Şu An Okunan
6 Şubat’tan Bugüne Sektörün Afet Dayanışması: Burası Film Seti Değil

6 Şubat’tan Bugüne Sektörün Afet Dayanışması: Burası Film Seti Değil

Depremlerin ardından arama kurtarma ve insani yardım çalışmalarında etkin olan sinemacılar, yalnızca bir felakete tanıklık etmediler, örgütlü dayanışma pratiğinin gücünü örnekleyen bir sürecin de öznesi oldular. Setlerden aşina olunan kriz yönetimi refleksleri sahaya taşınırken jeneratörler, ışık ve ses ekipmanları arama-kurtarma çalışmalarına entegre edildi. Felaketin ikinci yıl dönümünde ise sürecin en başından beri sahada varlık gösteren bir grup sinemacı, “Birlikte Güçlüyüz, Hazırlıklı Geleceğe!” diyerek Sinema TV Afet Dayanışma’yı kurdu. Bu dosyada, afet bölgesinde aktif rol alan sinema sektörü emekçilerinin deneyimlerini, sahada karşılaştıkları zorlukları ve dayanışmanın sınırlarını ele alıyor, felaketler karşısında sektörün örgütlenme pratiğinin nasıl sürdürülebilir kılınabileceğini birlikte tartışıyoruz.

Söyleşi: Berna Güler

6 Şubat 2023’te, Türkiye ve Suriye’yi derinden sarsan iki büyük deprem yaşandı. Resmi rakamlara göre Türkiye’de 50 bini, Suriye’de ise 9 bini aşkın kişi hayatını kaybetti. Yüz binlerce insan yaralandı ve milyonlarcası evsiz kaldı. Deprem yalnızca fiziksel yıkıma yol açmadı; aynı zamanda afet yönetimine dair eksiklikleri, kentsel dönüşümün rantla olan ilişkisini ve toplumsal dayanışmanın sınırlarını da gözler önüne serdi. Arama kurtarma çalışmalarından bölgeye yönlendirilen yardımların yerine ulaştırılmasına pek çok alanda sıkıntı yaşandı, koordinasyon eksikliği sıkça dile getirildi. Hayatta kalmanın, barınma, su, yiyecek, hijyen gibi ihtiyaçların karşılanıp sürdürülebilirliğinin sağlanmasının her şeyden daha elzem olduğu bir süreçten geçiyor, depremlerin ikinci yıl dönümünde hâlâ iyileşmeye çalışıyoruz. 6 Şubat yalnızca bir afetin değil; insani krizin, eko kırımın, bir sistem sorgulamasının hikâyesi olarak da hafızalarda yer etmiş durumda.

Depremlerin ardından arama kurtarma ve insani yardım çalışmalarında etkin olan sinemacılar, yalnızca bir felakete tanıklık etmediler, örgütlü dayanışma pratiğinin gücünü örnekleyen bir sürecin de öznesi oldular. Meslek birlikleri, sendikalar ve bağımsız sinemacılar hızla bir araya gelerek afet bölgesinde teknik donanımları ve organizasyon becerileriyle kritik roller üstlendiler. Setlerden aşina olunan kriz yönetimi refleksleri sahaya taşınırken jeneratörler, ışık ve ses ekipmanları arama-kurtarma çalışmalarına entegre edildi. Sinema TV Sendikası, yıkımın ilk günlerinde, arama-kurtarma çalışmalarındaki ekipman yetersizliğine vurgu yaparak dijital platformlara, televizyon kanallarına ve yapımcılara setleri durdurma çağrısı yaptı. Yapılan çağrıda, set ekipmanlarının devam eden dizi ve film projelerinde kullanılmasından ziyade, arama-kurtarma çalışmalarına yönlendirilmesinin daha acil bir ihtiyaç olduğu belirtildi. 10 Şubat’ta ise 50’yi aşkın sinema oluşumunun (sendikalar, meslek birlikleri, dernekler, vakıflar ve emek bileşenleri vs.) bir araya gelmesiyle Film Sektörü Afet Koordinasyon Kurulu hayata geçirildi. Gıda, giysi, barınma ve tıbbi malzeme temini gibi acil ihtiyaçların karşılanmasında aktif rol alan sinemacılar, ayrıca deprem bölgelerinde psikolojik destek çalışmalarına katkıda bulunarak, travma yaşayan insanların yanında oldular. İlerleyen süreçte film gösterimleri ve özellikle çocuklara yönelik görsel sanat odaklı atölyelerle dayanışma faaliyetlerine devam ettiler.

6 Şubat depremlerinin ikinci yıl dönümünde ise sürecin en başından beri sahada varlık gösteren bir grup sinemacı bir araya gelerek Sinema TV Afet Dayanışma’yı kurdu. “Birlikte Güçlüyüz, Hazırlıklı Geleceğe!” sloganıyla yola çıkan kolektif mesleki deneyimlerin ve sektörün sahip olduğu teknik donanımın afet anlarında gerek sahada gerek saha dışında sürdürülebilir olmasını, toplumsal dayanışma kültürü ve bilinci oluşturulmasını, bu konularda kalıcı bir altyapı sağlanmasını amaçlıyor. 

