Şu An Okunan
‘Özgür Sinema Bülteni’ – Ekim 2023

‘Özgür Sinema Bülteni’ – Ekim 2023

Sinemacılardan Filistin’e destek

Hukukçular tarafından bir açık hava hapishanesi ya da toplama kampı gibi ifadelerle tanımlanan Gazze’ye İsrail’in düzenlediği saldırılarda binlerce insanın hayatını kaybettiği, çok sayıda yaralının olduğu, insanların göçe zorlandığı, gıda, temiz su, barınma, elektrik, iletişim gibi temel ihtiyaçların karşılanamadığını bildiriliyor. Uluslararası Af Örgütü, Hamas’ın İsrailli sivilleri öldürdüğü, asker ve sivilleri rehin aldığı 7 Ekim saldırısının ardından İsrail devlet güçleri ile Hamas ve diğer silahlı grupların işlediği savaş suçlarının kanıtlarını belgeleriyle ortaya koyuyor. Saldırılar dünyanın dört bir yanında protesto ediliyor; hukukçular ve hak savunucuları İsrail devletinin Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarının etnik temizlik boyutuna ulaştığına vurgu yapıyor, dünya çapında soykırıma göz yumulmaması için kitlesel eylemler yapılıyor.

Türkiye’de sektörden meslek örgütleri ve sendikalar yayınladıkları açıklamalarla saldırıları kınadı. Sinema-TV Sendikası kınama açıklamasında Rusya-Ukrayna ve Ermenistan-Azerbaycan arasında yaşanan çatışmaları da hatırlattı. Filistin’de yaşananları “insanlık dramı” olarak yorumlayan sendika, savaşlarda en çok zarar görenlerin çocuklar, kadınlar, yaşlılar, hayvanlar ve görevlendirilmiş yoksul aile bireyleri olduğuna dikkat çekerek “Egemen güçlerin kural koyma ve hukuk yaratma anlayışından kaynaklanan tüm” ölümleri kınadığını belirtti.

Film-Yön‘ün (Film Yönetmenleri Derneği) açıklamasında İsrail’in tüm dünyanın gözü önünde tarihte eşi görülmemiş bir saldırı gerçekleştirdiği vurgulanarak “Çocukların öldüğü hiçbir savaş haklı olamaz,” ifadeleri kullanıldı, taraflara “Dur!” çağrısı yapıldı. SenaristBir‘in (Senaryo ve Diyalog Yazarı Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği) kınama açıklamasında ise “Barış hemen şimdi,” çağrısı yapıldı: “Sessiz kalmak suça ortak olmak demektir. Amasız fakatsız, savaşa karşı barışı, ölüme karşı yaşamı savunacağız. Daima…”

Solda Laura Poitras, New York’ta “Ateşkeş” çağrısı yapılan bir eylemde gözaltına alınırken, sağda Tilda Swinton.

Dünyanın dört bir yanından sanat kurumları ve sinemacılar da Filistin halkıyla dayanışma eylemlerine destek veriyor. 2015 yılında kurulan İngiltere merkezli Artist for Palestine platformunun internet sitesinde Gazze’de ateşkes sağlanması çağrısı yapan metni aralarında oyuncular Charles Dance, Liam Cunningham, Tilda Swinton ve Peter Mullan’ın da bulunduğu yaklaşık dört bin sanatçı imzaladı. “Bir suça ve felakete tanıklık ediyoruz,” denilen açıklamanın devamında İsrail’in Gazze’nin büyük bölümünü enkaza çevirdiği vurgulandı. Gazze halkının çoğunluğunun çocuklar ve mültecilerden oluştuğuna dikkat çekilerek “Hakları ellerinden alınan ve İsrail Savunma Bakanı tarafından ‘insan hayvanlar’ olarak tanımlanan bu insanlar, kendilerine neredeyse her şeyin yapılabileceği insanlar haline gelmiştir,” ifadeleri kullanıldı. Dünya hükümetlerini “Sadece savaş suçlarına göz yummakla kalmıyor, onlara yardım ve yataklık ediyorlar” ifadeleriyle eleştiren imzacılar kendi hükümetlerini İsrail’e olan askeri ve ekonomik destekleri sona erdirmeleri için çağrıda bulundu.

Gaza Ghetto (1985) ve Samouni Road (2018)

“Sanat camiasından kültürel kuruluşlara” hitaben Artforum üzerinden yayınlanan açık mektupta “Filistin’in özgürleşmesini destekliyor ve tüm sivillerin öldürülmesine ve zarar görmesine son verilmesi, derhal ateşkes sağlanması, Gazze’ye insani yardımın girmesi” çağrısında bulunuldu. Ayrıca, devletlerin “ağır insan hakları ihlalleri ve savaş suçlarındaki suç ortaklığına” son vermesi talep edildi. Laura Poitras, Brian Eno, Eric Baudelaire, Barbara Kruger, Tomás Saraceno, Mati Diop, Kara Walker, Fred Moten ve Judith Butler’ın da aralarında olduğu binlerce isim tarafından imzalandı. İfade özgürlüğünü korumanın ve temel varoluş hakkını savunmanın sanat kurum ve kuruluşlarının misyonu olduğunu hatırlatan mektubun yayınlanmasından kısa süre sonra Artforum’un baş editörü David Velasco’nun işinden kovulduğu öğrenildi. 18 yıldır Artforum’da çalışan Velasco’nun kovulmasının ardından platformun kıdemli editörleri Zack Hatfield ve Chloe Wyma istifasını verdi. Yazar Emily LaBarge da Artforum ile bağlarını kopardığını açıkladı.

