Şu An Okunan
‘Özgür Sinema Bülteni’ – Şubat 2023 – Depremin Ardından

‘Özgür Sinema Bülteni’ – Şubat 2023 – Depremin Ardından

Emek’i Yıkanla Galeria’yı Yapan Bir

6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen depremler Diyarbakır, Dağkapı’da bulunan Diyar Galeria sitesinde de yıkıma yol açtı. Dört bloktan oluşan sitenin B bloğu deprem ile birlikte yıkıldı, diğer blokları da hasar gördü. Resmî olmayan tespitlere göre Galeria’da 89 insan hayatını kaybetti. 1999’da açılan Diyar Galeria, Diyarbakır’ın ilk dev alışveriş merkezi olarak biliniyordu.
Cumhuriyet’te yayınlanan habere göre, sitenin yıkılmasında uygun malzemenin kullanılmaması ve yer altı suyu sorunu gibi bina inşasında yapılan hatalar da etkili olmuştu. Kolon kestikleri için bina altındaki marketle mahkemelik olan Diyarbakır Barosu avukatlarından Serhan Özdemir de sitenin enkazında can verdi (Sözcü’den Özgür Cebe’nin haberi için).
Galeria sitesinin proje sorumlusu mimar Şeref Kesgün’ün 15 Şubat’ta İstanbul’da gözaltına alındığı bildirildi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kentte yıkılan binalarla ilgili başlattığı soruşturma kapsamında sitenin mülk sahibi Hasibe Yıldırım ve inşaat mühendisi Mustafa Cevat Arsız ile birlikte gözaltına alınan Şeref Kesgün ifadesi alınarak salıverildi. Bianet’in hatırlattığı üzere Emek Sineması’nın yıkılmasına neden olan Grand Pera AVM de, Kesgün ailesine bağlı Kamer İnşaat tarafından yapıldı.

Aile üyelerinden Fatih Kesgün’ün de Emek Sineması’nın yıkımındaki rolü büyük. Şeref Kesgün ile birlikte Mim Yapı Mimarlık ve İnşaat Ltd.’de faaliyet yürüten Fatih Kesgün, Emek’i yıkan Grand Pera AVM’nin proje koordinatörüydü. Kesgün, “Emek Sineması’nın yıkılmayacağı” ve “yerine AVM yapılmayacağı”nı söyleyerek kamuoyunu yanlış yönlendirmişti.
2010’da İKSV’nin Şişhane’deki binasında, sonradan Grand Pera ismini alacak projeyle ilgili bir toplantı yapılmıştı. Bu toplantıda konuşma yapan Fatih Kesgün, Emek Sineması’nın yerine AVM yapılmayacağını söyleyince salonu dolduran kültür-sanat çevresi ve sinemacılar tarafından yuhalanmıştı. Toplantının konuşmacılarından, geçtiğimiz Nisan ayında Gezi Direnişi davasında 18 yıl hüküm giyen mimar Mücella Yapıcı, “Bu, yıkımı öngören bir projedir” diyerek Kesgün’ün projeyle ilgili yalanlarını ortaya çıkarmıştı. Bu toplantının ardından Kesgün’ün Emek Sineması’nın “yıkılmadan sökülerek taşınacağı” yönündeki çarpıtması, projeye yönelik protestoları sindirmek için 2010’dan Emek’in yıkıldığı 2013’e kadar AKP hükümeti tarafından da kullanılmıştı. Kesgün ailesinin Galeria inşaatından sorumlu olduğunun ortaya çıkmasının ardından Emek Bizim İstanbul Bizim inisiyatifi bir paylaşım yaparak Fatih Kesgün’ün Emek’in yıkımında oynadığı rolü hatırlattı.