Bu dosyada, afet bölgesinde aktif rol alan sinema sektörü emekçilerinin deneyimlerini, sahada karşılaştıkları zorlukları ve dayanışmanın sınırlarını ele alıyoruz. Sinema TV Afet Dayanışma’nın yanı sıra Sinema-TV Sendikası’ndan bağımsız inisiyatiflere, alanda varlık gösteren set ekiplerinden sinemacılarla birlikte yardım seferberliğinde rol almış gönüllülere kadar farklı aktörlerin yürüttüğü çalışmaların, kriz anlarında kolektif hareket için nasıl bir model sunduğunu ve gelecekte benzeri felaketler karşısında sektörel dayanışmanın nasıl sürdürülebilir kılınabileceğini birlikte tartışıyoruz.

Fotoğraf: Erhan Arık

On kentte büyük yıkıma neden olan 6 Şubat depremlerinin ardından sinema sektörü aktörleri hızlı bir dayanışma refleksi geliştirerek kurtarma ve yardım seferberliğinde kritik rol oynadı. Sektörden meslek birlikleri, sendikalar gibi emek bileşenlerinin yanı sıra bağımsız olarak dayanışma gösterenler de oldu. Siz nasıl aksiyon aldınız? Sinema-TV Sendikası’yla kriz yönetimi ve örgütlenme süreciniz nasıl şekillendi? Önceliklendirme mekanizmalarınız nasıl çalıştı?

Gencer Yeşilyurt (yapımcı): Depremi duyduğumuz an, hepimizin aklında aynı soru vardı: “Ne yapabiliriz?” Bizler, setlerde alışkın olduğumuz hızlı organizasyon becerimizi sahaya taşımamız gerektiğini biliyorduk. İlk olarak, birbirimize ulaşarak kimlerin bölgeye gitmeye hazır olduğunu belirledik. AFAD ve sivil toplum kuruluşlarıyla iletişime geçerek hangi alanlarda desteğe ihtiyaç duyulduğunu öğrendik. Jeneratör, ışık, ses ekipmanları gibi setlerde kullanılan teknik malzemeler toparlanarak bölgeye ulaştırılmaya çalışıldı.

Melih Lafçı (prodüksiyon ekibi): Bizim için de afet bölgesine gitme fikri bir anda gelişti. O dönemde sektörde reklam filmi hazırlıkları yapıyorduk, fakat deprem haberini alır almaz her şey sanki durmaya başladı. Herkes gibi biz de “Ne yapabiliriz?” diye düşündük.  Sektörün organizasyon alanındaki bir parçası olduğumuz için oradaki insanlara yardımcı olabileceğimizi düşündük. Aracımıza gıda, su, hijyen malzemeleri alarak hemen yola çıktık. Amacımız, orada insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak, yardımı onlara ulaştırmaktı. Özellikle büyük kamyonların gidemediği uzak köyler gibi noktalara ulaşabilmek için küçük bir araç kullanmak daha mantıklıydı. Sadece malzeme taşımakla kalmayıp sosyal medya aracılığıyla da bu yardımları doğru kişilere ulaştırmaya çalıştık.

Sonat Hançer (ses teknisyeni): Biz dijital bir projede çalışıyorduk. Deprem olduğunu öğrenince ekip arkadaşlarımızla konuştuk ve ertesi gün Hatay’a doğru yola çıkmaya karar verdik. Yanımda ses ekipmanları da götürdüm. Orada AFAD’dan bir yetkili vardı, ayrıca WhatsApp grupları üzerinden organize oluyorduk. Sivil toplum kurtarma ekipleri, JAK (Jandarma Arama Kurtarma) ekipleri ve daha birçok ekiple birlikte çalıştık. Sürekli sahadaydık. Boynumda bir telsiz vardı, bazen telsizden, bazen WhatsApp’tan yönlendirme geliyordu. Gidebiliyorsak araçla, yoksa yürüyerek enkazlara ulaşıyorduk. 

Termal kameraların eksikliği, ses ekipmanlarının kritik önemi sahada daha iyi anlaşıldı.

O dönem Sinema-TV Sendikası, dizi ve sinema projelerinde kullanılan ekipmanların afet bölgelerinde arama kurtarma çalışmaları için değerlendirilmesi konusunda bir dayanışma çağrısı yayımladı. Bu fikir nasıl ortaya çıktı?

Gencer Yeşilyurt: Setlerde kullandığımız ekipmanların, afet bölgesinde hayat kurtarıcı bir işlevi olabileceğini fark ettik. Işıklandırma, jeneratör, ses dinleme cihazları ve karavanlar gibi birçok ekipman, sahadaki çalışmalara büyük katkı sağladı. Özellikle termal kameraların eksikliği, ses ekipmanlarının kritik önemi sahada daha iyi anlaşıldı. Bu çağrı, sektörümüzün ne kadar dayanışmacı ve duyarlı olduğunu gösterdi.

Jeneratör, ışık malzemeleri, karavan gibi ekipmanlar deprem bölgelerine nasıl ulaştırıldı, görüştüğünüz kurumlar oldu mu, süreç nasıl yönetildi? 