Filistin Film Enstitüsü (PFP) ise “Gazze’nin güzelliğini, insanlarını, mücadelesini ve varlığını kutlayan” Unprovoked Narratives (Kışkırtılmamış Anlatılar) adlı bir programı erişime açtı. Mülteci kampında yaşayan bir ailenin hikâyesini anlatan Gaza Ghetto: Portrait of a Palestinian Family’den (1985), Gazze kırsalında çiftçilikle geçinen bir ailenin hikâyesini anlatan Stefano Savona imzalı Samouni Road’a (La strada dei Samouni, 2018) uzanan seçkideki 12 film 24 Ekim’e kadar erişime açık kaldı. 

Elia Suleiman’ın Geride Kalan‘ı 2 Kasım’da Postane’de gösterilecek.

Altyazı Sinema Derneği ve Postane ise bu sene Filistin’de gerçekleşemeyen ve dünyanın dört bir yanındaki perdelere dağılan Filistin Sinema Günleri’nin (Palestine Cinema Days) İstanbul’daki ev sahiplerinden biri oluyor. Filistin Sinema Günleri gösterimleri dünya çapında Balfour Deklarasyonu’nun hüzünlü yıldönümü olan 2 Kasım’da yapılacak. 2 Kasım Perşembe saat 19:00’da Postane’de Elia Suleiman’ın Geride Kalan’ı (The Time That Remains, 2009) filmi gösterilecek. Filistin Sinema Günleri’nin Türkiye’deki bir diğer ev sahibi ise Ad.Dar Merkezi. Rashid Masharawi’nin Yeni Bildiriye Kadar (Curfew, 1994) filmini 2 Kasım’da, Michel Khlefi’nin Üç Mücevherin Hikâyesi (Tale of the Three Jewels, 1995) filmini 3 Kasım’da Ad.Dar’da izlemek mümkün. Dünyanın dört bir tarafında gerçekleşen gösterimlerin tam listesine ise buradan ulaşabilirsiniz.

Gezi Davası bitmedi: Kavala’yı hapiste tutanlara yaptırım kararı çıktı, ‘hak ihlali’ kararına rağmen Atalay’a tahliye yok

Altı yıldır cezaevinde tutulan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) hak ihlali yönündeki kararına rağmen tahliye edilmeyen Osman Kavala’nın müebbet, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater ve Mine Özerden‘in 18’er yıl ağır hapis cezalarına hükmeden kararda Mücella Yapıcı, Yiğit Ali Ekmekçi ve Hakan Altınay‘ın mahkûmiyet hükümleri bozuldu. Yargıtay’ın Gezi Direnişi davasında yargılanan sekiz kişi hakkında verdiği kararlar adalet, hukuk ve insan hakları zemininde tartışılmaya devam ediyor.

Osman Kavala

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Yargıtay kararının ardından Mimarlar Odası’nda bir toplantı düzenledi. Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) de katıldığı toplantıda 2013 yılındaki Gezi ruhundan korkan iktidarın Yargıtay kararıyla bir avuç insan üzerinden milyonları cezalandırdığı ve öç aldığı ifade edildi. Hiçbir dava ve kararın Gezi’nin, demokratik kamuoyu ve yasalar nezdindeki meşruiyetini gölgeleyemeyeceğine vurgu yapılan toplantıda, “Gezi Direnişi’ni ve o direnişin parçası olmuş arkadaşlarımızı karalamaya yönelik herhangi bir karar, o kararı veren mahkemeler ve emri veren siyasi iktidar toplum vicdanında meşru değildir. Bu kararlar hükümsüzdür,” ifadeleri kullanıldı.

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde (AKPM), “acil gündem” başlığı altında “Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılması çağrısına” ilişkin rapor ve karar tasarısı ele alındı. AKPM, Kavala’nın serbest bırakılmamasında rolü olan Türkiyeli yetkililere yaptırım uygulanmasını öngören karar tasarısını 18’e karşı 44 oyla kabul ettiğini aktardı. Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği ülkelerinden, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) “derhal serbest bırakılsın” kararına rağmen ısrarla cezaevinde tutulan Kavala’nın tutukluluğunun devam etmesi durumunda Türkiye’ye yaptırım uygulaması isteniyor.

Anayasa Mahkemesi, cezaevindeki TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın bireysel başvurusunda “seçilme hakkı” ve “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiğine karar verdi ve Atalay’a 50 bin TL manevi tazminat ödenmesine hükmetti. 9’a karşı 5 oy çokluğuyla alınan karar, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yerel mahkemeye gönderildi. AYM’nin ‘hak ihlali’ kararının ardından Atalay’ın tahliye edilmesi bekleniyordu ancak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin dosyayı Yargıtay’a gönderdiği öğrenildi.

Haberin tamamı için tıklayınız.

