Şu An Okunan
Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü: Kampüste Sinema Dayanışması

Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü: Kampüste Sinema Dayanışması

Söyleşi: Ekrem Buğra Büte
Fotoğraf: Haydar Taştan

Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü [Bü(s)k], geçtiğimiz aylarda bir video ile gündemdeydi. Okul bünyesinde faaliyet gösteren ancak okul dışından seyircilere de açık olan SineBU’nun biletlerine yapılan zamlar sonrasında bir araya gelen kulüp üyeleri bir video çekip konuyu sosyal medyaya taşıdılar. Burada başlayan mücadele okul içinden ve dışından pek çok destek gördü ve zamlar büyük ölçüde geri çekildi. Türkiye’de seyir alanlarının olumsuz gündemler yaratmasına alışık olduğumuz böyle bir dönemde üniversiteden çıkıp kent alanına dair bir kazanıma dönüşen SineBU, tarihi 1960’lı yıllara kadar dayanan ve bugüne kadar Boğaziçi bünyesinden çıkan birçok sinemacıya basamak olmuş Bü(s)k’ün de yeniden merak konusu olmasını sağladı. Kulübün zengin geçmişi, bu söyleşinin tarihsel kapsamını aşan meraklara da ilham vermeye devam edecek gibi. Bü(s)k üyeleriyle faaliyetlerini, SineBU’da yaşanan süreci, kampüs içi ve kampüs dışı ilişkileri ve film eleştirisine yaklaşımlarını konuştuk. 

Bü(s)k’ün kuruluşu ne zamana dayanıyor? Biraz kulübün tarihçesinden bahsederek başlayalım mı? 
Eren Yiğit Ekici: Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü, Robert Kolej zamanında, 1962 yılında kuruluyor ve günümüze kadar varlığını sürdürüyor. Yaklaşık 57 senelik bir tarihi var. Yıllar içerisinde farklı faaliyetlerde bulunuluyor tabii. Özellikle 1970’li yıllarda düzenlenen Hisar Kısa Film Festivali dikkat çekici bir örnek. 1990’larda da Kuzey Kampüs’te bulunan Murat Dikmen Salonu’nda vizyondaki filmlerin kiralanıp gösterildiği film gösterimleri düzenleniyormuş. Sonrasında 1999 yılında Mithat Alam Film Merkezi’nin kurulmasıyla kulübün hitap ettiği okuldaki sinemaseverler bir anlamda bölünüyor ve kulüp de bundan etkileniyor. Bu dönemden itibaren faaliyetler epey bir azalıyor. Sonrasında 2015’te SineBU’nun kurulmasıyla beraber Sinema Kulübü de tekrar canlanıyor. SineBU, ilk film gösterimini Mayıs 2015’te gerçekleştiriyor ve o dönemden itibaren faaliyete kesintisiz devam ediyor. Başka Sinema’yla anlaşmalı, kampüs dışından gelenlere açık bir salon ve bazen Başka Sinema dışı filmleri de gösteriyor. Haftanın beş günü salon bu şekilde işlerken salı ve perşembe günleri Sinema Kulübü’ne ait oluyor. 

SineBU’nun kuruluşunda kulübün rolü nedir, öğrenciler bu sürece ne kadar dahil? 
E.Y.E. Yetersiz kalması nedeniyle okulun Murat Dikmen Salonu için yıkılma kararı verdiği dönemde Sinema Kulübü buna itiraz ediyor ve “biz nerede film göstereceğiz?” diye soruyor okul yönetimine. Okul da yapılacak yeni binada bir sinema salonu olacağına dair kulüp üyelerine söz veriyor. Sonrasında o bina yıkılıyor ve yerine New Hall adlı bir bina yapılıyor. Burada sınıflar da var. SineBU’nun inşaatı da 2013 yılında başlıyor ve Sinema Kulübü’nden insanlar doğrudan dahil oluyorlar bu sürece. O dönem Bü(s)k’ün başkanı olan ve şu anda da SineBU’nun direktörlüğünü yürüten Ali Çağlar, Can Candan’la beraber projeyi sahipleniyor ve projenin yürütülmesini üstleniyorlar. Salonun nasıl çalışacağından inşaat sürecine, her türlü detayda rol alıyorlar. O dönemden beri de Sinema Kulübü bütün etkinliklerini burada yapıyor ve haftanın iki günü salonun kullanımını organize ediyor. 