Bu haber hazırlandığı sırada, Galeria’nın hasar gören bloklarının yıkımı devam etmekteydi. Hayvan hakları savunucularının itirazları sayesinde yıkım durduruldu, içeride mahsur kalan kedileri kurtarma çalışmaları başladı.
Diyar Galeria, bir dönem Avrupa Sineması ve aynı katta bulunan Şehir Sineması’nı da site bünyesinde barındırmıştı. Anadolu Kültür bünyesindeki Diyarbakır Sanat Merkezi (DSM) de 2002’de Galeria’da kurulmuş ve Diyarbakır Edebiyat Günleri, Diyarbakır Kadın Filmleri Haftası, Belgesel Film Günleri, İstanbul Bienali gibi kültür-sanat etkinlikleri DSM’nin Galeria’daki mekânında Diyarbakırlılarla buluşmuştu. Avrupa Sineması da DSM’nin inisiyatifiyle 2004’te Diyarbakır DSM Avrupa Sineması adıyla hayata geçirildi. Şehirdeki kültürel faaliyetlerin merkezi haline gelen Avrupa Sineması, 2008 sonrasındaysa DSM’den ayrılarak özel bir girişim olarak hayatını sürdürdü. Kapatıldığı 2010’ların ikinci yarısına kadar da Filmekimi ve Diyarbakır Film Günleri gibi festivallere de ev sahipliği yaptı. 2003’te kurulan Diyarbakır Sinema Kulübü de film gösterimlerini yıllarca DSM’nin Galeria’daki mekânı ve Avrupa Sineması’nda yapmıştı. Bugün halen film gösterimlerine ve tartışma seanslarına devam eden kulüp, 6 Şubat depremlerine kadar faaliyetlerini Bezginbekir kafenin alt katındaki salonda gerçekleştirmekteydi.
Hatırlanacağı üzere İstanbul’un tarihî sinemalarından Emek Sineması, yerine yapılacak Grand Pera AVM projesi nedeniyle, Diyarbakır’daki Diyar Galeria inşaatından da sorumlu olan Kamer İnşaat tarafından Mayıs 2013’te yıkılmıştı. Bu yıkımın ardından, İstanbul’un merkezindeki yegâne deprem toplanma alanı olan Gezi Parkı’nın da yapılaşmaya açılacağı ve Topçu Kışlası adı altında bir AVM’ye çevrileceği haberinin medyaya yansıması üzerine Türkiye’nin dört bir yanına yayılan protestolar gerçekleştirilmişti. Gezi Parkı Direnişi olarak anılan bu protestoları kriminalize etmeye yönelik davada Nisan 2022’de verilen kararla 18 yıl hapis cezasına çarptırılan sinemacı Çiğdem Mater cezaevinden yazdığı yazıda depremle yüzleştiği ilk anlardan bahsederken Diyarbakır’daki Avrupa Sineması’nı şu sözlerle anıyor:

“Ekranda Diyarbakır var, Diyar Galeria enkazı. Anadolu Kültür’ün 2002 yılında Diyarbakır’da açtığı Diyarbakır Sanat Merkezi’nin ve daha sonra açılan Avrupa Sineması’nın ev sahibi olan Diyar Galeria… Osman Bey’in, Mine’nin, Ahmet’in, Elif’in, Melike’nin her bir köşesine emek verdikleri, elleriyle, kollarıyla kurdukları DSM.”


Galeria’da bulunan sinemaların geçmişini, Övgü Gökçe’nin sitemizde yayınlanan Diyarbakır’ın Seyir Tarihi yazısından da okuyabilirsiniz.


Depremin Ardından Sinemaların Durumu

Samandağ, Şark Sineması

11 ili etkileyen depremlerle birlikte, bu şehirlerde yer alan birçok sinema salonu da kullanılamaz hâle geldi. 2000’ler sonrası AVM’leşme sürecinde bu şehirlerdeki müstakil sinemaların büyük çoğunluğu kapanmıştı. Konuyla ilgili iletişime geçtiğimiz Bir Film’den Kemal Ural da Hatay, Samandağ’daki Şark Sineması hariç deprem bölgelerinde AVM içinde bulunmayan sinema salonu olmadığını söyledi. Depremlerde yıkılmayan Samandağ Şark Sineması’nın depremzedelerin önünde yardım beklediği alanlardan biri olduğuna dair sosyal medyada paylaşımlar bulunuyor.

Diyar Galeria’da bulunan Şehir Sineması

Diyarbakır’da yıkılan Diyar Galeria’da bulunan Şehir Sineması‘nın ise üç yıl önce kapandığı biliniyor. 50 yıl önce gazoz satıcısı olarak adım attığı Dilan Sineması’nı yıllarca işleten Abdülkadir Aydın, bu sinemanın kapatılmasının ardından Şehir Sineması’nı işletmeye başlamıştı. Vecdi Erbay’ın 2018 yılında Duvar’da yayınlanan haberine göre Aydın, çok az seyirci gelmesine rağmen zaman zaman Şehir Sineması’nda alternatif filmler göstermeye devam ediyordu. Pandemiyle birlikte bu gösterimler de sona erdi. Sonrasında Kültür Bakanlığı’nın ‘Yerli Film Gösterim Desteği’yle ayakta durmaya çalışan Şehir Sineması, bir süre sonra gösterimlerini durdurdu.

Primemall Antakya

Kemal Ural’ın bilgisi dahilinde AVM içindeki sinema salonları arasında yıkılan bulunmuyor. Ancak bölgedeki yıkım, hasar ve kayıplardan dolayı Prestige grubuna ait Primemall AVM‘lerde bulunan bu salonların perdelerini yeniden açmaları uzun bir vakit gerektirecek. Primemall grubundan edinilen bilgiye göre Antakya’daki sinemanın 1 yıl, İskenderun’daki sinemanın 6 ay, Antep’teki sinemanın ise 1 ay içinde açılması planlanmakta.