Kutsal Motor’dan Çiğdem Mater filmi: Sinemada Hapishane

Kutsal Motor ekibi, YouTube’da yayınladıkları ‘Kapsül’ programının beşinci bölümü için sinemacı Çiğdem Mater’le irtibata geçti. Çekimini gerçekleştirmediği bir belgesel fikrinden dolayı “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım” suçuyla yargılandığı Gezi Direnişi davasında 18 yıl hapse mahkûm edilen Çiğdem Mater, ‘Kapsül’ün önceki programlarını izleme imkânı olmadığından, tutuklu bulunduğu Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde kendi deneyimlerini anlattığı bir yazı kaleme aldı. Mater’in Yargıtay tarafından cezası onanmadan önce kaleme aldığı ‘Sinemada Hapishane’ metninden bir video üretilerek Kutsal Motor’un YouTube kanalında yayınlandı. Türkiye ve dünya sinemasından hapishane sahnelerinin kurgulandığı videoda Mater’in yazdığı metni Ece Dizdarseslendirdi.Kurgusunu Gizem Bayıksel’in yaptığı videonun müziklerini ise Kaan Karsan hazırladı.

Çiğdem Mater Yazdı: Sinemada Hapishane filmini izlemek için tıklayınız.

Susma Bitsin çağrı yaptı Mustafa Preşeva Ankara’da jüriden çıkarıldı

Susma Bitsin, pek çok kadın sinemacının hakkında taciz ifşasında bulunduğu kurgucu Mustafa Preşeva’nın Ankara Film Festivali Ulusal Yarışma jürisinde yer almasına tepki göstererek festivali boykot çağrısında bulundu. Kadın sinemacılarla olan dayanışma kısa sürede büyürken Kurgucular Dayanışması da bir kınama metni yayınladı. Konuyla ilgili açıklama yapan Ankara Film Festivali yönetimi ise Preşeva’nın jüri üyeliğinin sona erdiğini bildirdi. Açıklamada “Mustafa Preşeva’nın görevine, kadınların yanında durduğumuzu bildirerek ve sinema sektöründeki kadın hareketinin taleplerini gözeterek son verilmiştir,” sözlerine yer verildi.

2017 yılında kadınların setlerde yaşadıkları tacizleri bir bir paylaşmasıyla başlayan ve kısa sürede küresel bir harekete dönüşen #MeToo Türkiye’de de büyük etki yarattı. Edebiyat ve kültür çevrelerinde pek çok yazar ve yayıncının ifşası yayınlanırken bir grup kadın sinemacı, setlerdeki cinsel taciz ve ayrımcılıkla mücadele etmek için Susma Bitsin platformunu hayata geçirdi. 2020 yılında sektörden kadınlar, aralarında kurgucu Mustafa Preşeva’nın da olduğu isimlerin taciz vakalarını ifşa etmeye başladı. Preşeva’nın onlarca kadını sözlü ve fiziksel taciz ettiği beyan edildi.

Bu ifşaların hafızası tazeyken, 34. Ankara Film Festivali’nin Derviş Zaim’in başkanlığında toplanan Ulusal Uzun Film Yarışması jürisinde yer alması büyük tepki topladı. Kadınlar, “Hayata karışan failler değil, bizler olacağız,” diyerek Preşeva hakkındaki iddiaları bir kez daha hatırlattı. Preşeva’nın taciz ettiği kadınların eğitimlerini, işlerini yarıda bırakmak zorunda kaldıklarını hatırlatan Susma Bitsin, konu hakkındaki açıklamasında “Ankara Film Festivali Ulusal Yarışma jürisinde yer alan kurgucu Mustafa Preşeva, hakkında onlarca taciz ifşası olan bir fail iken, taciz edilen kadınların beyanı yok sayılarak, yaşananlar hiç olmamış gibi bu festivalde kendisine yer bulacak,” ifadelerini kullandı. Tacizcilere alan açılmasını kabul etmeyen Susma Bitsin, kadınlarla dayanışma içinde olan tüm sinemacılara festivali boykot etme çağrısında bulundu.

Kurgucular Dayanışması’nın (KUDA) yayınladığı açıklamada ise “Sinemada kurgunun ve kurgucunun görünürlüğünü her zaman savunan, bu alanda adım atmaya çalışan, çalışma ortamındaki şiddet, ayrımcılık, taciz, zorbalık ve istismarın karşısında durmak; bu gibi vakaların takipçisi olmak ve önlenmeleri için pratikler geliştirmek için uğraşan bir meslek dayanışması olarak dayanışmamıza üye olan meslektaşlarımız da dâhil olmak üzere birçok kadının hakkında taciz ifşasında bulunduğu Mustafa Preşeva’nın 34. Ankara Film Festivali’nde Ulusal Uzun Metraj yarışması jürilerinden biri olarak belirlenmesini kınıyoruz,” ifadelerine yer verildi.

Sinema-TV Sendikası, Susma Bitsin’in ve KUDA’nın peşi sıra yayınladığı açıklamaları paylaşırken sosyal medyada da #SusmaBitsin etiketiyle yapılan paylaşımlarla dayanışmaya destek verildi. Ankara Film Festivali yönetimi ise “Kadınların yanındayız” diyerek Mustafa Preşeva’nın jüri üyeliğinden alındığını açıkladı.

34. Ankara Film Festivali 2-10 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Preşeva’nın çıkarıldığı Ulusal Uzun Film Yarışması jürisinde Derviş Zaim’e yazar Mine Söğüt, oyuncu Murat Kılıç ve oyuncu Selin Yeninci eşlik ediyor.

‘Kanun Hükmü’ sansürünün yankıları

Ekim ayında düzenlenmesi planlanan 60. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin, Kanun Hükmü filminin sansürlenmesi sonucu iptal edilmesinin ardından festivallerde sansür uygulamalarıyla ilgili tartışmalar devam ediyor. 2-10 Kasım tarihlerinde Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı tarafından, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle 34. kez düzenlenecek Ankara Film Festivali’nin ulusal belgesel yarışması seçkisini açıklamasıyla birlikte tartışmalar tekrardan alevlendi.