Son dönemde gündeme gelen zam meselesi nasıl ortaya çıktı? Sonrasında neler oldu? 
Dilara Karabacak: Aslında sinema biletlerine ekonomik sebeplerden bir zam yapılacağı uzun zamandır konuşulan bir şeydi. Biletlere son zam 2017 yılında yapılmıştı ve Başka Sinema’nın SineBU’ya yeni bir fiyat düzenlemesi teklifi yaptığı konuşuluyordu. Dolayısıyla zam gelmesi bekleniyordu ancak üniversite yönetiminin yaptığı zamlar, beklenenin çok üzerindeydi. Başka Sinema’nın yaptığı teklifin de çok üzerine çıkan bilet fiyatlarına karar verdi üniversite yönetimi. Özellikle tam ve mezun bilet fiyatlarına ciddi bir zam geldi. Yeni fiyatlarla SineBU’nun tam bilet fiyatları, Başka Sinema’nın en yüksek ikinci fiyatına yükselmişti. Bu zam tabii ki Sinema Kulübü’nün üyelerine vaat ettiği indirimli bilet fiyatlarını kapsıyordu ve yeni fiyatlarla kulüp üyelerine verdiğimiz %50 indirim sözünü tutamaz duruma düşmüş olduk. İstemediğimiz bir pozisyonda bulduk kendimizi. Diğer taraftan bu zamlar yapılırken Sinema Kulübü’ne de hiçbir şey danışılmamıştı. 

Berkin Durmaz: Bu bizim hak olarak gördüğümüz bir şeydi. Üniversite yönetiminin bizimle görüşmeyi bir lütuf olarak sunmasından da hoşlanmadık.

Video nasıl ortaya çıktı?
D.K. Biz bu gelişmeler üzerine bir şeyler yapmak istedik ve okul yönetimiyle bir görüşme talep ettik ancak bu görüşmede pek ciddiye alınmadığımızı hissettik açıkçası. Üstelik kampüs içerisinde zamların geri çekilmesi için 800-900 kişiden imza toplamıştık. Bunun üzerine talebimizi gündemde tutmak amacıyla akademisyenleri ve zamlardan rahatsız olan herkesi dahil ettiğimiz bir video çektik ve bu videoyu #sinebuhepimizin hashtag’iyle sosyal medyadan paylaştık. Bununla sosyal medyada epey ciddi sayıda geri dönüş aldık. Sadece okuldakiler değil, mezunlar, yönetmenler, sinema sektöründen insanlar, seyirciler ve daha birçok insan bize destek oldu. Tabii ki bu durum sosyal medyada büyük bir tepki yarattı ve okul yönetimi geri adım atmaya karar verdi. Burada önemli olan bizim okul yönetimi tarafından ciddiye alınmamızdı açıkçası. Sonuçta bu işi Sinema Kulübü üyeleri yürütüyor bir yönüyle. Bu insanların da alınan kararda söz sahibi olması gerektiğini düşündük ve okul yönetimiyle görüşmek istedik. Bu zamların yapılması gerektiğinin farkındaydık ancak yapılacaksa o masada biz de oturmak istiyorduk, biz de bilet fiyatları hakkında görüş belirtmek istiyorduk. Bunun mantık çerçevesinde, insanları kaçırmadan yapılması gerektiğini ifade etmek istedik. 

