işlerinin yokuşa sürüldüğü görüşündeler.

Konuyla ilgili Twitter hesabından paylaşımlarda bulunan Erkal ise Bozcaada Kalesi’nde en son bir ay önce Gülsin Onay’ın konser verdiğine dikkat çekerek çeşitli etkinliklerin düzenlendiği mekâna birdenbire ne olduğunu sordu. Bozcaada kaymakamı başta olmak üzere tüm sorumluları protesto ettiklerini belirtti.

Hâkkari’de Bir “Na”

Yalnızca tiyatro oyunları değil, Erkal’ın rol aldığı sinema filmleri de sansürden nasibini aldı. 1980-81 döneminin zor koşullarında çalışıp üretmeye devam eden Erkal, Ali Özgentürk’ün yönettiği At’la (1981) başladığı sinema kariyerine Zeki Ökten’in Faize Hücum (1982) ve Erden Kıral’ın Hakkâri’de Bir Mevsim’i (1983) gibi yine toplumsal gerçekçi çizgide ilerleyen filmlerde rol alarak devam etti. Erkal, sinema filmlerinde sansürün nasıl işlediğine At ve Hakkâri’de Bir Mevsim filmleri vesilesiyle birebir şahit olmuş.

At (1981) filminde Genco Erkal

3 Aralık 2008’de Mithat Alam Film Merkezi’ne konuk olan ve moderatörlüğünü Ayşegül Oğuz’un üstlendiği söyleşide konuşan Erkal, At filmini sansürden nasıl kurtardıklarını şu ifadelerle anlatıyor: “Ankara Sanat Tiyatrosu’nun alt katında, küçük bir salonda koltuklara oturacaktı heyet. Ali (Özgentürk): ‘Sen biraz hoşluk yaparsın, oradaki sansür heyetiyle ahbaplık kurarsın, yasaklayamazlar,’ dedi. Ben çok konuşkan değilimdir, hele tanımadığım insanlarla konuşmaya çalışırken tutulurum kalırım ama görev bu. Korkuyoruz, sansürcü ‘hayır’ dedi mi iş biter. Başka da başvurabileceğimiz bir merci yok. Neyse gittim, beni tanıştırdılar: ‘Filmimizin başrol oyuncusu. Merhaba,’ falan. Baktım adamlar sıcak, hepsi sivil giyinmişler ama bakışlar karanlık. Gene de bir hoşluk oldu. ‘Hadi bakalım, görelim şu filmi,’ dediler. Sonunda tebrik ettiler. ‘Aa! İşe yaradı,’ diye düşündüm. Sonra hiç takıntısız kurtuldu film. Ali başta olmak üzere herkes boynuma sarıldı.”

Hâkkari’de Bir Mevsim’de de aynı samimiyeti kurarak filmi sansürden kurtarabileceğini düşündüğünü, ancak bu defa sıcak bir karşılama ve selamlamayla karşılanmadığını, yasaklama göreviyle yükümlü heyetin işine odaklandığını aktaran Erkal, Türkiye’de yasaklanan filmin Berlin’e kaçırılma hikâyesini şöyle anlatıyor: “Filmin bir yapımcısı, aynı zamanda da görüntü yönetmeni olan Kenan Ormanlar filmi dışarı çıkardı. Film burada yıkanıp kaba montajı yapılmıştı. Filmi dışarı çıkardı, tüm işlemlerini de orada bitirdi. Filmi Berlin Film Festivali’ne soktu, burada yasaklanmış olan film Berlin’de Gümüş Ayı ödülünü aldı. Çok yüceltildi, çok övgü dolu yazılar yazıldı hakkında. Bunlar ‘Bizim yasakladığımız film nasıl çıktı?’ diye çıldırdılar. Türk sinemasını dışarıda yüz akıyla temsil eden filmlerin çoğu burada yasaklanmış filmlerdir.”  

Hâkkari’de Bir Mevsim’in Altyazı’nın Gayri Resmî ve Resimli Türkiye Sinema Sözlüğü’nün (2015) bir maddesine de konu olan, Kürtçe yasağının delindiği sahnesinden

Yönetmen Erden Kıral da Hâkkari’de Bir Mevsim’de “Kürtçe yasağını deldikleri” bir kısım olduğunu ifade ediyor. Filmde Genco Erkal’ın canlandırdığı öğretmen, sınıfta öğrencilerine bir soru yöneltiyor, ancak Türkçe bilmeyen öğrenciler hep bir ağızdan Kürtçe “Na” (Hayır) diye bağırarak soruyu anlamadıklarını belirtiyorlar. Filmi, sansür heyetiyle izleyeme giden Erkal, Kıral’ın önerisiyle öğrencilerin “Na” diye bağırdıkları sahne geldiğinde öksürük nöbetine tutuluyor ve böylelikle sahne karambole gidiyor. Söz konusu sahne bugün hâlâ filmde mevcut.   