Festivalin bu yılki belgesel yarışmasında geçtiğimiz yıl 10 film yer alırken bu yıl 8 filme yer veriliyor. Antalya’daki belgesel yarışmasında sansür ve bakanlık baskısı sonucu çıkartılan Kanun Hükmü’nün bu filmler arasında yer almaması, sosyal medyada sansür iddialarını gündeme getirdi. Bu iddialara Instagram hesabından cevap veren Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı başkanı İrfan Demirkol, Kanun Hükmü’nün “izleme linki erişime kapalı olduğu için” ön jüri tarafından değerlendirilmediğini açıkladı. Demirkol açıklamasında, filmin yönetmeni Nejla Demirci’yle izleme linkinin şifresini edinmek için iletişime geçilmiş olduğuna da değindi.

Kanun Hükmü

Demirci ise Demirkol’a, sosyal medya hesapların yaptığı açıklamada iletişim konusunda hatasının olabileceğini, fakat bu hatanın festival için bir “nimet” işlevi görmüş olabileceğinden endişelendiğini dile getirerek cevap verdi. Böylelikle Ankara Film Festivali’nin olası bir festival iptalinden sakınmak için iletişim sorununu bilhassa çözmediğini öne sürerek sansüre işaret etmiş oldu.

Öte yandan Altın Portakal cephesinde de Kanun Hükmü sansürünün yankıları sürüyor. Hatırlanacağı üzere Antalya Büyükşehir Başkanı Muhittin Böcek, festivalin iptal edildiğini açıkladıktan sonra etkinliği başka bir ekiple cumhuriyetin 100. yılında mutlaka gerçekleştireceğini açıklamıştı. Bianet’ten Tuğçe Yılmaz’ın haberine göre Böcek, 13 Ekim 2023 tarihinde İstanbul’daki bir otelde sinema meslek birliği temsilcileriyle bir araya geldi. Yılmaz’ın aktardığına göre “Böcek, sinema sektöründen ‘tam destek’ istedi, temsilciler ise Böcek’ten ‘sansüre karşı net bir duruş sergilemesi’ni talep etti.” İki-üç gün içinde toplantı hakkında açıklaması yapması beklenen taraflar an itibarıyla hâlâ bir açıklama yapmış değil.

Nejla Demirci: Film yapmadan önce istihbarat çalışması mı yapacağız?

Susma Platformu ise yönetmen Nejla Demirci ve avukat Ergin Cinmen’le bir webinar gerçekleştirerek akılda kalan birçok soruyu aydınlatmış oldu. Sohbetin moderatörlüğünü üstlenen belgeselci Mustafa Ünlü, sinema örgütlerinin Muhittin Böcek’le yaptığı toplantıya dair de detayları paylaştı. Ünlü’nün aktardığı bilgiye göre, sinema örgütleri Böcek’e, festivalde Kanun Hükmü‘nün gösterilmesi ve diğer bütün seçilmiş film ile jürilerin de davet edilmesi koşuluyla kendisine destek olacaklarını bildirmiş.

Soldan sağa saat yönünde: Mustafa Ünlü, Ergin Cinmen, Nejla Demirci

Filmin yönetmeni Nejla Demirci ise sansürün Türkiye’de bakanlık desteği süreçlerinde başladığına dikkat çekti: “Bizim hakkımız olan o desteği istedikleri gibi kullanma hakkı zaten sansürün başlangıcıdır.” Demirci, Kanun Hükmü‘nün çekimleri sırasında terörle mücadelenin, filmin iki karakteriyle ilgili kendisine, “Yasemin Demirci (kalp hastalıkları doktoru) çok değerli bir hocamız ama Engin Karataş teröre destek veriyor” şeklinde uyarılarda bulunduğunu ifade etti. İlkokul öğretmeni olan Karataş’la çekim yapmasının kaymakamlık tarafından engellendiğini, daha sonra bu engellemenin Anayasa Mahkemesi tarafından ifade özgürlüğü ihlali olarak görüldüğünü hatırlatan Demirci, AYM’nin söz konusu kararını Altın Portakal belgesel yarışma jürisinin ön jürisiyle de paylaştığını ve filmin yarışmaya seçildiğini duyduğunda çok sevindiğini söyledi.

Nejla Demirci ayrıca, kendisine yapılan baskılar sonucu karakterlerinin solcu olduğunu kanıtlama zorunda bırakılmasının da çok acı olduğunu ve insan haklarına sığmadığını dile getirdi: “Belgesel sinema insan hakkı savunuculuğudur, ben solcu ya da başka birinin filmini yapmadan önce onun hakkında istihbarat çalışması mı yapıcaz?” Kültür Bakanlığı’nın filmi doğrudan suçlamayıp “mağduriyet üzerinden propaganda yapılabileceğini” ifade ederek “akıllıca” davrandığını söyleyen Demirci, yandaş basının ise bunu anlamayarak filmi Fetö övgüsü yapmakla suçladığını ve kendisini de Fetöcü ilan ettiğini aktardı; yapılan bu bu hedef göstermelerin habercilikle hiçbir ilgisi olmadığının altını çizdi.