Melike Tatlı: Bir de Eurimages fonu meselesi var. SineBU, Eurimages’dan fon alan bir sinema ve buna göre sinemaya sene içerisinde en az 20 bin kişinin gelmesi gerekiyor. Sinema bu sayının altında kalırsa fonun kaybedilme tehlikesi ortaya çıkıyor. Tam bilet fiyatlarının artması bu sayıyı düşüreceğinden fona da zararı büyük olacaktı. Diğer yandan bu hem çok prestijli bir fon hem de oradan gelen para doğrudan okulun kasasına gidiyor. SineBU ihtiyaç duyduğu takdirde okuldan alıyor o parayı. Yani okul kendi kendisini de kötü bir duruma düşürmüş oldu. Bu da okulda kararı veren kişilerin konu hakkındaki bilgilerinin yetersiz olduğunu gösteriyor biraz. Zaten sadece Sinema Kulübü’ne değil SineBU da dahil olmak üzere kimseye danışılmadan alınmış bir karar bu. 

Bu iş tersine nasıl döndü? Sosyal medyadaki tepkilerden sonra okul yönetimiyle tekrar görüşme şansı yakaladınız mı?
E.Y.E. Video bir anda bizim beklediğimizin de üzerinde büyüdü ve birçok insana ulaştı. Hem yaşanılan durum duyulmuş oldu hem de SineBU’nun bilinirliğine katkı sağladı. Üniversite yönetim kurulunun da videoyu izlediğini biliyorduk. Dolayısıyla tekrar görüşme talebimizi dile getirdiğimizde bir karşılık buldu ve talebimizi kabul ettiler. Görüşmede de bunun mantıksız bir zam olduğunu, hem Sinema Kulübü’ne hem de SineBU’ya zarar verdiğini, Eurimages fonunun tehlikeye gireceğini anlattık ve bu durumda hiç kimsenin kazanmadığını dile getirdik. Onlar da bizi derdimizi anlatmamız için Öğrenci Temsilciliği Kurulu’na yönlendirdiler ve biz de o yoldan devam ettik. Gerekli kişilere bütün bilgileri detaylı olarak verdik ve kararın kurulda tekrar görüşülmesini sağladık. Orada alınan kararla da zamlarda indirime gidilmiş oldu. Sanırım bir kişi hariç herkes bu yönde oy kullanmış. Yani zamlar yine yapılmış oldu ancak ilk duyurulan zamlardan çok daha düşük bir rakama geriledi. Başka Sinema’nın teklif ettiği rakama yakın bir noktada karar kılındı. Bütün biletlere %25 gibi bir zam gelmiş oldu aslında. En son 2017’de zam geldiğini düşünürsek çok can yakan bir zam da olmamış oldu. 

Sosyal medyadaki kampanyanın olumsuz yansımaları oldu mu peki size? 
D.K. Özellikle konunun okul dışına taşınmış olması ve videonun içeriğinde bu zamların bize danışılmadan yapıldığını belirtmemiz tepki çekti. Üniversite yönetimi onlara bu konuyu danışmadığımızı, sorunun başka yollarla halledilebileceğini, video yayınlayıp böyle bir kampanya başlatmamıza gerek olmadığını söyledi. Ama zaten bizim amacımız da onlara bunu söyleyebilecek bir zemini tekrar yaratmaktı. Masaya tekrar oturmaktı yani. 

Aslı Tan: Bir konuyu daha açıklığa kavuşturmak lazım aslında. Biz bu videoyu çekip yayınladığımızda ilk olarak insanlar Eurimages fonu olmadan SineBU’nun batacağını ve sinemanın kapanacağını söylediğimizi düşünmüşler. Böyle geri dönüşler aldık. Böyle bir şey yok tabii ki, videoda da bunu söylemiyoruz. Böyle bir düşüncemiz de yok. SineBU zamlar eski hâlinde kalsa da çalışmaya devam edecekti muhtemelen ama bu fon büyük ihtimalle kaybedilecekti, sonrasında da prestij ve seyirci kaybı yaşanacaktı. Sonuçta Eurimages fonu bir yıldır var ama SineBU’nun geçmişi daha önceye dayanıyor. SineBU’nun kapanma durumu yok yani. Biz de öyle bir algı yaratmış olmak istemeyiz. 