Gencer Yeşilyurt: Bölgeye ulaştırılacak ekipmanları belirledikten sonra, lojistik desteği sağlayabilecek bağlantılar kuruldu. Öncelikle setlerde bulunan jeneratör, ışık ekipmanları ve karavanlar tespit edildi. Bunları ulaştırmak için sivil toplum kuruluşları ve özel firmalarla işbirliği yapıldı. Sahaya indiğimizde, bu ekipmanların nereye yerleştirilmesi gerektiğini belirlemek için yerel yetkililerle koordineli olarak çalışıldı.

Deprem sürecinde karşılaştığınız lojistik, bürokratik veya sosyal zorluklar nelerdir? Bu sorunların çözümü için sektör içi veya dışı ne gibi alternatif yollar denediniz?

Gencer Yeşilyurt: Bürokrasinin ağır ilerlemesi, bazen sahada hızlı aksiyon almayı zorlaştırdı. Bunun dışında, bölgeye ulaşım ve koordinasyon konusunda sıkıntılar yaşandı. Özellikle ilk günlerde kimse tam olarak nereye gitmesi gerektiğini, nasıl organize olacağını bilemiyordu. Ancak ekipler sahaya vardığında, afet bölgesinde görev almış diğer ekiplerle iletişime geçerek bu süreci hızlandırmaya çalıştılar. Setlerde ekiplerin alışkın olduğu iş bölümü ve kriz yönetimi deneyimi sayesinde, hızlı organize olup ihtiyaçlar belirlenmeye çalışıldı.

Bölgedeki somut desteklerinizden, örneğin jeneratör, karavan ya da prodüksiyon ekipmanlarının bölgeye taşınmasından başlayarak, emekçilerin bireysel ihtiyaçlarını karşılamaya kadar hangi aşamaları kaydettiniz?

Gencer Yeşilyurt: Bürokrasinin ağır ilerlemesi, bazen sahada hızlı aksiyon almayı zorlaştırdı. Bunun dışında, bölgeye ulaşım ve koordinasyon konusunda sıkıntılar yaşadık. Özellikle ilk günlerde kimse tam olarak nereye gitmesi gerektiğini, nasıl organize olacağını bilemiyordu. Ancak sahaya vardığımızda, afet bölgesinde görev almış diğer ekiplerle iletişime geçerek bu süreci hızlandırmaya çalıştık. Setlerde alışkın olduğumuz iş bölümü ve kriz yönetimi deneyimimiz sayesinde, hızlı organize olup ihtiyaçları belirlemeye çalıştık.

Set ekiplerinin tecrübeleri: Koordinasyon eksikliği, afet bilinci ve eğitim ihtiyacı

Mesleki uzmanlıklarınızı saha gerçekliğine adapte ederken ne tür zorluklarla karşılaştınız?

Serdal Ateş (set amiri, grip, operatör): Bizim sektörümüzde hızlı problem çözmek, lojistik yönetmek ve zor koşullarda çalışmak zaten işimizin bir parçası. Ama afet bölgesinde karşılaştığımız zorluklar bambaşkaydı. İlk başta neyle karşılaşacağımızı bilmiyorduk, çünkü sosyal medyada gördüklerimiz dışında bir bilgiye ulaşmak bile zordu. En büyük zorluk, organize olamama hâliydi. Bölgeye vardığımızda neyin eksik olduğunu, neye öncelik vermemiz gerektiğini anladık.

Film setlerinde sadece ışık veya kamera için kullandığımız bir ekipmanın burada hayat kurtarabileceğini görmek bizim için büyük bir farkındalık oldu.

Muharrem Acar (ışık ekibi): En büyük zorluk, alışık olduğumuz set düzeninin burada tamamen geçersiz olmasıydı. Normal şartlarda, ışık, jeneratör, ses ve görüntü ekipmanlarının nerede konumlanacağı, kabloların nasıl döşeneceği bellidir. Ancak afet bölgesinde, altyapı yetersizdi, zeminin durumu değişkendi ve ekipman yerleştirmek için sabit bir alan yoktu. Enkazlarda gece çalışabilmek için ışık ihtiyacı vardı. Setlerde kullandığımız yedek jeneratörlerden alıp oraya götürdük. Normalde film setlerinde sadece ışık veya kamera için kullandığımız bir ekipmanın burada hayat kurtarabileceğini görmek bizim için büyük bir farkındalık oldu.

Melih Lafçı (prodüksiyon ekibi): Her şeyin normal işleyişi dışında olduğunu görmek çok şaşırtıcıydı. Saha koşullarında bir anda her şeyin değiştiğini, her kararın büyük önem taşıdığını fark ettik. Ayrıca, tedarik konusunda çok fazla zorluk yaşadık. Örneğin, yardım malzemelerini temin etmek bazen neredeyse imkânsız hale geliyordu. Çünkü bölgede ciddi bir organizasyon eksikliği vardı ve yardımların büyük bir kısmı suistimale uğramıştı. Bu noktada, hem kendi gücümüzle hem de sosyal medya üzerinden ulaştığımız insanların yardımıyla çözümler üretmeye çalıştık.