Bir Sinemacı ve Bir Mimar: Cezaevinde Deprem Üzerine

Çiğdem Mater ve Mücella Yapıcı, Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde. Fotoğrafları Mater’in eşi Murat Utku ve Mücella Yapıcı’nın kızı Cansu Yapıcı Haziran 2022’de paylaşmıştı.

10 aya yakın süredir cezaevinde olan film yapımcısı Çiğdem Mater, 6 Şubat depremlerinin ardından mimar Mücella Yapıcı ile bir söyleşi yaptı. 25 Nisan 2022’de alınan kararla Gezi Direnişi davasında 18 yıl hapis cezasına çarptırılan iki isim Bakırköy Kadın Cezaevi’nde tutuluyor. Yapıcı’nın “şehrimizin merkezindeki yegâne park alanı, deprem karşısında sığınılacak Gezi Parkı betonlaşmaya kurban edilmeye çalışılmıştır” ve “depremi unutmadık, unutturmayacağız…” gibi ifadeleri davanın iddianamesinde “hükümeti devirmeye teşebbüs” suçuna delil gösterilmişti.
Mücella Yapıcı, Mater’in kendisiyle yaptığı, Bianet’te yayınlanan söyleşide Gezi Parkı’nın bir deprem toplanma alanı olarak öneminden de söz ediyor:


“Bugün bütün toplanma alanlarını imara açıp İstanbul’un ortasında sahra hastanesi, çadır alanı, helikopter pisti olarak kullanılabilecek tek alan olan Gezi Parkı’na bütün bilimsel, teknik, hukuksal kararlara karşın ‘ille de bina yapacağım’ diye tutturan kim? Buna engel olmaya çalışanlara şiddet uygulayanlar, sekiz canı öldürüp binlerce insanı yaralayanlar kim? Hepsinin adı bizim davamızın ‘şikayetçi’ bölümünde sıralı.”


Çiğdem Mater, bir sinemacı ve bir mimarın cezaevinde yaptığı, tarihte eşi örneği az bulunan bu söyleşinin ardından Bianet için “Bir Kentin Yasını Tutmak” başlıklı bir yazı da kaleme aldı.


Felaketin Sonrası? Kültür-Sanat Sektörü Çelişkide

Deprem felaketi kültür-sanat sektörünü de derinden etkilemiş durumda. Şubat ayında yapılması planlanan, aralarında İFSAK 29. Kısa Film Festivali’nin de olduğu pek çok etkinlik belirsiz tarihlere ertelendi. Kimi kurumlar da depremzedeler için yapılan yardım etkinliklerine katkı sağlamaya ve etkinliklerinden elde edilen geliri yardım kuruluşlarına bağışlamaya başladı. Her türlü medya ve yayıncılık organı da yayın politikalarını felaket gündemi etrafında yeniden şekillendirdi. Kültür-sanat yayıncılığı yapan pek çok kurum yayınlarını durdururken bazıları da odağını felaket hakkındaki bilgi akışına kaydırdı. Yaşanan felaketin toplumsal tartışma alanlarına nasıl çekileceği de şimdiden merak uyandıran bir konu. Mekânda Adalet Derneği, bünyesinde yayımlanan beyond.istanbul’un konut meselesini ele alan ‘Mekânda Adalet ve Konut Aktivizmi’ başlıklı sayısını erişime açarak yakın gelecekte Türkiye’yi bekleyen temel tartışma noktalarından birisini işaret etti.


Öte yandan kültür-sanat sektörü felaket karşısında bizzat nasıl pozisyon alacağının tereddütlerini de yaşıyor. Zira 6 Şubat’tan itibaren hayat büyük ölçüde durmuş hâldeyken günlük hayatın nasıl geri geleceği, eskisi gibi devam edip edemeyeceği soruları pek çok alanı belirsizlikte tutuyor. Sinema salonları çalışmaya devam etmesine rağmen depremin ardından seyirci sayılarında keskin bir düşüş söz konusu. Box Office Türkiye’nin aktardığı sayılara göre, depremlerin ardına denk gelen 6-9 Şubat hafta arasında bir önceki hafta arasına kıyasla yüzde 85 düşüş gözlemlendi. Festivallerin, konserlerin, tiyatro oyunlarının tam olarak ne zaman geri geleceği de Şubat ayı sonu itibariyle belirsizliğini korumakta. Hayatı devam ettirme iradesi göstermeye çalışan kimi kurumlarsa ‘iyileşme’ tartışmalarının başlamasına neden oldu. Bazı edebiyatçılara deprem bölgesinde çekilen fotoğrafların yorumlarını yazdıran Oksijen gazetesi ve gösterimlerine filmlerin iyileştirici gücüyle döneceğini duyuran SineBU, sosyal medyada ciddi tepki aldı. Tepkilerin ardından Oksijen’in dosyasına katkı sağlayan bazı yazarlar pişmanlıklarını belirtirken SineBU ise söz konusu duyurusunu sildi.


TV Kanallarının Deprem Haberi Diline Tepkiler ve Karşı-Videolar

Türkiye Tek Yürek kampanyası ortak yayınından.

TV kanallarının ortak yayını niteliğindeki Türkiye Tek Yürek adlı bağış kampanyasında rol alan sinemacı ve sanatçılar da sosyal medyada çokça tepki aldı. Özellikle de, kampanyada toplanan 115 milyar bağışın 86 milyar lirasının devlet kesesinden yapılması, 3 milyar lira bağış yapan Cengiz Holding’e Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle 3 milyar lira teşvik verilmesi gibi bilgiler, sanatçıların, iş insanlarının kendini aklama şovuna ve siyasi iktidarın seçim kampanyasına alet olduğu yolundaki eleştirilere güç kazandırdı. Umut-Sen’in paylaştığı bir video-remix’te Tek Yürek Türkiye yayınının görüntüleri ile depremzedelerin ve deprem bölgesinden bilgi aktaran dayanışma inisiyatiflerinin ses kayıtları birleştiriliyor. Video aracılığıyla, siyasi iktidarın bağış kampanyası gibi yayınlarıyla devlet zaaflarının ve bölgede depremin ikinci haftasında dahi devam eden çadır ihtiyacının üstünü örtme politikası eleştiriliyor.

Depremin ardından Kutsal Motor da yayın çizgisini değiştirerek, iktidarın toplumsal muhalefete dair sarf ettiği “not ediyoruz” sözlerine ironik atıfta bulunan “Not Defteri” başlıklı videolar yayınlamaya başladı. Not Defteri #1, hayati önem taşıyan ilk 24 saate odaklanıyor ve iktidar aygıtlarının depremin ilk günündeki ihmal ve yetersizliklerini kayıt düşüyor.

Türkiye Tek Yürek sunucularından Acun Ilıcalı’nın sahibi olduğu TV8’de yayınlanan Survivor‘da yarışmacıların depremi öğrendiği anlara yer veriliş biçimi de bazı sosyal medya kullanıcıları tarafından “acı pornosu” olarak nitelendi. TV kanallarının enkazdan kurtarılma anlarını müzik eşliğinde, hamasi bir biçimde vermesi de sosyal medyada deprem görüntülerinin diline dair tartışma açan konulardan biriydi. Eleştiriler depremde yakınlarını kaybedenlerden de geldi: “Müzikli mucize videolarını başınıza çalın!”


Sinema-TV Sektöründen Deprem Dayanışması

Deprem sonrasında sinema ve televizyon sektöründen de dayanışma çağrıları yapıldı ve çeşitli yardım kampanyalarına destek toplandı. Sinema-TV Sendikası, 10 Şubat’ta yayınladığı açıklamada tüm üyelerini bağlı oldukları sendikalar, birlikler, dernekler ve oluşumlar aracılığıyla destek vermeye çağırdı. Ayrıca sendika, içerisinde sektörden pek çok bileşen, meslek birliği, dernek ve vakfın bir araya gelerek oluşturduğu bir Koordinasyon Kurulu’nun sektörden deprem bölgelerine yapılacak yardımları yürüteceğini duyurdu. Çağrının ardından Ay Yapım, OGM Pictures, MED Yapım, Gold Film ve TIMS&B Productions gibi yapım şirketleri bölgeye karavan, ışık ve jeneratör vb. ekipman desteği sağlarken; sektör emekçileri de arama kurtarma çalışmalarına destek vermek amacıyla Hatay ve Adıyaman gibi deprem bölgelerine gitti.  
Türkiye’de yayın yapan dijital platformlardan Netflix Türkiye deprem bölgesine 6 milyon liralık yardımda bulunduğunu, MUBI Türkiye ise Türkiye’de bu yıl elde ettiği geliri depremzedelere bağışladığını duyurdu. Ayrıca Haluk Levent, Ahbap’a yapılan kurumsal bağışları duyurduğu paylaşımında, MUBI Türkiye’nin 1 milyon liralık bağışına da yer verdi
SenaristBir gönüllüleri, sosyal medya hesapları aracılığıyla Adıyaman’ın Davuthan Köyü’nden bir paylaşımda bulunarak, ulaşabildikleri deprem bölgelerine üyelerinin desteğini götürdüklerini duyurdu. Görüntü yönetmeni Ersin Gök tarafından organize edilen yardım çalışmalarında ise İstanbul TÜYAP fuar alanında depremzedeler için tiny house ve dayanıklı kreş üretimine başlandı.

Arama-Kurtarma Sürerken: Setleri Durdurma Tartışması

Sinema-TV Sendikası’nın dizi/film projelerinde kullanılan araç gereç ve karavanların deprem bölgesindeki arama-kurtarma çalışmalarında değerlendirilmesi yönündeki 7 Şubat tarihli çağrısının ardından Sine-Sen de 9 Şubat’ta bir açık çağrı yaparak setlerin durdurulmasını talep etti. TV-Sinema yapımcıları birliği olan Tesiyap, 7 Şubat’ta yayınladığı bilgi notunda üye yapımcılarının büyük çoğunluğunun “film setlerine bir süre ara verdiklerini” duyurmuş olmasına karşın birçok yapımın bu süreçte çekimlere devam ettiği bilinmekteydi. Zira Birsen Altuntaş’ın kendi sitesinden aktardığına göre Tesiyap başkanı Timur Savcı, birlik çatısı altındaki yapımların setlere en az üç gün ara verdiğini ancak bundan fazlasının şirketlerin kendi kurumsal tasarrufları olacağını bildirerek, “Her şirket kendi kararını kendisi verir” ifadelerini kullanmıştı.


Sektöre yönelik 9 Şubat tarihli açık çağrısında Sine-Sen “Enkaz altında kalan en son insanımız çıkarılana kadar, setleri kurmayın, çekimlere ara verin. Karavanları ve ışık ekipmanını deprem bölgelerine gönderin” ifadelerine yer verdi. Sine-Sen’in bu çağrısı, setlerin durduğu süreçte sinema emekçilerinin alması gereken ücretlerin hesaba katılmadığı yönünde eleştiriler alırken, birçok ışık ve ses ekibinin deprem bölgelerindeki çalışmalara katıldığına dair paylaşımlar dikkat çekti.
Sinema-TV Sendikası ise, Sine-Sen’in çağrısından bir gün sonra, 10 Şubat’ta yaptığı açıklamada, yapımcılara 14 Şubat gününe kadar setlere ara verilmesi yönünde tavsiyede bulundu. Yine aynı gün Senarist-Bir (Senaryo ve Diyalog Yazarı Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği) de bir açıklama yaparak setleri durdurulan bazı yapımların senaristleri çalıştırmaya devam ettiğini vurguladı: “Bu yas günlerinde senaristlerin çalıştırılması kabul edilemez.”
Sine-Sen’in setlerin durdurulması yönündeki çağrısı medyatik zeminde de karşılık buldu. Yine Birsen Altuntaş’ın aktarımına göre, dizi oyuncusu Oktar Kaynarca, “Setler dursun demek yaptığımız işi hafife almak demek… Bu yüzden sendikanın tavrını yanlış buluyorum. Bankalar, fabrikalar duruyor mu?” ifadeleriyle çağrıya itiraz etti.
Set durdurma çağrılarının dizi/film yapımlarında ne kadar karşılık bulduğuna dair bir bilgi paylaşımı olmazken, SEYAP (Sinema Eseri Yapımcıları Meslek Birliği) ve Tesiyap gibi yapımcı birlikleri, sektörün ortak inisiyatifiyle kurulan Koordinasyon Kurulu’nda depremzedelere yardım amaçlı projelerin içinde yer alıyorlar. Kurul, ilk faaliyeti olarak “Film Sektöründe Depremin Etkilerinin Tespiti ve Afetlere Hazırlık Formu” başlıklı bir form hazırladı. Sinema-TV sektörü çalışanlarının dolduracağı form, ileriki çalışmalar için veri teşkil edecek. Örneğin, arama-kurtarma ve yardım çalışmalarında görev alabilecek sinema emekçilerinin belirlenmesi sonradan meydana gelebilecek depremlerde sektörün daha organize davranabilmesini sağlayabilir.


Sansüre Rağmen: Belgeselciler Sahada

Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan ve Abdullah Cömert’in portrelerinin bulunduğu duvar resmi, Armutlu, Antakya. (Anıl Olcan’ın 1+1 Express’te yayınlanan yazısından.)

Maraş merkezli depremlerden etkilenen 10 ilde, üç ay süreyle OHAL ilan edilmesiyle birlikte yerli ve yabancı birçok gazetecinin çalışmalarına emniyet güçleri tarafından engel olunduğu vakalar yaşandı. Gazetecilerin karşılaştıkları engelleme ve hak ihlallerinin toplu dökümü için MLSA’nın tweet serisine ve Susma Platformu’nun Deprem Bölgesinde Sansür başlıklı derlemesine göz atabilirsiniz. Bu vakaların en korkunçlarından biri 1+1 Express ekibinden Anıl Olcan tarafından bildirildi. Olcan, Hatay’da çekim yaparken bir polis ile bir grup vatandaşın saldırısına uğradığını, polisin kamera bataryalarını, hafıza kartını, hard diskini ve basın kartını ateşe atarak yaktığını Twitter hesabından duyurdu. Olayın ardından askerlerin, linç edilme riski olduğunu söyleyerek kendisini güvenli bir alana götürdüğünü söyleyen Olcan, İstanbul’a döndükten sonra Hatay izlenimlerini “Dehşet Dehşet Dehşet” başlıklı bir yazıda aktardı. Olcan’ın izlenimleri, paramiliter grupların bölgede çekim yapan gazeteci ve belgeselcileri tehdit eden, Suriyeli göçmenlere yönelik ırkçı faaliyetlerine de işaret ediyordu.
Belgeselci ve video-aktivist kimlikleriyle tanınan birçok isim de deprem bölgesinde çekim yaptı ve engellemelerle karşılaştı. Kazım Kızıl, 10 Şubat’ta yaptığı paylaşımda basın kartını göstermesine rağmen çekim yapmasının polis tarafından engellendiğini duyurdu. Belgeselciler özellikle de devletin zaaflarına dikkat çeken depremzedelerle yaptıkları söyleşilerde engellemelerle karşılaştılar. Kızıl’ın İskenderun’dan paylaştığı bir video, çekimlerin, herhangi bir yetki sahibi olmayan kişiler tarafından da engellenmeye çalışıldığını açıkça ortaya koyuyordu.


Fatih Pınar, Adıyaman ve Maraş’ta yaptığı çekimleri +90 için kurguladı. Pınar’ın depremzedelerle yaptığı röportajları da içeren çekimleri, söz konusu illerde arama-kurtarma çalışmalarında geç kalındığını ve çadır ihtiyacının karşılanmadığını gösteriyordu. Kısa filmleriyle tanınan Haydar Taştan, Maraş’ta çektiği fotoğrafları, Nosema belgeseliyle tanıdığımız Etna Özbek ise Adıyaman’da çektiği fotoğrafları Instagram hesaplarından paylaştılar. Ayrıca Arin İnan Arslan, İmre Azem, Hakan Ketche, Meryem Yavuz, Erhan Arık, Mert Kaya ve Çınar Koçgiri gibi sinema-fotoğraf alanında faal birçok kişi deprem bölgesindeki yardım çalışmalarına destek verdi.
Öte yandan, İFSAK – İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği’nin yaptığı çağrıyla birçok fotoğrafçı Ankara Barosu’nun enkaz yerinde durum tespiti yapacak birimlerine destek olmak için Adıyaman, Hatay ve Kahramanmaraş’ta görev aldı.


Umut Sinemaları

Diyarbakır Kumrucuk İlkokulu’nun yakınındaki çadır kentte kurulan Umut Sineması.

Felaketin ardından depremzedeler için kurulan çadır kentlerde günlük hayatın ilk emareleri de ortaya çıkmaya başladı. Bunun ilk görüntülerinden birini de çocuklar ve sinemayı bir araya getiren kareler oluşturdu. Maraş ve Diyarbakır’da kurulan çadır kentlerde çocuklara yönelik yapılan film gösterimleri afet günlerinde umudun sembol fotoğraflarından bazıları hâline geldi. Felaketin etkilerine tanıklık etmek üzere bölgede bulunan belgeselci Kazım Kızıl’ın Maraş’ta gerçekleştirilen gösterime dair fotoğrafı ciddi ilgi gördü. Kızıl fotoğrafı şu sözlerle paylaşmıştı: “İstanbul’da yaşayan bir grup genç sanatçının oluşturduğu ekip hem yüzlerce insana yemek hazırlıyor hem de çocuklar için gün boyu etkinlikler düzenliyor. Fotoğraf sıcak çikolata ve patlamış mısır eşliğinde yapılan film gösteriminden.” Buna benzer bir fotoğraf da Diyarbakır’dan geldi. Diyarbakır Kumrucuk İlkokulu’nda öğretmenlik yapan Hasan Kartal da “Sur Kurşunlu Çadır Kentimizde ‘Umut Sineması’” notuyla çocuklarla sinemayı buluşturan benzer görüntüleri paylaştı.


Uluslararası Dayanışma: Yeterli Değil

Türkiye’nin yanı sıra Suriye’de de büyük yıkıma yol açan Maraş depremlerinin ardından yardım faaliyetlerine yönelik önemli miktarda maddi destek toplandı. Ancak uluslararası kültür-sanat dünyasının depremlerin Türkiye ve Suriye’de açtığı yaraların boyutlarını kavramaktan uzak olduğuna dair işaretler de var. Örneğin, uluslararası sinema camiasının bir araya geldiği 73. Berlin Film Festivali’nin açılış töreninde Ukrayna ve İran’daki mücadelelere değinilirken Türkiye ve Suriye’nin es geçilmesi tepki topladı. Konu hakkında Variety’de yayınlanan haber yazısında, Berlinale yönetiminin, Sınır Tanımayan Doktorlar’a (Doctors Without Borders) bağış çağrısı yaparak konuya dikkat çektiğinden söz ediliyor. Ancak, yine aynı yazıda Altın Portakal Film Festivali’nin direktörleri Ahmet Boyacıoğlu ve Başak Emre’nin Avrupa’nın Türkiye’yi görmezden geldiğine yönelik görüşlerine de yer veriliyor.

Unutma Biçimleri (2023)


Bu yılki Berlinale’de deprem trajedisine dikkat çekenler de, yine Türkiye’den ve Suriye’den sinemacılar oldu. Burak Çevik’in festivalin Forum bölümünde prömiyerini yapan Unutma Biçimleri (2023) filminin gösteriminden önce, film ekibi 6 Şubat depremini hatırlattı, hem de Çiğdem Mater ve diğer Gezi tutsaklarına yaşatılan hukuksuzluğa dikkat çekti. Yapımcı Armağan Lale ise festival kapsamında düzenlenen Avrupa Film Marketi’ndeki (EFM) bir etkinlikte, uluslararası sinema camiasının depremzedelere yönelik destek konusunda harekete geçmesinin önemine vurgu yaptı. Berlinale’nin Forum ve Forum Expanded bölümleri ise festival programına katkı sunan Müge Turan ve Can Sungu’nun önerisiyle yardım kampanyalarına yönelik bir çağrı yaptı.
Öte yandan, özellikle de diaspora topluluklarından deprem gerçekliğini kavrayan ve bölgesel dayanışmanın önemine dikkat çeken açıklamalar da geldi. Yurt Dışındaki İranlı Sinema ve Tiyatro Sanatçıları Derneği (AIFTAA), Türkiye, Suriye ve İran halklarıyla dayanışma içinde olduğunu belirttiği açıklamada, “deprem gibi doğal afetler sınır tanımaz” ifadesini kullandı. Hatırlanacağı üzere 28 Ocak’ta İran’ın batısındaki Khoy kentinde büyük bir deprem meydana gelmiş, 6.1 şiddetindeki deprem İran’ın sınırındaki Van ve çevresinde de hissedilmişti. Aralarında sansür konusunda bir dönem önemli çalışmalar yapmış olan Siyah Bant’ı hayata geçiren Pelin Başaran, ünlü tiyatro yönetmeni Mehmet Ergen ve Gezi Davası’ndaki hukuksuzluklar sebebiyle yurtdışında bulunan oyuncu Memet Ali Alabora’nın da olduğu, Türkiye ve Birleşik Krallık’tan bir grup sanatçı/kültür emekçisi ise Sounds of Solidarity (Dayanışmanın Sesleri) adında bir inisiyatif oluşturarak yurtdışı yardımlarının doğru yerlere aktarılmasına çabalayacaklarını açıkladılar. Hollanda’da ise çeşitli sanatçı ve kültür emekçileri Artists in Solidarity (Dayanışma İçinde Sanatçılar) adlı bir inisiyatif oluşturdu. Mitos Film ve medico internationale inisiyatifiyle Almanya’da oluşturulan Help Without Borders (Sınır Tanımayan Yardım) da sinemacıların imzalarını taşıyan bir metinler Türkiye ve Suriye’ye yönelik yardımları genişletmeyi hedefledi. Yurtdışından deprem bölgelerine yardım ulaştırmaya çalışan bunun gibi daha birçok sanatçı/kültür emekçisi kolektifi bulunuyor.


Sibel Tekin Davası: “Karanlık başlayan hayat beni de etkiliyor”

Belgeselci/video-eylemci Sibel Tekin’e, ismi belirtilmeyen bir “örgüte üye” olduğu iddiasıyla açılan davanın ilk duruşması 23 Şubat’ta Ankara 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmayı Tekin’in çok sayıda belgeselci arkadaşı, Disk Basın-İş, BSB, ÇGD, İHD, MLSA, Eğitimsen No.5, Ankara Kadın Platformu, Uçan Süpürge temsilcileri ve HDP milletvekili Erol Katırcıoğlu da takip etti. Duruşmada varılan ara kararda, bilirkişi incelemesi yapılacak dijital materyallerin dışındaki materyallerinin Tekin’e iade edilmesine, adli kontrol imza şartının kaldırılmasına ve yurtdışı çıkış yasağının devamına karar verildi.
Tekin, 15 Aralık 2022’de kalıcı kış saati uygulamasına yönelik üzerinde çalıştığı ‘Karanlıkta Başlayan Hayat’ için Ankara Tuzluçayır’da, sabahın erken saatlerinde yaptığı çekimler nedeniyle yargılanıyor. Hakkındaki iddianamade, bu çekimlerde infaz koruma memurlarının olduğu servis aracı ile yoldaki polis noktasının da görüntülediği söylenerek, Tekin’in “örgüt talimatıyla keşif yaptığı” iddia edilmişti.

Sibel Tekin, Ankara 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde duruşmayı takip edenlerle birlikte.