Bü(s)k’ün üyelerine SineBU’da indirimli bilet vaat ediyor olması kulübün üye sayısını da artırmıştır diye düşünebilir miyiz? 
E.Y.E. Tabii ki. Prensip olarak bizim bütün faaliyetlerimiz bedava oluyor. Ama bizim bu faaliyetleri yürütebilmemiz için belli başlı bir bütçeye ihtiyacımız var. Bunu da üyelerden aldığımız yıllık aidatla karşılıyoruz. Yıllık bir kerelik 20 TL alıyoruz üyelerimizden. 

D.K. Bütçemizdeki paranın tamamı faaliyetlere ya da ekipman giderlerine harcanıyor. Film gösterimleri ve söyleşilere ek olarak Bü(s)k üyesi herhangi bir insan kısa film çekmek istiyorsa ona belirli bir düzeyde ekipman temin edebiliyoruz. Bu ekipmanlar da topladığımız aidat bütçesinden karşılanıyor. Kısa film çekilebilecek bütün ekipmanlar mevcut kulüp bünyesinde. Bu sayede düzenli olarak filmler de çekiliyor. 

Kampüste SineBU’nun yanı sıra Mithat Alam Film Merkezi (MAFM) de var. Siz de gösterimlerinizin önemli bir bölümünü SineBU’da yapıyorsunuz. MAFM, SineBU, Sinema Kulübü… Bunların birbirleriyle ilişkileri nasıl?
E.Y.E. Geçmişte insanların ya Bü(s)k’e ya da MAFM’ye gittiği bir ortam oluşmuş okulda. Ancak son yıllarda bu ayrım büyük ölçüde ortadan kalktı. Birliktelik ortamı oluştu. Mesela yazın yaşanan bir örnekten bahsedersek, yazın Sinema Kulübü çimlerde film gösterimi düzenliyor, MAFM de terasında film gösterimleri düzenliyor. Merkez yıllardır bu gösterimleri salı ve perşembe günleri düzenler. Son birkaç yıla gelene kadar Sinema Kulübü de salı ve perşembeleri film gösterimi düzenliyormuş ve öğrenciler birinden birini seçmek durumunda kalıyormuş çakışma nedeniyle. Ancak son iki yazdır Sinema Kulübü film gösterimlerini pazartesi, çarşamba, cuma günleri düzenliyor. Hafta sonu da SineBU olduğu için haftada yedi gün film gösterimleri olan bir kampüse sahip oluyor öğrenciler. Sonuçta hepimiz sinemayı seven insanlarız, sinema için vakit ve emek veriyoruz. Bir arada ve beraber daha iyi şeyler yapabilecekken neden bir “kavga”ya girelim diye düşünüyoruz açıkçası ve bir beraberlik ortamı yaratmaya çalışıyoruz. 

Can Ünaldı: Sürekli bir iletişim var zaten MAFM’deki arkadaşlarla aramızda. Bazen etkinliğe çağıracağımız kişilerin iletişim bilgilerini onlardan alıyoruz, bazen onların salonunu kullandığımız oluyor, onların etkinliklerine katılıyoruz, onlar bizim etkinliklerimize geliyor… Aslında çok iç içe bir ortam oluştu son dönemde. 

E.Y.E. Mesela benim kardeşim daha çok Merkez’de vakit geçiriyor, ben Sinema Kulübü’nde…

Üniversite kulüpleri bir yandan da dönem dönem belli siyasi eğilimlerin hâkim olabildiği yapılar olarak bilinir. Bugün kampüste kulüplerin politikasını belirleyen unsurlar neler?
C.Ü. Sinema Kulübü gibi sanat ve hobi kulüplerinde çok aktif biçimde siyasi bir konumlanma yok. Ancak bu kulüplerde aktif olan insanların şahsi siyasal duruşları tabii ki belirleyici oluyor. Kulüplerin duruşları da gelenek olarak bugüne taşınıyor. Öte yandan genele baktığımız zaman, “şu kulübe giren şu siyasal harekete mensuptur” gibi bir şey diyemeyiz.