Gezi Direnişi’nden Sonra

Erkal, geçtiğimiz Nisan ayında “cumhurbaşkanına hakaret” soruşturması kapsamında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosu’nca ifadeye çağrılmasının ardından Hakan Aksay’ın Tele1 TV’deki Ne Olacak programına konuk olmuş ve programda yaptığı açıklamalarda mevcut iktidarın, Gezi Direnişi’nde protesto hakkını kullanan oyunculara televizyonda rol verilmesine engel olduğunu, ödenekli tiyatrolardaki oyuncuların görevlerine son verildiğini ve oyuncuların işsiz bırakılarak biat etmeye zorlandığını ifade etmişti. Mart 2017’de Diken’den Ece Karaağaç’a yaptığı açıklamalarda, OHAL kapsamında çıkartılan 686 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile İzmir Devlet Opera ve Balesi orkestra şefliği görevinden ihraç edilen İbrahim Yazıcı ve Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası’ndaki görevine son verilen kemancı Filiz Özsoy’un maruz kaldığı muameleye sosyal medya paylaşımlarını sebep göstererek iki sanatçının da muhalif olduğundan işsiz kaldığını şu sözlerle aktarmıştı: “Tek ortak özellikleri muhalif olmaları belki. Ki İbrahim Yazıcı o kadar politik bir insan da değildir. İnanamıyorum yani.” Erkal açıklamalarında Gezi Direnişi’nin sanat camiasında bir kırılma noktası olduğunu yineleyerek “Kenan Evren döneminde bile biz devletten maddi destek almıştık. O dönemlerde bile Kültür Bakanlığı bundan daha tarafsız, daha demokrat davranabiliyordu,” demiş ve öngörülü bir yaklaşımda bulunmuştu: “Mümkün olduğu kadar ya oyun yasaklayacak ya da böyle engel olacak. Bu giderek artıyor maalesef.”

Erkal, ‘Nevşin Mengü Soruyor’ programında Gezi Direnişi sonrası sürece dair önemli açıklamalarda bulundu.

Hakkındaki hapis isteminin ardından Nevşin Mengü’nün DW Türkçe kanalında yayımlanan programına açıklamalarda bulunan Erkal, Gezi Direnişi’nden sonra sanatın üzerindeki baskının giderek arttığına dair açıklamalarını tekrar yineleyerek son dönemden şikâyetçi olduğunu söyledi ve ekledi: “Oynadığımız salonlardan çıkarıldık. Onlara ait belediyelerin salonlarına, üniversitelerin salonlarına, okulların salonlarına giremez olduk. Ya rektörler ya milli eğitim müdürleri bizi oralara sokmadılar. Hep böyle bir mücadele içinde oynayacak yer bulabilme sorunu…”

Erkal, geçtiğimiz günlerde Evrensel’den Eylem Nazlıer’e verdiği demeçte ise şöyle konuştu: “Yaptığım hiçbir şeyde suç görmüyorum. Sosyal medyayı geniş ölçüde kullanıyorum ama hep dikkat ediyorum. Hakaret gibi bir yola asla başvurmam. Bu iktidarın sanatla, sanatçıyla arası hiç iyi değil, hiç iyi olmadı. Herkesi karşıdan potansiyel bir suçlu olarak görüyor. Özellikle Gezi olaylarından sonra daha çok belirginleşti. Sanatçılara gözdağı vermek istiyor. ‘Dikkat edin bakın gözümüz üzerinizde, biz sizi takip ediyoruz’ diyorlar. Beş yıldır benim hakkımda böyle bir ihbar varmış ama bekliyorlar. İşlem yapmıyorlar. Bir yerden talimat mı geliyor, orasını bilemiyorum. Hemen işlem başlatıyorlar. Hem bize gözdağı veriyorlar hem de bunu bir örnek olarak sunuyorlar. ‘Bakın ünlü kişileri de biz böyle yapıyoruz’ mesajı veriyorlar.”

Sansürlü Bir Akşam Gezintisi

Öte yandan Genco Erkal’ın, bizzat müdahil olduğu bir sansür vakası da söz konusu. Usta şair Nâzım Hikmet’in 100’üncü doğum yılı anısına UNESCO tarafından ‘Nâzım Hikmet Yılı’ ilan edilen 2002 yılında Kültür Bakanlığı’nın talebi üzerine Fazıl Say’ın hazırladığı ‘Nâzım’ albümüne Sertap Erener’le birlikte katkı sunan Genco Erkal’ın, albümdeki 16 şiirden birinin sansürlenmesi gündem olmuştu. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ve Devlet Çok Sesli Korosu’nun seslendirdiği, Nâzım Hikmet’in gençlik ve hapishane yılları ile insan ve yaşama dair düşünceleri olmak üzere dört bölümden oluşan albümde Erkal’ın seslendirdiği ‘Akşam Gezintisi’ şiiri bir bölümü eksik olarak sunuldu. Nâzım Hikmet’in 1950’de hapisten çıktıktan sonra kaleme aldığı, albümde de ‘Hapisten Çıktıktan Sonra’ başlığıyla yer verilen şiirin Genco Erkal tarafından seslendirilen versiyonunda şu satırlar atlanıyor: “Affetmedi bu Ermeni vatandaş / Kürt dağlarında babasının kesilmesini / Fakat seviyor seni, / Çünkü sen de affetmedin / Bu karayı sürenleri Türk halkının alnına.”