Mustafa Ünlü ise bu konuya ilişkin olarak, belgesellerin bir suçluyu anlatmasında da bir engel olmadığına dikkat çekti, seri katilleri anlatan belgesellerin varlığını buna örnek olarak gösterdi: “Suçluları anlatan bir belgesel suçlu olamaz, ortada bir suç varsa bu mahkemelerin işidir.”

Avukat Ergin Cinmen: Filmleri Antalya’ya seçilmiş tüm yapımcılar belediyeye dava açmalı

Demirci’nin avukatı Ergin Cinmen ise, Kanun Hükmü‘nün sansürlenmesinin Türkiye’deki rejimin otoriterleşmesiyle ilişkili olduğunu dile getirdi. Olağanüstü hal ilan etmiş devletlerin, tam aksine bu gibi belgesellere ihtiyacı olduğuna vurgu yapan Cinmen OHAL sürecindeki hak ihlallerinin ancak bu şekilde ortaya çıkabileceğini ve devletin ancak bu ifade özgürlüğünün önünü açarak OHAL’den daha az hasarla çıkabileceğini öne sürdü.

Kanun Hükmü‘nün seçkiden çıkarılmasına dair Antalya Büyükşehir Belediyesi’ne kararın iptali davası ve tazminat davası açtıklarını bildiren Cinmen, programa seçilip festivalin iptal olması sonucu filmlerini gösteremeyen bütün yapımcılara belediyeye dava açmaları yönünde tavsiyede bulundu. Bu etkinliğin halkın vergileriyle yapıldığını hatırlatan Cinmen, Kanun Hükmü‘nün festivalde gösterilmesinin önünde hiçbir yasal engel olmadığını, “filmi aldım, sonra kaldırdım” gibi keyfi yaklaşımların kabul edilemeyeceğini ifade etti. Sadece Kanun Hükmü‘nün değil, programa seçilmiş tüm filmlerin dolaşım hakkının engellendiğini vurgulayan Cinmen, “bizim hayatımız bunların iki dudağı arasında değil” diyebilmek için tüm yapımcıların hukuki yollara başvurmaları gerektiğini dile getirerek sözlerini tamamladı.

Filmkoop kendi DCP’sini üretti: KOOPlay

Dünyanın büyük bölümünde olduğu gibi Türkiye’de de filmler, özellikle de ticari sinemalarda DCP (Digital Cinema Package – Dijital Sinema Paketi) adı verilen formatta gösteriliyor ve bu formatı tanıyan çok pahalı cihazlar aracılığıyla perdeye yansıtılıyor. Bu durumun Türkiye’de sinema gösterimlerini, söz konusu techizata sahip AVM salonlarıyla kısıtladığı tespitinde bulunan Filmkoop, DCP sistemlerindeki temel özellikleri karşılayan sinema sistemlerini üreterek bir çözüm önerisi yaptı. 30. Altın Koza Film Festivali’nde konu hakkında bir atölye gerçekleştiren Filmkoop, Ekim ayındaki MARUF etkinliğinde ise cihazın tanıtımını gerçekleştirdi.

Filmkoop’un önerisi, ilk kez Altyazı Sinema Derneği’nin, Marmara Uluslararası Kent Forum (MARUF) kapsamında düzenlediği ‘Kent Sineması’ adlı film ve panel programında kamuoyuyla paylaşıldı. Yerel Yönetimler ve Sinema: Deneyimler, İmkanlar ve İhtiyaçlar başlıklı panelin konuşmacılarından Önder Özdemir, Filmkoop’un üretimi olan KOOPlay’le ilgili bir sunum yaptı. Özdemir’in ifadesiyle KOOPlay, sinemayı AVM’lerin dışına çıkarma potansiyeli taşıyor. Kültür merkezlerindeki ve belediye salonlarındaki mevcut projektör ve ses sistemi ile çalışacak şekilde organize edilen KOOPlay sistemi, Filmkoop’un “alternatif sinema alanları” olarak nitelediği bu mekânlarda bağımsız sinemacılara düşük maliyetli, güvenli ve kaliteli gösterimler yapma imkânı sunuyor.

Filmkoop kolektifi bir DCP gösterim cihazı gibi çalışan KOOPlay’in söz konusu salonlardaki kurulumunu üstlenmenin yanı sıra, bu salonlardaki salonlarının projeksiyon ve ses sistemleri için de danışmanlık yapmayı vaat ediyor.

Kolektif bu kapsamda belediyeler için bir film kataloğu da oluşturmaya başladı.  Belediyelerin haftada bir gün Kent Sineması adı altında bir film göstermesine ön ayak olmak ve KOOPlay sistemiyle yapılacak bu tür gösterimleri yaygınlaştırarak bağımsız sinemanın alanını genişletmek.

KOOPlay ile Kent Sineması projesi hakkında ayrıntılı bilgi almak için tıklayınız.

Sibel Tekin Davası: Bilirkişiler ‘keşif bulgusu yok’ dedi

Belgesel sinemacı, akademisyen Sibel Tekin’in “terör örgütü adına keşif yaptığı” iddiasıyla yargılandığı davanın üçüncü duruşması 3 Ekim 2023 tarihinde görüldü. Ek bilirkişi raporunda “keşif yaptığına yönelik bulgu olmadığı” vurgulanmasına rağmen mahkeme bilgisayar incelemesi isteyerek davayı erteledi.

Sibel Tekin

Yaz saati uygulamasıyla ilgili ‘Karanlıkta Başlayan Hayat’ adlı belgeseli için çekim yaptığı sırada polis aracının kadrajı girmesi üzerine 17 Aralık’ta ‘örgüt üyeliği’ iddiası tutuklanarak Sincan Cezaevi’ne gönderilen Sibel Tekin, hakkında açılan dava kapsamında ilk olarak 23 Şubat’ta hâkim karşısına çıkmıştı. Mahkeme heyeti infaz koruma memurlarının özellikle çekilip çekilmediğinin araştırılması, Tekin’in aracın kadraja girmesinin farkında olup olmadığına bakılması için bilirkişi raporu hazırlanması ve bilgisayarın incelemesi talebiyle davayı 8 Haziran 2023’ ertelemişti. Davanın Ankara 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ikinci duruşmasında Tekin’e yönelik adli kontrolünün ve yurtdışı yasağının kaldırılması yönünde karar çıkarken mahkeme eksik unsurların giderilmesi talebiyle davayı 3 Ekim 2023’e ertelemişti.

Ankara 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen üçüncü duruşmasında Tekin ve avukatları hazır bulundu. Dava Bağımsız Belgesel Sinemacılar Birliği, İnsan Hakları Derneği, Ankara Barosu, 10 Ekim Derneği, 10 Ekim Dayanışması ve MLSA (Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği), Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin yanı sıra çok sayıda gazeteci, belgeseli ve hak savunucusu tarafından da takip edildi.

Mahkemenin talep ettiği dört sayfalık ek bilirkişi raporu 3 Ekim’deki duruşma öncesi mahkemeye sunuldu. T24’ten Sibel Yükler, bilirkişinin Tekin’e ait bir adet flash belleğin içindeki görüntüler arasından ihbar günü çekilen altı video kaydının yeniden incelediğini aktardı. Raporda 15 Aralık 2022 tarihinde 06:45 ile 06:55 saatleri arasında Tuzluçayır mevkiinde çekilen altı videonun hiçbirinde özellikle polis ve cezaevi araçlarının özellikle çekildiğine yönelik bulguya rastlanmadığı, kamera açısına giren polis araçları ile diğer araçlardan hiçbirinin kamera ile takibinin yapılmadığının görüldüğü, hiçbir araca zoom yapılmadığının tespit edildiği vurgulandı.

Mahkemede okunan ek bilirkişi raporunda, ilk raporda olduğu gibi Tekin’in polis ve cezaevi araçlarını özellikle çektiğine yönelik bir bulgu bulunmadığı vurgulandı. Davayı yerinde takip eden MLSA, Tekin’in avukatı Mehtap Sakinci’nin dosyada Tekin’in “keşif yaptığına” dair iddiaları destekleyen herhangi bir delil bulunmadığını, dijital incelemenin ise dosyaya bu anlamda bir katkı sunmayacağını söylediğini aktardı. İki bilirkişi raporunda da keşif yapıldığına yönelik bulguya rastlanmamasına rağmen mahkeme, Tekin’in bilgisayarının incelenmesini isteyerek davayı erteledi. Sibel Tekin davasının dördüncü duruşması 5 Aralık 2023 tarihinde görülecek.

Beyoğlu Sineması yeniden açıldı

İstanbul’un kültür hafızasında önemli yere sahip sembol mekânlardan olan Beyoğlu Sineması, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Miras ekiplerince kente geri kazandırıldı. Bir sene kapalı kalan sinema 4 Ekim’de kapılarını yeniden açtı.

1989’da kurulan Beyoğlu Sineması, pandemi sürecinde yaşanan mali sıkıntılar nedeniyle zor duruma düşmüş, 2021’de işletmecisi Utku Ögetürk’e yöneltilen zorbalık, psikolojik şiddet ve emek sömürüsü suçlamalarıyla gündeme gelmişti. Zarar ettiğini ilan edip Ağustos 2022’de kapanma kararı alan Beyoğlu Sineması yönetimi, işletmeyi devretmek için görüşmelere başladığını duyurmuştu. Kasım 2022’de İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat kapatılan sinemanın işletmesini aldıklarını ve sinemanın faaliyetlerine İBB Beyoğlu Sineması olarak devam edeceğini duyurmuştu.

İBB Miras ekipleri tarafından restore edilen sinema 4 Ekim’de kapılarını yeniden açtı. Sektörün farklı alanlarında çalışan pek çok ismin katıldığı gecede İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, eşi Dr. Dilek Kaya İmamoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Gökhan Zeybek de hazır bulundu. Moderatörlüğünü Rıza Sönmez’in üstlendiği törende Türkan Şoray, Atilla Dorsay, Güven Kıraç gibi isimler sahneye çıkarak konuşma yaptı. Sinemada gösterilen ilk filmse Metin Erksan klasiği Sevmek Zamanı (1966) oldu.

Bundan böyle programları İBB Kültür tarafından hazırlanacak Beyoğlu Sineması’nın Ekim ayı takvimi de belli oldu. Ayın Yönetmeni bölümünde Metin Erksan filmlerine, Salı Belgeselleri bölümünde son dönemin dikkat çeken belgesellerinden bir seçkiye yer veren Beyoğlu Sineması, İstanbullu sinemaseverlerin İBB Kültür sosyal medya hesapları üzerinden ilettikleri önerilerden seçtikleri filmleri Sizin Seçtikleriniz başlığında seyirciyle buluşturuyor. Sinemanın Büyüsü’nden Çocuk Matinesi’ne uzanan tematik bölümlerde pek çok yapımı bir araya getiren Beyoğlu Sineması’nda gösterimlere paralel çeşitlik etkinlikler de düzenleniyor.