Fotoğraf: Sinema TV Sendikası

Sonat Hançer: Ses dinleme amacıyla oradaydık. Biz kulakla dinliyorduk. Her gittiğimiz lokasyonda insanlar sessizliği sağlıyordu. Enkazın başında bağırarak sesleniyorlardı: “Sesimizi duyan var mı?” Eğer içeriden bir tepki gelmezse, “taş atın, bir yere vurun” gibi yönlendirmeler yapılıyordu. Biz de ses kayıt ekipmanlarımızla en küçük sesi bile duymaya çalışıyorduk. Birkaç enkazda bu şekilde arama kurtarma ekiplerine doğrudan yardımcı olabildik. Profesyonel ekipler termal kameralar kullanıyordu. Yabancı ekiplerle de karşılaştık, dünyanın her yerinden insanlar gelmişti. Onlar genelde termal kameralarla vücut ısısını tespit etmeye çalışıyordu. Bana sorarsanız, böyle bir afette en kritik ihtiyaçlardan bazıları termal kameralar, eğitimli arama-kurtarma köpekleri, hızlı hareket edebilme kabiliyeti ve jeneratörlerdi. Biz oradayken bir yapım şirketi tarafından ana toplanma merkezi sağlandı. Bu büyük bir avantajdı. Çok fazla uyuyamıyorduk ama boş kaldığımızda orada bir şeyler atıştırabiliyorduk. Sürekli sıcak yemek vardı. Sonra bir haber geliyordu ve hemen enkaza doğru yola çıkıyorduk.

Afet durumları için önceden bir eğitim almış mıydınız ya da herhangi bir deneyiminiz var mıydı?

Serdal Ateş: Daha önce Gölcük depreminde de bulunmuştum, orada bazı şeyleri görmüştüm ama bu ölçek çok başkaydı. Ne yazık ki, bizim sektörümüzde afet krizlerine yönelik bir eğitim yok. Ancak setlerde edindiğimiz yetenekler – uzun saatler çalışabilme, ekip koordinasyonu, problem çözme becerisi – burada işimize yaradı.

Muammer Acar: Hayır, böyle bir kriz durumuna dair hiçbir eğitim almadık. İlk günlerde tamamen deneme-yanılma yöntemiyle öğrendik. Örneğin, haberleşme sistemleri hakkında daha önce hiç düşünmemiştik, ancak burada telsizlerin hayati önem taşıdığını fark ettik. Setlerde genellikle  koordinasyon için kullandığımız telsizleri, jandarmaya ve gönüllülere dağıttık. Çünkü telefon hatları çökmüştü ve sahada iletişim kurmanın tek yolu buydu. Gece enkazı aydınlatıp bir kaç saat uyuyup gündüz de yemek ve battaniye dağıtmak için çalışıyorduk.

Sonat Hançer: Eğitim almanın ne kadar önemli olduğunu alanda yaşadığım tecrübeyle fark ettim. Yanımızda profesyonel ekipler vardı ama eğer biz de önceden arama kurtarma eğitimi alsaydık, çok daha hızlı ve etkili hareket edebilirdik.

Bir gece aşevine gittiğimizde oradaki kadınların yemek yaparken karanlıkta çalıştığını fark ettik. Set ışıklarından birkaç tanesini alıp oraya götürdük ve basit bir aydınlatma sistemi kurduk.

Sektörün normal işleyişi ile afet koşulları arasında hangi kopuklukları hissettiniz?

Muharrem Acar: En büyük fark, belirsizlik ve koordinasyonsuzluk oldu. Normalde, her şeyin bir planı vardır; kim ne zaman, nerede çalışacak bellidir. Ancak afet bölgesinde çoğu zaman kime, nasıl yardım edebileceğimizi dahi bilemedik. Örneğin, bir gece aşevine gittiğimizde oradaki kadınların yemek yaparken karanlıkta çalıştığını fark ettik. Set ışıklarından birkaç tanesini alıp oraya götürdük ve basit bir aydınlatma sistemi kurduk. Bu, belki de bizim için sıradan bir işti ama oradaki insanlar için büyük bir değişiklik oldu.

Serdal Ateş: Bizim işimizde de kriz anları olur ama her zaman bir çözüm bulabiliriz. Afet bölgesinde ise bazen çözüm bulmak mümkün değildi. Elimizde malzeme vardı ama dağıtımı asıl meseleydi. Birine yardım etmeye çalışırken başka bir yere yetişemiyorduk. Film setlerinde her şeyin bir düzeni vardır ama burada her şey kaos içindeydi. Bir organizasyon eksikliği vardı, devletin koordinasyonu zayıftı.

Melih Lafçı: Sektörün her alanından farklı insanlarla bir araya gelmek gerçekten çok kıymetliydi. Hem ışıkçı, hem ses teknisyeni, hem de prodüksiyon ekibinden pek çok kişi afet bölgesine yardım göndermek için seferber oldu. Fakat şunu net bir şekilde gördük ki, afet anında her şey çok hızlı bir şekilde değişiyor. Bu kadar hızlı hareket edebilmek ve neye öncelik vereceğinizi seçebilmek oldukça zorlayıcıydı. Yardım organizasyonunda en büyük eksiklik, dağılma ve koordinasyon eksiklikleri oldu. Zaten altyapı tamamen yok olmuştu, dolayısıyla her şeyin çok daha hızlı ve doğru şekilde yapılması gerektiğini hissettik. Herkesin ne yapacağını bilmesi, bu tür bir durumda çok önemli.

Fotoğraf: Sinema TV Sendikası

Işık, jeneratör ve benzeri kaynakların sınırlılığı karşısında daha fazla dayanıklılık sağlamak adına hangi adımlar atılmalı, teknik donanımın kriz durumlarına hazır olabilmesi için neler yapılmalı? 

Serdal Ateş: Biz giderken jeneratörlerimizi de yanımıza aldık çünkü elektrik olmayacağını tahmin ediyorduk. Ancak jeneratör yakıtı sıkıntısı vardı. Bizim gibi film ekipleri afet durumlarında kullanılabilecek mobil enerji çözümlerine zaten alışık. Ama bu ekipmanların daha uzun süreli kullanım için planlanması gerekiyor. Setlerde kullanılan ekipmanlar dayanıklı ama uzun süreli kriz yönetimi için yeterli değil. Daha verimli jeneratör sistemleri geliştirilmeli, güneş panelleri gibi alternatif enerji kaynakları düşünülmeli. Işık ve enerji kaynaklarımızı daha verimli kullanmayı öğrenmeliyiz.

Teknik ekipler sadece bir film ya da reklam setini değil, bir yaşam alanını ayakta tutabilecek çözümler üretmeli.

Muharrem Acar: İlk olarak, enerji yönetimi konusunda daha hazırlıklı olmamız gerekiyor. Afet bölgesinde, jeneratörlerin nasıl dağıtılacağını ve kimin öncelikli ihtiyaç sahibi olduğunu belirleyecek bir sistem oluşturulmalı. İkincisi, hafif, taşınabilir ve düşük enerji tüketimli ekipmanlara geçiş yapmalıyız. Büyük set ışıkları yerine LED panel gibi daha az enerji harcayan çözümler kullanılabilir. Ayrıca güneş panelleri gibi alternatif enerji kaynaklarının afet bölgelerinde standart hâle gelmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bir diğer önemli konu ise lojistik planlama. Örneğin, yakıt ve kablo güvenliği için bir envanter ve nöbet sistemi kurulmalı. Afet bölgesine gittiğimizde bunun eksikliğini çok hissettik. Son olarak, sektördeki ekiplerin en azından temel afet eğitimi alması gerekiyor. Set çalışanlarının bir kriz durumunda nasıl hareket edeceğini bilmesi, süreci çok daha kolaylaştıracaktır. Bu deneyimler, sektörün afet koşullarına hazırlıklı olmadığını ama doğru eğitim ve planlamayla büyük farklar yaratılabileceğini gösterdi. Afet bölgelerinde teknik ekiplerin sadece bir film ya da reklam setini değil, bir yaşam alanını ayakta tutabilecek çözümler üretmesi gerektiğini öğrendik.

Melih Lafçı: Teknik donanım açısından sektörün ciddi bir hazırlık yapması gerekiyor. Özellikle jeneratörler, karavanlar ve diğer ekipmanlar için afet koşullarına uygun, taşınabilir ve dayanıklı ekipmanların hazır bulundurulması önemli. Bu tür afetlerde araçların, ekipmanların dayanıklılığı ve taşınabilirliği çok kritik. Bizim de deneyimlediğimiz gibi, bazen küçücük bir araç bile, büyük kamyonlardan çok daha verimli olabiliyor. Ayrıca, ekipmanların çalışabilir durumda olması için bakım ve testlerin düzenli yapılması gerektiğini düşünüyorum. Şu anda sektörün, afet krizine tam olarak hazır olduğunu söylemek zor. Ama şu bir gerçek ki, afet anında en büyük öncelik hızlı ve doğru bir şekilde müdahale edebilmek. Bu yüzden sektördeki uzmanlık alanlarının hızlı bir şekilde adapte olabileceği eğitimlerin verilmesi çok önemli. 

Sonat Hançer: Bizim sektör için AFAD’la diyalog içinde olmak çok önemli. Bölgeye vardığımızda, daha önce gelen sektör çalışanları AFAD’la iletişim kurmuştu. Bu sayede biz hiç vakit kaybetmeden sahaya çıkabildik. Ne yapacağımızı, nerede olmamız gerektiğini hemen öğrendik. Bu çok kıymetli bir şey. Bir film çekiminden önce yapılan ön hazırlık gibi… Orada da benzer bir planlama vardı ve gerçekten işimizi kolaylaştırdı. 

Sektörün dayanışma pratiği sürdürülebilir değil

Yine bu süreçte bir başka dayanışma pratiği hayata geçirildi. 50’yi aşkın sinema oluşumu bir araya gelerek Film Sektörü Afet Koordinasyon Kurulu’nu oluşturdu. Nasıl organize oldunuz, deprem bölgelerinde birlikte ne gibi çalışmalar yürüttünüz?

Damla Kırkalı (Sinema-TV Sendikası, yönetmen yardımcısı): Depremin hemen ardından her oluşum kendi arasında hızlıca aksiyon almak adına konuşmaya başlamıştı. Ancak zaten halihazırdaki kaos ve koordinasyonsuzluk ortamında tüm sektör bileşenlerinin toplu şekilde yol almasının daha doğru olduğu fikriyle 10 Şubat günü bir araya gelindi. Çok kısa bir süre içerisinde mevcut yardım çalışmalarına ek olarak neler yapılabileceğini tartışmaya başladık. Bu tartışmalarda -o dönemin koşullarından da ötürü- kısa, orta ve uzun vadeli hedefler belirlendi. Öncelikli olarak kamuoyuyla toplu bir duyuru metni paylaşıldı ve emek bileşenlerinin de parçası olduğu yeni bir iletişim ağı oluşturuldu. Afet alanında uzman STK’larla ve derneklerle temaslar sağlandı. Hem afet dönemine hem de rehabilitasyon dönemine yönelik proje önerileri çalışıldı. Bu projelerin hayata geçenlerinin birçoğu daha sonradan kurumların bireysel çalışmaları hâline gelmiş olsa da bilgilendirme akışı hiç durmadı. Yine sürecin en başında, depremden yaklaşık bir hafta sonra Sinema Genel Müdürlüğü’yle yaptığımız çalışmaları aktardığımız ve kendilerinden talep ettiğimiz destekleri gündeme aldığımız toplantılar gerçekleştirildi.

Yapılan en kritik çalışmalardan biri de hasar tespiti ve durum değerlendirmesi yapabilmek adına tüm sektöre yönelik hazırlamış olduğumuz bir anket oldu. Bu anketle, yalnızca sinema ve televizyon sektörünün depremden ne anlamda ve nasıl zarar aldığını tespit etmeyi değil, aynı zamanda sektördekilerin dayanışma ağının neresinde ve nasıl yer alabileceklerini görmeyi ve ileride yapılabilecek eğitim çalışmalarına dair bir veri almayı da hedefledik. Ankete yaklaşık 1800 sektör çalışanı katılım sağladı. Sinema TV Sendikası’nın yaptığı başka anket çalışmalarına göre oldukça yüksek olan bu katılım, bir veri tabanı oluşturma anlamında başarılı olmuş oldu. Anket sonucunda depremde evlerini kaybettiği bilgisini aldığımız bir grup meslektaşımız için bağış toplanarak destek sağlandı. Yine aynı ankette psikolojik desteğe ihtiyacı olduğunu belirten meslektaşlarımızın bir kısmı Türk Psikologlar Derneği’ne yönlendirildi. Afetlerle ilgili eğitim almak istediğini belirten kişi sayısı oldukça yüksek olduğu için depremden birkaç ay sonra Akut Derneği’yle bir dizi online eğitim düzenlendi. Katılım beklenenden düşük olmakla beraber yapılan bu çalışmanın aslında ne kadar elzem olduğu açığa çıkmış oldu. 

6 Şubat’tan tam iki sene sonra geriye dönüp bu oluşuma baktığımızda büyük bir dayanışma ve güç oluştuğunu söyleyebiliriz. Bu birliktelik hem sahada hem de kamuoyunda karşılık bulmuş oldu ve çok kıymetli çalışmalar yapıldı. Diğer yandan bu kapsayıcılık ve çok taraflılık bazı dezavantajları da beraberinde getirdi. Onay ve karar alma süreçleri, fikir ayrılıkları yer yer hareketin vitesinin düşmesine neden oldu. Akut dönemde bir araya gelindiği düşünüldüğünde bu gibi durumların yaşanması oldukça doğal. Günün sonunda, sektörün tüm paydaşlarının bir arada ve uyum içerisinde hareket edebildiğini, birbirimize ihtiyaç duyduğumuzu ve esas olanın dayanışma olduğunu deneyimlemiş olduk.

Kadın ve LGBTİ+ platformlarının birlik olabilme hâli diğer kadın ve LGBTİ+ bireyler için güven ortamı oluşturdu.

Yapılan dayanışma çağrılarında, kolektif harekette sektörün farklı kesimlerini birleştiren en etkili unsurlar neler oldu? Sektörden gelen katkının topluma yayılmasını nasıl sağladınız, ortak dili nasıl kurdunuz ya da kurabildiniz mi?

Ersin Gök (görüntü yönetmeni): Deprem sürecinde olduğu gibi, sinema sektöründe de dayanışmanın örgütlenmesinde sosyal medyanın gücü büyük rol oynadı. Sosyal medya üzerinden yapılan çağrılar sayesinde hızlı bir şekilde organize olabildik ve ortak hareket etme imkânı yakaladık. Kültür çevrelerinin bu süreçteki desteği, dayanışmayı daha geniş kitlelere yaymamıza yardımcı oldu.  

Ortak dili yakalama konusunda kadın ve LGBTİ+ bireyler için de parantez açmakta fayda var. Bu süreçte sektördeki kadın ve LGBTİ+ meslektaşlarınızla nasıl dayanışma içinde oldunuz?

Cansu Menlikli (yapımcı): Süreçte, deprem bölgesinde de genel anlamda koordinasyon sürecinde de  sektörden pek çok kadın ve LGBTİ+  aktif olarak yer aldı. Kadın ve LGBTİ+ dayanışmalarının birleştiriciliği bu süreçte hızlı haberleşme konusunda çok yardımcı oldu. Gerek sosyal medya üzerinden gerek başka iletişim araçlarından sürecin, bölge ihtiyacının ve bölgeye gönderilecek yardımların organizesinin takibi yapıldı. Kadın ve LGBTİ+ dayanışma platformlarının sektör içi – sektör dışı ayrımı olmadan hâli hazırdaki dirsek temasları ve birlik olabilme hali hem bölgeye yardıma giden hem de bölgede depremzede olan diğer kadın ve LGBTİ+ bireyler için güven ortamı oluşturdu.

Fotoğraf: Sinema TV Sendikası

Deprem bölgesindeki yerel topluluklarla etkili bir iletişim kurmada eksiklikler oldu mu? Yerel ihtiyaçlara duyarlı olmak için bu alanda başka neler yapılabilirdi? 

Ersin Gök: Bu soruya sağlıklı bir yanıt verebilmek için biraz daha zaman geçmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yerel ihtiyaçların doğru şekilde belirlenmesi için öncelikle kapsamlı sosyo-psikolojik araştırmalar yapılması gerekiyor. Kültürel kodlar kimi zaman dayanışmayı kolaylaştırırken, kimi zaman da zorlaştırabiliyor. 

Sürdürülebilirliği sağlamanın temel yolu bağımsız bir oluşumdan geçiyor. Sinema TV Afet Dayanışma olarak tam da bu bakış açısıyla bir araya geldik.

Bugün sendikadan ve koordinasyondan bağımsız, Sinema TV Afet Dayanışma olarak alanda varlık göstermeye devam ediyorsunuz. Bu süreci anlatır mısınız, dayanışma hangi ihtiyaçlardan yola çıkarak oluşturuldu? Diğer oluşumlardan neden ayrıldınız, nasıl bir araya geldiniz?

Damla Kırkalı: Depremi izleyen sıcak günlerde bir araya gelen Afet Koordinasyon Kurulu ilerleyen süreçte ister istemez biraz daha pasif bir döneme girmiş oldu. Çok taraflı olmasının getirdiği zorlukların da koordinasyonun zamanla atıl hâle gelmesinde payı var. Dahası sektörün kendi zorlukları ve meseleleri tüm bu dernek, sendika, meslek birliği ve bileşenlerinin iş yükünü yeterince artırıyor. Dolayısıyla, sürdürülebilirliği sağlamanın temel yolu bağımsız bir oluşumdan geçiyor. Sinema TV Afet Dayanışma olarak tam da bu bakış açısıyla bir araya geldik. Sektörün farklı alan ve disiplinlerinden gönüllülük esasına bağlı şekilde çalışmalar yapabileceğimiz bir oluşum olmak istedik. Bu hedeften hareketle yalnızca afet anında değil, öncesi ve sonrası süreçlerde de yapabileceklerin yol haritasını çıkarmak istedik. 

6 Şubat ve sonrasındaki süreç bizlere hem Afet Koordinasyon Kurulu’nun çalışmalarının hem de kamera arkası çalışanlarının ne kadar efektif olabildiğini göstermiş oldu. Ancak deprem süreci hep günü kurtarmanın peşinde olduğumuz bir dönemdi. Şimdi ayakları yere sağlam basan, ilkeleri ve metotları incelikle çalışılmış ve sürdürülebilirliği de öncelikleyen bir birlikteliğin mümkün olduğunu düşünüyoruz. 

Afet Koordinasyon Kurulu’nun değerli çalışmalarını ve o süreçten alınabilecek dersleri de kendimize rehber edinip yola çıktık ve birkaç aydır yaptığımız ön hazırlık çalışmalarının ardından, anlamlı olacağını düşünerek 6 Şubat’ta kamuoyuna kendimizi tanıtmak istedik. Sinema TV Afet Dayanışma olarak birlikteliğin, uzmanlığın ve tecrübenin böyle bir dayanışma için çok önemli olduğunun farkındayız. Bu nedenle, bağımsız yapımız olmakla birlikte, başta Sinema TV Sendikası olmak üzere Afet Koordinasyon Kurulu’nda yer alan tüm paydaşlarla her zaman dirsek temasında olmayı arzuluyoruz. Doğru ritimde ve kendinden emin adımlarla yol almak adına çekirdek kadroyu ufak tutma kararı almış olsak da, bu dayanışma ağını olabildiğince genişletmeyi, tüm meslektaşlarımızla herkesin birbirine bir kol mesafesinde olduğu güçlü bir yapı kurmayı hedefliyoruz.

Eğitimler düzenlemek ve sektör çalışanlarını kriz anlarında daha hızlı harekete geçirecek bir yapı oluşturmak istiyoruz.

Deprem bölgesinde başlattığınız çalışmaları uzun vadeli projelere dönüştürme fikriniz var mı? Afetlere hazırlık ve dayanıklılığı sürdürülebilir hâle getirmek için sizce neler yapılmalı? 