D.K. Bunu her zaman politik olarak adlandıramayız ama her kulübün belirli bir duruşu vardır kampüste. 

Peki siz Bü(s)k’ün duruşunu nasıl tanımlardınız?
C.Ü. Özgürlükçüyüz ve çok sesliliğe önem veriyoruz. Yani herkesin gelip görüşünü paylaşmasını istiyoruz. Bize çok karşı bir görüş olsa bile gelip paylaşmasını istiyoruz. Bir tartışma ortamı olsun istiyoruz. 

E.Y.E. Herhangi bir grubu hedef almayan, nefret söyleminde bulunmayan bir ortam yaratmak istiyoruz özet olarak. 

Son dönemde üniversitelerde sansür baskısı epey artmış durumda ancak Boğaziçi Üniversitesi diğer okullara kıyasla daha özgür bir alana sahip olmasıyla biliniyor. Bir filmi gösterirken ya da bir konuğu okula davet ederken çekinceleriniz oluyor mu?
E.Y.E. Hiç başımıza gelmedi buna benzer durumlar. Kendi düşüncemize göre çağırmak istemediğimiz kişiler oluyor tabii ki ama bu konuda yönetimden herhangi bir baskı görmüyoruz. Örneğin homofobik söylemleri olan birisini okula çağırmaktan vazgeçebiliriz ama bu bizim kulüp olarak verdiğimiz bir karar olacaktır. Ancak “bu filmi göstermeyelim, şu kişiyi çağırmayalım, tepki çekeriz” gibi bir durum olmadı hiçbir zaman. Herhangi bir sansür de görmedik. Otosansür yapma ihtiyacı da duymadık açıkçası. İstediğimiz filmi gösterebiliyoruz. 

Ece Zeynep Unutur: Okulun kısıtlayıcı diyebileceğimiz temel noktası dışarıdan katılım durumu. Bir süredir okulun dışarıdan gelen insanları içeri almak istememe gibi bir tavrı var. Bu okulun genel tavrı ancak kulüp etkinliklerini de doğrudan etkiliyor tabii ki. Zaman geçtikçe dışarıdan daha az katılım almaya başladık biz de. 

Daha önce Yıldız Teknik Üniversitesi Sinema Kulübü’nden arkadaşlarla görüştüğümüzde onlar diğer üniversitelerin sinema kulüpleriyle bir araya gelme ve beraber bir forum düzenleme fikrinden bahsetmişlerdi. Sizin bundan haberiniz var mı, bu konuda ne düşünüyorsunuz, böyle bir foruma katılmak ister misiniz? 
E.Y.E. Farklı üniversitelerin sinema kulüplerinin yer aldığı bir Whatsapp grubu var. Her kulübün başkanı orada yer alıyor iki senedir. Dolayısıyla birbirimizden haberdarız aslında. Bir kere buluşuldu ve birkaç kulüp bir araya gelmiş oldu. Daha kapsamlı bir buluşma yapma fikri de konuşulmuştu, yakın zamanda böyle bir forum düzenlenecek gibi görünüyor. Büyük bir forum olacak ve büyük ölçüde sansür konuşulacak. 

Daha önce Emre Yeksan’ın “Hiper-etkileşimlilik Çağında Sinema ve Eleştirinin Sefaleti” adlı yazısından hareketle 7 Aralık’ta “Sinema ve Eleştiri Nereye Gidiyor?” başlıklı bir forum düzenleyeceğinizi duyurmuştunuz. Ancak sonradan etkinlik iptal oldu… 