Fazıl Say ve Genco Erkal’ın yorumuyla Nâzım Hikmet’in ‘Akşam Gezintisi’

Evrensel’de yer alan habere göre, dönemin Kültür Bakanlığı müsteşar yardımcısı Hasan Hüseyin Akbulut, bestelenen şiirlerin seçiminin tamamen Fazıl Say’a ait olduğunu belirterek sansür iddialarını yalanlamış. Genco Erkal da müziğin uzunluğuna uyacak şekilde şiirleri kırptıklarını ancak bunu sansür düşüncesiyle yapmadıklarını ifade eden şu açıklamada bulunmuş: “Şiirler, müziğin uzunluğuna göre ayarlandı. Bazı şiirler, bestelere göre uzun geldiği için Fazıl ve ben, ufak tefek kısaltmalar yapmak zorunda kaldık. Ama kısaltma yaparken, aklımıza sansür etmek gibi bir düşünce gelmedi. Kültür Bakanlığı’nın da böyle bir talebi olmadı.” Ancak albümün içinde yer alan 60 sayfalık kitapçıkta da şiirin eksik biçimde yer alması “sansürlendi mi?” sorusunu akla getiriyor.

Koray Düzgören de Yeni Şafak’ta 10 Haziran 2002 tarihinde yayınlanan köşe yazısında gazeteci Doğan Özgüden’in konuyla ilgili görüşlerine yer vermiş. Özgüden, nasıl ki Franco, iç savaş sırasında katlettirdiği ünlü şair Federico Garcia Lorca’yı, demokratik imaj uğruna 60’lı yıllarda eserleriyle ön plana çıkarttıysa Türkiye’de de Nâzım Hikmet’e aynı şeyin yapıldığını ve şairin Say ve Erkal’a sansür ettirildiği yorumunda bulunmuş. 2006’da Nevzat Atal imzasıyla Habertürk’te yayınlanan bir yazıda da şiirin söz konusu dizelerinin atlanması sansür olarak değerlendiriliyor. Yazıda Ermeni sanatçı Khatchatour Pilikian’ın, söz konusu dizelerle Ermeni Soykırımı’nı Türkiye’de ilk dile getiren sanatçının Orhan Pamuk değil, Nâzım Hikmet olduğu yönündeki görüşlerine de yer veriliyor. Fazıl Say ve Genco Erkal’ın birlikte sahne aldıkları etkinliklerde şiiri bu dizeleri kesmeden, müdahalesiz biçimde seslendirmeleri de resmî sansür iddialarını kuvvetlendiriyor.

Türkiye’de Sansürün Vahameti

Türkiye’de sanatsal ifade özgürlüğünden akademik ifade özgürlüğüne, basın özgürlüğünden internet sansürlerine düşünce ve ifade özgürlüklerine müdahaleler gün geçtikçe artıyor. Türkiye’de ifade özgürlüğü, medya ve İnternet özgürlüğünün korunması ve geliştirilmesine dair çalışmalar yürüten İfade Özgürlüğü Derneği’nin (İFÖD), Ray Bradbury’nin kült eseri ‘Fahreheit 451’e atfen adını alan Fahrenheit 5651: Sansürün Yakıcı Etkisi başlıklı 2020 EngelliWeb Raporu’nda, baskı ve sansürün Türkiye’deki yayılımına dair vahim tablonun erişilebilen bir kısmını görünür kılınıyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaman Akdeniz ve Uzman Araştırmacı Ozan Güven tarafından hazırlanan raporda 2020 sonu itibariyle Türkiye’den 467 bin 011 web sitesinin 764 farklı kurum (mahkemeler ve idari kurumlar) tarafından verilen 408 bin 808 farklı kararla erişime engellendiği, 2020 sonu itibariyle 150 bin URL adresine, 7 bin 500 Twitter hesabına, 50 bin twite, 12 bin YouTube videosuna, 8 bin Facebook ve 6 bin 800 Instagram içeriğine de 5651 sayılı Kanun ve diğer hükümlere istinaden erişim engeli getirildiği kaydedildi. 

Raporun detaylarına şuradan ulaşılabilir.

Genco Erkal’a Büyük Destek

Erkal’ın, demokrasinin yapı taşlarından ifade özgürlüğü hakkına müdahale eden iddianame kamuoyunun yanı sıra sanatçıların ve tiyatro ve sinema bileşenlerinin de tepkisine neden oldu. “Genco Erkal yalnız değildir,” paydasında buluşan açıklamalarda ifade özgürlüğünün sanatın gelişimi ve toplumsal işleyişini yerine getirebilmesi için vazgeçilmez olduğuna dikkat çekildi. Erkal’ın görüşlerini, eleştirilerini yansıtan paylaşımlarının hakaret nitelikli olmadığı, bu sebeple de suç olarak görülüp yargılanmasının kabul edilemeyeceği vurgulandı.

Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği ve Oyuncular Sendikası’yla birlikte; usta oyuncuyla daha önce ortak projelerde yer alan piyanist Fazıl Say’dan Berna Laçin’e sanatçıların destek paylaşımlarından bazıları ise şöyle: