Şu An Okunan
Shaghayegh Norouzi: İran’da #MeToo Hareketi Güçleniyor

Shaghayegh Norouzi: İran’da #MeToo Hareketi Güçleniyor

İranlı oyuncu ve yönetmen Shaghayegh Norouzi, İran’ın #MeToo hareketinin aktif katılımcılarından. Yönetmen Mania Akbari’nin İran’da gelişen #MeToo hareketini duyurmak için Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’ne ulaşması sonucunda Shaghayegh’le tanıştık. Cinsel saldırıya uğrayan kadınların sosyal medya aracılığıyla seslerini duyurmak için yaptıkları eylemler İran’da gittikçe büyüyen bir harekete dönüşüyor, Shaghayegh ve arkadaşları da başta sinema sektörü olmak üzere her alanda kadınların tanıklıklarını duyurmak için çaba harcıyorlar. Shaghayegh İran’da on iki yıl oyunculuk yapmış ve mesleğe başladığı ilk günden itibaren tacizin çeşitli biçimlerine maruz kalmış. İran’da yaşadığı son dört yılda kısa film çekmeye başlayan Shaghayegh artık kendini daha çok sinemacı olarak adlandırmayı tercih ediyor. İki yıldır Barcelona’da yaşayan Shaghayegh kendi deneyimleri üzerinden kadınlık hallerine odaklanan filmler üretmekte. Kendisine çevrimiçi bağlanarak İran’daki #MeToo hareketini ve sinema alanındaki deneyimlerini konuştuk.

İran’da uzun yıllar süren bir oyunculuk geçmişiniz var ve şimdi yönetmenlik de yapıyorsunuz. Sektöre nasıl adım attınız, biraz kendinizi tanıtabilir misin?

Tabii. Ülkemde on iki yıl kadar oyunculuk yaptım. Tahran’da drama ve tiyatro okudum ve aslında sonrasında çok hızlı iş buldum, çok erken başladım sinemaya. Bir dizi için ilk profesyonel işime başladığımda üniversitede ikinci sınıftaydım, 21 yaşındaydım. İran’da yaşadığım son dönemlerde kısa film yazmaya ve yönetmeye başlamıştım. İran’dayken dört kısa film yaptım ve yavaş yavaş kendimi bu alanda buldum. Özellikle belgesel film çekmek benim için çok daha ilgi çekici bir alan. Şimdi kendimi tanıtmak istersem, kendimi daha çok sinemacı olarak gördüğümü söyleyebilirim.

İran’da bir süredir bir hareketlilik var ve özellikle geçtiğimiz aylarda uluslararası basın kuruluşlarından da görmeye başladığımız “İran #MeToo”su olarak adlandırılan bir hareket yaşanıyor. Sosyal medyanın gücünü görüyoruz. #MeToo hareketinin aktif savunucusunu olan bir sinemacı olarak sizden de dinleyebilir miyiz neler olduğunu?

Biraz kendi hikâyemle başlamak istiyorum. #MeToo’dan önce, cinsel taciz hakkında konuşmak istiyorum. Ülkemde 20 kadar projede çalıştım ve maalesef ki tacizi ilk işimden itibaren yaşamaya başladım. Başroldeydim, kendimle çok gurur duyuyordum, yalnızca 21 yaşındaydım. Cinsel taciz her zaman kötü elbette ama bu sistematik hale gelmişti. Yalnızca bir kişi değildi ya da yaşanan tek bir olay değildi. O kadar genç bir yaşta bunu anlayamıyordum. Benim için oldukça travmatik bir deneyimdi, ilk işimden, ilk andan ülkeyi terk ettiğim ana dek. Kendi hikâyemi anlatmak istiyorum çünkü şu an #MeToo hareketinde pek çok kadının hikâyelerini dinliyoruz ve bu hikâyeler bize ne kadar da suskun kaldığımızı, ama aslında ne kadar benzer hikâyelere sahip olduğumuzu ve bunları paylaşabileceğimizi gösteriyor. Hikâyelerimizi paylaşarak birbirimizden güç alabileceğimizi ve bu taciz sistemini durdurabileceğimizi fark ediyoruz. Ülkemi terk edene dek, İran’dayken kendi hikâyemi asla paylaşamadım. Bu gücü buraya, Barcelona’ya gelince kendimde bulabildim. Bu nokta gerçekten önemli çünkü şu anda İran’da bulunan ve hikâyelerini paylaşan kadınların yaptıklarının ne kadar değerli olduğunu gösteriyor. Onların ne kadar cesur olduklarını gösteriyor.

Ülkemi terk edene dek kendi hikâyemi asla paylaşamadım. Bu gücü buraya, Barcelona’ya gelince kendimde bulabildim. Bu nokta gerçekten önemli çünkü şu anda İran’da bulunan ve hikâyelerini paylaşan kadınların yaptıklarının ne kadar değerli olduğunu gösteriyor. Onların ne kadar cesur olduklarını gösteriyor.

İran’da sistematik istismarı hukuk koruyor. Bir bakıma toplum da koruyor; öncelikle, istismarcı cephesinden yapılanın kötü bir eylem olduğu düşünülmüyor. İran’da kadınlar için yaşadıklarını anlatmak oldukça karmaşık ve pek çok sorun yaratabilecek bir şey ama artık kadınlar buna rağmen konuşuyor. Benden önce başka kadınlar konuşmaya başlamıştı. Bazı oyuncular açıklamalar yaptı. Başka alanlardaki kadınlardan da açıklamalar geldi. Gazeteci kadınların çalışmaları çok önemliydi, onların açıklamaları ve örgütlenmeleri oldukça öne çıktı. Buna rağmen o dönem bir hareketin varlığından söz edemeyiz. Benim konuşmaya başladığım, yaşadıklarımı anlattığım dönem ise bir sessizlik dönemiydi; kimsenin artık bu konuları konuşmadığı zamanlardı. Sosyal medyadan açıklama yaptım, hikâyemi paylaştım. Tacizci, çalıştığım ilk yönetmendi. Gelen tepkileri gördükçe konuşmaya devam etmeye karar verdim. Benden sonra benim gibi artık İran dışında yaşayan birkaç oyuncu daha açıklama yaptı. Yavaş yavaş hikâyeler paylaşılmaya başlandı ancak hâlâ bir harekete dönüşmemişti, ayrı ayrı kendi hikâyelerimizi paylaşıp sesimizi duyurmaya çalışıyorduk. Açıklama yapan bütün kadınlara ulaşmaya çalıştım, sosyal medyadan yazdım, e-postalar attım, onlarla bir araya gelip konuşmak istedim. Dürüst olmak gerekirse tam olarak ne zaman büyük patlama yaşandı bilemiyorum ama bir noktada oldu. Birkaç arkadaşımla birlikte Instagram’daki me_too_movement_iran sayfasını kurduk, hikâyelerimizi oraya koyup bütün kadınları hikâyelerini paylaşmaya çağırdık. Kadınlara güvende olduklarını, istemedikleri takdirde asla isimlerini paylaşmayacağımızı, ses kaydı gönderirlerse tanınmamaları için seslerini değiştireceğimizi söyledik. Sonrasında yavaş yavaş hikâyeler gelmeye başladı. Sinema ve televizyon çalışanı kadınlardan öğretmenlere, hemşirelere, farklı farklı pek çok meslekten kadından hikâyeler gelmeye devam ediyor. Ve artık #MeToo İranlı kadınlar için bir harekete dönüştü.

Instagram’daki me_too_movement_iran hesabından

Peki bu hareket nereye gidiyor, kadın örgütleri bunun neresinde ya da hareketin bir örgütlenmeye dönüşmesi söz konusu mu?

Arkadaşımla Instagram’dan başlattığımız #MeToo hesabının bir örgütlenmeye dönüştüğünü düşünüyorum. En azından hedefimiz bu ve böyle bir hareket, örgüt yaratmak için çalışıyoruz. Birkaç hedefimiz birden var. İlki tabi ki kadınları bir araya getirmek ve onların seslerini duyurmak. Ayrıca ücretsiz avukat, ücretsiz psikolojik destek gibi basit de olsa yapabileceğimiz şeyleri kadınlara sağlamaya çalışıyoruz. Başka bir hedefimiz ise buradan toparladığımız güçle hükümeti, yasaları zorlamaya çalışıyoruz. En önemli hedefimiz bu konuyu hem toplum hem de hükümet için önemli hale getirmek. Yasaları gerçekten değiştirmemiz gerekiyor.

Türkiye ve İran arasında pek çok benzerlik görebiliyoruz. Ancak İran’da bizim çok da bilmediğimiz başka bir sistem mevcut, resmî olarak bir İslam cumhuriyeti var, yasaların çoğu bir şekilde dinî kuralları referans alıyor. Gündelik hayatta bunun karşılığı nedir açıklayabilir misin? Mesela bir kadın mahkemeye gittiğinde, bir tacizciyi dava ettiğinde nelerle karşılaşıyor?

İran’da rutin olarak ne yapılıyor onu açıklayamaya çalışayım. Rutin olarak temelde istismar ya da saldırı gibi kavramların varlığını kabul etmiyorlar. Cinsel şiddet kategorisinde yalnızca tecavüzün varlığı kabul ediliyor. Mahkemeye yalnızca tecavüz mağduruysan gidebilirsin ki bu şekilde gidebilmek için dahi tecavüzü ciddi şekilde kanıtlaman gerekiyor. Nasıl kanıtlayacaksın? Biri gördü mü, cinsel ilişki yaşandı mı gibi sorular soruluyor, eğer bunlara cevap hayır ise hukuk mağduru tanımıyor ve bu konuda çok sinirliyiz. Tam da bu yüzden saldırganlar kendilerini güvende hissediyor. Kendi deneyimimi örnek olarak vereceğim. İran’da tüm toplumsal hayatı, sinemayı da medyayı da kontrol eden muhafızlar var. Bazen muhafızlar setlere ne yapılıyor diye görmek için gelir ama genellikle kontrolleri politik amaçlarla olur; politik olarak bir sorun olup olmadığını kontrol ederler. Bu muhafızlara dahi gitsem ve “bu adam beni taciz ediyor, işimde rahat hissetmiyorum, makyaj odasında içeri girerse diye korktuğum için bir saniye dahi yalnız kalamıyorum, ne yapacağımı bilmiyorum” desem yasal olarak hiçbir şey yapamazlar. Yalnızca 22 yaşındayım, büyük bir projede çalışıyorum ve bir saniye bile yaptığım işe odaklanamıyorum, muhafızlara gidip bunu anlatsam bana sadece hukuken bir şey yapamayacaklarını çünkü bunun tecavüz olmadığını söylerler. “Oraya gitme, yalnız kalma” gibi bana büyükannemin verebileceği öğütleri ancak verebilirler ancak. Ama Me Too kısıtlı yasalara rağmen o kadar güçlendi ki, daha yasal değişiklik dahi gerçekleşmeden yargıçlar olanları görmezden gelemediler. Normalde açılmayacak bazı mahkemeler açıldı ve erkekler ceza aldı. Mesela çok sayıda kadına tecavüz eden bir adam vardı. Bu adam, kadınlarla randevuya çıkıyor ama içeceklerine ilaç koyup onları bayılttıktan sonra tecavüz ediyordu. İran yasalarına göre bu kadınların yaptıkları her şey yanlış: Kadınlar bu erkekle randevuya çıktı, alkol kullandı ve evine gitti, öyleyse tüm suç ve sorumluluk aslında kadınlarda. Eğer #MeToo olmasaydı bu erkeğe herhangi bir dava açılmazdı, tersine kadınlar jüri karşısından kovulur, bir daha gelirlerse tutuklamayla tehdit edilirlerdi. Ancak onlarca kadının seslerini duyurmasının, hikâyelerini paylaşmasının sonucunda bu adam yargılandı ve bu sadece tek bir örnek.1 Tüm bu eşitsiz yasal sisteme rağmen #MeToo küçük de olsa değişiklikler yaratıyor. Ama bunlar oldukça küçük değişimler, bu yüzden de temelde yasal değişikliklere ihtiyacımız var.

Peki tüm bu yaşananlardan, gelişen #MeToo hareketinden sonra, İranlı kadınların, özellikle film ve televizyon sektöründeki kadınların geleceğini nasıl görüyorsun?

Ben çok umutluyum, çok pozitif bakıyorum sürece. Çok fazla saldırıyla, kötü sözle karşılaşıyoruz; başarılı olamayacaksınız, hiçbir şeyi değiştiremezsiniz diye bize çok söyleniyor. Sosyal medyadan hareketimize, çalışmalarımıza saldıran çok fazla oluyor. Tüm bunlara rağmen ben de, benimle bu çalışmalarda yer alan diğer kadınlar da çok umutluyuz. Beş yıl önce sorsaydın ne derdim bilemezdim ama şimdi olanlar bize çok büyük güç verdi. Özellikle yeni kuşak genç kadınlardan çok umutluyum. Tüm iş yerlerinde olduğu gibi setlerde de çalışma alışkanlıkları değişiyor, yavaş ama oluyor. Kadınların kendileri için daha fazla alan açmaları ve başrolü almaları gerekiyor. Yalnızca oyuncu olarak başrolü almak değil. Daha fazla kadın yönetmene ihtiyacımız var, kadın yapımcılara ihtiyacımız var. Özellikle parayı ve gücü daha fazla kontrol edebilen bu alanlarda kadınlara ihtiyacımız var. İranlı kadınlar bu alanları almaya çalışıyor, bu alanlara girip gelişmeye çalışıyor. Çok zor olduğunun farkındayım. Elbette bu söylediklerim hükümete, devlete baskı yapmak anlamına da geliyor. Ama genç kadınlar çok başarılı bir şekilde direniyor, değişiyor. Yarın yorulsak da, ertesi gün tekrar kalkıp tekrar deneyeceğiz ve değiştireceğiz. Özellikle yeni nesile baktığımda daha da emin oluyorum. Değiştirecekler, kesinlikle.


NOTLAR
1 Sosyal medyada onlarca kadının cinsel saldırısına uğradıkları Keyvan Emamverdi’yi teşhir etmeleri sonucunda Emamverdi, Ağustos ayında tutuklanmıştı. İran’da rastlanmayan bir şekilde Tahran polisi ifade vermek isteyen kadınların kimliklerini gizli tutacaklarını ve kadınların yargılanmayacağını duyurmuştu. Ayrıca ünlü ressam Aydin Aghdashloo ve İngiltere’de yaşayan antropolog Kameel Ahmady’nın cinsel saldırısına uğrayan kadınların mücadelesi devam ediyor.