MLSA’nın duruşmayla ilgili haberine göre Tekin yaptığı savunmada, yaz saatinin kalıcı olmasıyla ilgili bir belgesel yapmak istediğini, ancak pandemi nedeniyle çekimlere geç başlayabildiğini belirterek şu ifadeleri kullandı: “Karanlık başlayan hayat beni de etkiliyor, pek çok kişi gibi. İnsanların yüzünü çekmemek için arkası dönük olanları çektim. Işıkla aydınlatılmış okul binalarını çektim.” Hâkimin, “Çekim yaparken üniformalı kimseyi çektiniz mi?” sorusu üzerine ise Tekin, “Üniformalı kimseyi çekmedim, karanlıkta olduğu için de üniforma görmedim. Görsem çekmezdim. Ben kalabalığı işe giden insanları çekmeye çalıştım. TEM sağlık muayenesine götürülene kadar neyle suçlandığımı dahi bilmiyordum” dedi.

Sibel Tekin


Duruşma savcısının “Çekimler için herhangi bir yazılı izniniz var mı?” sorusunu “Uluslararası basın kartım olması nedeniyle ayrıca izin almam gerekmiyor” şeklinde yanıtlayan Tekin’in el koyulan hard disklerindeki görüntüler de savcı tarafından sorgulama nesnesi yapıldı. Savcının “Dijital incelemelerin büyük kısmında THKP-C, TİKKO gibi örgütlerin eylem görüntüleri var. Bunlara dair eylemlerin bilgisi nasıl geliyor?” sorusunu Tekin, “Ben kamuoyuna açık olan, çağrısı kamuoyuna yapılan eylemleri çekerim. Bahsettiğiniz örgütleri değil, Ankara sokaklarındaki eylemleri çektim” şeklinde cevapladı. Bu konuda Tekin’in avukatı Cenk Yiğiter ise “Kamuya açık alanlar askerî bölge değilse, özel bir bölge değilse izin almaksızın çekim yapabilir” ifadelerini kullandı.
Savcının “Ankara’da FETÖ de eylem yapıyor, Hizbullah da. Bunlar niye yok?” sorusuna Tekin’in verdiği yanıt ise Türkiye’de belgeselciliğin nasıl kriminalize edildiğini ifşa eden ironik bir niteliğe sahipti:

“Aksine, çok sayıda böyle eylem çektim. Mısır Büyükelçiliği önündeki muhafazakâr grubun eylemini çektim, taraftar gruplarının eylemlerini çektim. Dijital incelemeler sadece belli noktaları almış ve sadece kriminalize edilmeye çalışılan eylemler gösterilmiş.” 

Tekin’in ne gibi bir kamerayla çekimleri yaptığı gibi sinemacılık faaliyetini ilgilendiren teknik konular dahi davada suç isnadına çevriliyor. İddianamede Tekin’in sabaha karşı çekim yapması “olağandışı” olarak değerlendirilmiş, Tekin’in “keşif faaliyeti” yaptığını iddia eden savcının çekimlerin kalitesini (karanlık olmalarını) niye gündeme getirdiği anlaşılamamıştı. Bu konuda avukat Yiğiter şu sözleri sarf etti:

“Sibel, Sony marka el kamerası kullanıyor. Teknoloji olarak da 2010’lu yılların kamerası var elinde, çözünürlüğü düşük. Karanlık koşullarda maksimum çekebileceği mesafe 3 metre. Bunu savcı da saptamış. Savcı, hem ‘keşif faaliyeti var’ diyor hem de binalar, araçlar ve insanlar net değil’ diyor. Gayet açık ki bu keşif için uygun bir kamera değildir. Oysa el konulan telefonun çekim kabiliyeti çok daha yüksektir. Sibel, çekim yapmak isteseydi o telefonla çekim yapabilirdi.”

Sibel Tekin’in hafızasını yaşattığı, Ölüm Ne Yana Düşer Usta (2019) adlı belgeselinin de önemli bir parçası olan 10 Ekim Katliamı davasının da görüldüğü Ankara 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde gerçekleşen dava, 8 Haziran 2023 tarihine ertelendi.


İlay Arıkan Davası: Savcı Sanığın Cezalandırılmasını İstedi

Kurgucu İlay Arıkan’ın şikayetçi olduğu davada karara yaklaşılıyor. 32. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 21 Şubat’ta görülen duruşmada savcı, sanık Mertkan Bozkurt’un cinsel saldırı, cinsel taciz, hakaret ve tehdit suçlarından cezalandırılmasını istedi. Duruşmada Arıkan’ın avukatlığını yapan Hülya Gülbahar, sanığın hiçbir indirim uygulanmadan cezalandırılmasını istedi. Sanık Bozkurt’un avukatı ise savunma için ek süre talep etti.

17 Mart 2023‘te, saat 10:30’da yapılacak bir sonraki duruşmanın karar duruşması olması bekleniyor. İlay Arıkan’ın avukatı Hülya Gülbahar‘la davanın üçüncü duruşmasının ardından yaptığımız söyleşi için tıklayınız.