D.K. Biz aslında Emre Yeksan’ın yazısının tarafında olan bir etkinlik yapma niyetinde değildik. Öncelikle onu açıklamak gerek. Genel olarak yazıda sorulan sorular bağlamında bir tartışma zemini yaratmak istemiştik. Türkiye’de eleştiri şu an ne durumda, sinema ne durumda, belli kalıplarda mı filmler üretiliyor… Bu gibi sorulara tarafsız bir yanıt arama niyetindeydik. Ancak biraz Emre Yeksan’ın yazısının tarafında olduğumuz anlaşıldı, biz bunun için endişelendik. Zira forumda tarafsız ve herkesin sesinin eşit çıktığı, çok sesli ve verimli bir tartışma ortamının olduğu bir zemin yaratılmalıydı. Böyle bir ortam kurmaya çalışıyorduk. Zaten Emre Yeksan da böyle bir ortam olmasını istiyordu. Bu sinemayla ilgili herkesin ilgi duyduğu ve tartıştığı bir konuydu ve böyle bir etkinlik güzel de olurdu. Ancak forumu yapamadık. Yapamamamızın nedeni de şanssızlık oldu açıkçası. Forumdan bir gün önce SineBU’nun mikseri bozuldu. Tam forumun olacağı gün de teknik servisin gelip salonda çalışması gerekti. Bizim bundan bir gün önce akşam saat yedi gibi haberimiz olduğunda okulda bütün birimler de kapalıydı ve yeni bir salon da ayarlayamadık. Bu yüzden de mecburen iptal etmek durumunda kaldık forumu. 

Gelecek bir tarihte düzenlenmesi ihtimali var mı forumun? 
E.Y.E. Evet, tabii ki. Bir mani olmazsa mutlaka düzenleyeceğiz bu etkinliği, biz hâlâ çok heyecanlıyız. Hattâ tarih nedeniyle çağırdığımız ancak gelemeyeceğini söyleyen bir sürü insan vardı, onlar da gelme şansı yakalamış olur böylece. Özellikle başka üniversitelerin sinema kulüplerinden insanların gelmesine çok önem veriyorduk, çağırabildiğimiz herkesi çağırmıştık, hattâ onlara bir ön kontenjan ayırabileceğimizi de söylemiştik. Zira olabildiğince çok fazla sayıda ses olsun istiyoruz. Bu vesileyle biz de forumu daha iyi duyurma şansı elde edebileceğiz. Bir yandan sorunlar da büyüyor ve artıyor, tartışmayı daha kapsamlı bir çerçevede, birkaç başlık altında yürütmek de mümkün olabilir. Belki sonrasında farklı gündemlerle de bir araya gelebiliriz. 

Görüntü dergisini yeniden çıkarma fikriniz var mı?
D.K. Görüntü dergisinin tarihi Robert Kolej zamanına kadar dayanıyor. O dönemki Sinema Kulübü’nün çıkarttığı basılı bir dergi. Uzun bir süre devam ettikten sonra dergi sekteye uğruyor ve çıkarılamıyor. Epeydir de unutulmuş durumdaydı ancak biz bir süredir Görüntü’yü yeniden diriltmeye çalışıyoruz. Yeni bir formatta, farklı biçimlerde sinemaya yaklaşmak istiyoruz. Sinemada sansür gibi konulara eğilmek, film eleştirisi ve analizi yapmak, gündemi takip etmek istiyoruz. Niyetimiz, bunları kapsayabileceğimiz Görüntü adında bir web sitesi açmak. Basılı olarak değil, dijital bir formatta çıkartmak istiyoruz yani dergiyi. Belki yılda bir kerelik basılan bir toplu yazılar fanzini çıkarabiliriz sonrasında. En yakın zamanda okul içinde genel bir yazı çağrısı yapıp başlamak istiyoruz sürece. Bu öğrenim yılının ikinci yarısında da yayına başlama niyetindeyiz.

Bü(s)k adına söyleşiye katılanlar (alfabetik): Aslı Tan, Berkin Durmaz, Can Ünaldı, Dilara Karabacak, Ece Zeynep Unutur, Emre Kaya, Eren Yiğit Ekici, Melike Tatlı.