‘Bakur’ davasında yeniden hapis istemi

Çayan Demirel ve Ertuğrul Mavioğlu

Bakur (Kuzey, 2015) belgeselinin yönetmenleri Ertuğrul Mavioğlu ve Çayan Demirel’in “örgüt propagandası” suçlamasıyla yargılandığı davanın altıncı duruşması 26 Ekim 2023 tarihinde Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Hatırlanacağı üzere, Mavioğlu ve Demirel’e verilen 4’er yıl, 6’şar aylık hapis cezalarının hükmü istinaf mahkemesi tarafından bozulmuş ve dava Mayıs 2022’de tekrar görülmeye başlanmıştı. Yeniden görülen davanın bu altıncı duruşmasında savcı mütalaasını tekrar ederek Mavioğlu ve Demirel hakkında yine hapis cezası talep etti. Avukatlarsa savunma için zaman istedi. Bakur davasının yedinci duruşması 14 Aralık 2023 tarihinde görülecek.

İlyas Salman ‘cumhurbaşkanına hakaret’ten yargılanıyor

İlyas Salman hakkında 1 Ağustos 2022’de BirGün gazetesinden Işıl Çalışkan’a verdiği röportajda sarf ettiği “Ben Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanlığına layık görmüyorum. Çünkü ucuz adam,” sözleri gerekçe gösterilerek cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın avukatı Ahmet Özel tarafından suç duyurusunda bulunulmuştu. Soruşturma kapsamında savcılıkta ifadesi alınan Salman ise suçlamaları kabul etmemişti. Ardından İstanbul Başsavcılığı, Salman hakkında dava açtı. İddianamede, Salman’ın röportajda kullandığı sözlerle ‘cumhurbaşkanına hakaret’ suçu işlediği öne sürüldü.

Salman’ın yargılandığı davanın ikinci duruşması 10 Ekim 2023 tarihinde İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. 1 yıl 2 aydan 4 yıl 8 aya kadar hapsi istenen Salman ile avukatlarının hazır bulunduğu duruşmaya Erdoğan’ın avukatı da katıldı. Salman duruşmada savunma yaparken, Erdoğan’ın avukatı ise davaya katılma talebinin bulunduğunu belirterek şikâyetinin devam ettiğini söyledi. Salman’ın avukatı ise reddi hâkim talebinde bulundu. Mahkeme ara kararında Salman’ın avukatının reddi hâkim talebini yazılı olarak bildirmesi için süre verilmesine, talebin dosyaya sunulduktan sonra incelenmek için dosyanın nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine hükmedildi. Savunmanın Anayasaya aykırılık ve beraat talebini ara kararında reddeden mahkeme, Erdoğan’ın avukatının davaya katılma talebini ise kabul etti. Duruşma 1 Şubat 2024’e ertelendi.

Susma Bitsin: Feyzi Erçin’i ifşa edenlerin yanındayız

Susma Bitsin, vekaleten Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğüne atanan Naci İnci tarafından üniversitede ders vermesi engellenen öğretim görevlisi ve avukat Feyzi Erçin’in tacizini ifşa eden Boğaziçi öğrencilerinin yanında olduğunu bildiren bir açıklama paylaştı. Açıklamada “Setlerimiz, sahnelerimiz, kampüslerimiz kadınlar ve LGBTİ+’lar için güvenli olana kadar Susma Bitsin demeye devam edeceğiz. Çünkü biliyoruz ki biz susmazsak biter,” ifadeleri kullanıldı.


Boğaziçi Üniversitesi yönetimi Felsefe Bölümü’nde öğretim üyesi Yıldız Silier’in görevine son verdi. Kendisi de benzer muameleye maruz kalan belgesel sinemacı, akademisyen Can Candan, görevine son verilen tam zamanlı akademisyen sayısının kendisiyle beraber beşe çıktığını söyledi. Sosyal medyada Silier’le dayanışma mesajları hızla yayılırken daha önce Boğaziçi’nde görevine son verilen Feyzi Erçin de görüşlerini paylaştı. Erçin’in “Yıldız Hoca’nın gidişi farklı bir şekilde kalp kırıyor. Ailecek, 12 Eylül’den bugüne, nesilden nesile, kayyum eziyetini, Boğaziçi’li meslektaşlarının suskunluğu, kabul edişi, vazgeçişi, sözde-direnişi eşliğinde yaşamış oldu. Şaşırmadı(k) ama kim bilir o ne kadar üzgün ve kırgın..” ifadelerine yer verdiği paylaşımına ilk tepki Feminist Boğaziçi grubundan geldi. “Kamuoyunda kayyumluk tarafından görevine son verilmesiyle tanınan Feyzi Erçin’i biz kadın ve lubunyalar birçok öğrencisine uyguladığı tacizleriyle biliriz,” denilen açıklamada akademi içindeki tacizcilerin her daim karşısında durma sözü verildi.

Boğaziçi Üniversitesi Feminist Kolektif grubu da Erçin’in üniversitedeki görevi süresince ve sonrasındaki Boğaziçi direnişi boyunca kadın ve LGBTİ+ öğrencileri taciz ettiğini ifade ederek “Direnişimizde Feyzi Erçin gibi tacizcilere yer yok!” dedi. Erçin’i ifşa eden Boğaziçi’li kadın ve LGBTİ+ öğrencilerle dayanışma mesajı paylaşan Susma Bitsin ise “Bizler, Türkiye’de sinema, televizyon ve tiyatro sektörüne emek veren kadınlar olarak evde, sokakta, sahnede, setlerde, kampüslerde, yani hayatın her alanında şiddet, mobbing ve tacize karşı sesimizi yükseltiyoruz,” dedi ve ekledi: “Güvenli kampüsler için #SusmaBitsin.”

“Sansürcü başkan” olarak anılan Ebubekir Şahin yeniden RTÜK’ün başında

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanlığı’na dördüncü kez Ebubekir Şahin seçildi. Üst Kurul’da yapılan oylamada Orhan Karadaş da yeniden başkanvekili oldu.

Ebubekir Şahin’in, RTÜK Başkanlığı’nın yanı sıra TÜRKSAT Yönetim Kurulu üyeliğine getirilmesi ve Basın İlan Kurumu Genel Kurulu’nda “hükümet temsilcisi” olarak atanması üzerine medya ombudsmanı Faruk Bildirici Kamu Görevlileri Etik Kurulu’na başvurmuştu. Eski TBMM Başkanı ve AKP’li Köksal Toptan Başkanlığı’ndaki Kamu Görevlileri Etik Kurulu’nun başvuruyu reddi üzerine Bildirici konuyu yargıya taşımıştı. Bildirici’nin davaları devam ederken Şahin, kuruldaki diğer AKP ve MHP kontenjanından üyelerle birlikte Bildirici’nin RTÜK üyeliğinden çıkarılması kararı aldırmıştı. Şahin’in üç ayrı kurumda görevde bulunması ve buralardan gelir elde etmesi kamuoyunda da tepki toplamış, bunun üzerine Üst Kurul Başkanı TÜRKSAT Yönetim Kurulu üyeliğinden istifa etmek zorunda kalmıştı. Ancak kısa süre sonra Şahin, Halkbank’ta Yönetim Kurulu üyeliğine atanmıştı.  

Temmuz 2023’te Ankara 3. İdare Mahkemesi, Şahin’in daha sonra istifa etmiş olsa bile TÜRKSAT yönetiminde görev almasının, Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri’nin “çıkar çatışmasından kaçınma” başlıklı maddesini ihlal ettiği kararına vardı. 2019’da üyeliği düşürülen Bildirici’nin RTÜK’ten atılmasına karşı açtığı dava halen Danıştay’da, Şahin’in hukuk ve etik dışı davranışıyla ilgili RTÜK kararına karşı açtığı dava ise İdare Mahkemesi’nde sürüyor.

Öte yandan Şahin, Kasım 2022’de TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki sunumu sırasında muhalefet milletvekilleri tarafından “sansürcü başkan” denilerek protesto edilmişti. Sunumunda Üst Kurul’un “Her zaman olduğu gibi bugün de izleyici ve dinleyicilerin ifade ve haber alma özgürlüğünün teminatı olmaya devam ettiğini,” ifade eden Şahin’in sözü protestolardan dolayı sık sık kesilmişti.

‘Kedicik’ belgeseli telif itirazı nedeniyle yayından kaldırıldı

140journos ekibinin hazırladığı Kedicik belgeseli İhlas Haber Ajansı’nın (İHA) telif itirazı nedeniyle yayından kaldırıldı. İHA ile yapılan görüşmeler sonucu telifle ilgili sorunların çözüldüğünü aktaran 140journos, belgeselin tekrar yayınlandığını duyurdu.

Kedicik adlı belgesel ‘örgüt yöneticiliği’, ‘cinsel istismar’, ‘eğitim hakkının engellenmesi’, ‘eziyet’, ‘kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak’, ‘kişisel verilerin kaydedilmesi’ gibi çeşitli suçlardan 8 bin 658 yıl hapse mahkûm edilen Adnan Oktar’ı odağına alıyor ve Oktar’ın başında olduğu suç örgütün kadın ve çocukları kendi sistemine dâhil eden sömürü düzenini anlatıyor. Mağdurların ve tanıkların anlatımıyla örgütün ‘turnike’ adlı sisteminin detaylarının anlatıldığı video kamuoyunda büyük tepki uyandırdı, belgeselin olayları ele alma biçimiyse ayrı bir tartışma konusu oldu.

Yaşı küçük olduğu anlaşılan bir mağdurun çocuksu bir ses tonuyla yaşadıklarını anlattığını Kedicik, böylesi travmatik olayları doğrudan aktarmak yerine müziklerle ajitasyon yaratması, Türkiye siyasi tarihinin en büyük örgütlerinden birinin yarattığı mağduriyet silsilesinin politik derinliğine girmemesi, “iyi polisleri” içişleri bakanına haber vermeden operasyon başlatarak örgütü çökertmekle övmesi gibi birçok farklı unsuru nedeniyle eleştiri topladı. 5Harfliler’den Pınar Üzeltüzenci ise Kedicik’i “ünlülerin ve siyasi figürlerin desteğiyle rahat rahat istediği yerde top koşturabilen bir örgütün yaptıklarını iktidarsız bir gizli geyin kan donduran intikam hikâyesine indirmeye yeltenen” bir belgesel olarak niteledi.

Bir ayda neredeyse 10 milyon izlenme alan Kedicik belgeselini izlemek için tıklayınız.