Gencer Yeşilyurt: Afetlere hazırlıklı olmak, eğitimler düzenlemek ve sektör çalışanlarını kriz anlarında daha hızlı harekete geçirecek bir yapı oluşturmak istiyoruz. Özellikle arama-kurtarma ekiplerine destek verebilecek teknik becerilere sahip profesyonellerin eğitim almasını sağlamak önemli hedeflerimiz arasında. Bizler, hem teknik ekipmanlarımızla hem de organizasyon becerilerimizle sahada aktif rol alabiliyoruz. Ama bunun yanı sıra, toplumda farkındalık yaratmak da önemli bir sorumluluğumuz.

Ersin Gök: Sürdürülebilirlikle ilgili sorunuz bizim ana amacımızı doğrudan özetliyor. Sinema TV Afet Dayanışma, tam da sektörel dayanışmayı güçlendirmek ve afet süreçlerine daha iyi hazırlanmak için kuruldu. Bunu da filmcilikten gelen koordinasyon tecrübesini kullanarak gerçekleştirmeyi hedefliyoruz.  

Afet sürecine yeterince dâhil olmadığını gözlemlediğiniz, benzeri felaketler için desteğine ihtiyaç duyulan meslek grupları var mı? 

Ersin Gök: Afete müdahale ilk aşamada teknik bir süreç olarak kabul edildiği için ağırlıklı olarak teknik ekipler sahada aktifti. Ancak sürecin ilerleyen aşamalarında gördük ki en büyük etkiyi sağlayanlar, koordinasyonu üstlenen ekiplerdi. Bu nedenle, özellikle reji ve prodüksiyon ekiplerinin varlığı, gelecekteki afetler için kritik bir öneme sahip. Biz de platform olarak bu alanda hazırlık yapıyoruz.

Sinema ve televizyon sektöründen başka hangi kurumlarla işbirliği yapıyorsunuz?

Damla Kırkalı: Birkaç aydır yürüttüğümüz ön hazırlık sürecinde öncelikli olarak kendimizi bilinçlendirmeyi ve eğitmeyi hedefledik. Bu doğrultuda afet alanında uzman farklı disiplinlerden birçok kişi ve kurumla görüşmeler yaparak hem deneyim aktarımı almış olduk hem de olası işbirliklerinin ilk tohumlarını attık. Ek olarak, Sinema TV Sendikası gibi sektör özelinde faaliyet gösteren STK’larla da dirsek temasındayız. İlerleyen süreçte bu diyalog alanlarını daha da genişletiyor olacağız.

Sinema TV Afet Dayanışma olarak, sinema sektörü çalışanları tarafından başlatılan Yuva projesi gibi başka dayanışma pratikleri geliştirdiniz mi? 

Ersin Gök: Yuva projesi, film sektörünün yalnızca ülkemiz için değil, küresel insani yardım alanında da önemli katkılarından biri oldu. Bunun yanı sıra birçok sivil toplum kuruluşu ile birlikte afet süreçlerinde sıra dışı aktörlerin rolü üzerine çalışmalar yürütüyoruz. Sürecin en başından itibaren özellikle yerel inisiyatiflerle çeşitli düzeylerde dayanışma kurduk ve işbirliği içinde hareket etmeye çalıştık.

Bütün sektör bileşenleri ile omuz omuza verirsek, her zaman en kötüsüne hazır olursak üstesinden gelemeyeceğimiz bir şey yok.

Hazır Yuva’dan söz açılmışken, İlker Bey siz hem koordinasyon tarafında hem de atölye çalışmalarında yer aldınız. Yuva deneyiminden biraz bahseder misiniz?

İlker Kızmaz (oyuncu): Arama kurtarma faaliyeti denince ilk olarak akla enkazda canlı aramak ve kurtarmak geliyor… Benim enkazda çalışırken de depremin üzerinden on gün geçtikten sonra da gördüğüm en temel şey insanların günlük ihtiyaçlarını temin edebilme arzusu oldu. Barınma, hijyenik bakım, beslenme ve iletişim insanların karşılamaya çalıştığı en temel ihtiyaçlar… Özellikle barınma sorunu aşıldığında geri kalan ihtiyaçlar dayanışma içinde kolaylıkla giderilebiliyor. 

6 Şubat sabahı üyesi olduğum Busar | Beşiktaş Arama ve Kurtarma Derneği ile birlikte Hatay’a doğru yola çıktık. Yaklaşık sekiz gün boyunca var gücümüzle çalıştık. Arama kurtarma konusunda yapabileceklerimiz azalmaya başlayınca geri dönüp İstanbul’da süregelen Yuva projesine dâhil oldum. Çok kısa sürede yüzden fazla konut üretmeyi başardık. Sosyal medya üzerinden yaptığımız duyuruların da etkisiyle sektörden yüzlerce arkadaşımız bize katıldı. Set çalışanı, sanat ekibi, görüntü yönetmeni, yönetmen, ışık ekibi ve oyuncu olan birçok arkadaşımla gece gündüz demeden günlerce yuva yaptık. Sektörden ismen bildiğim ama şahsen tanışmadığım birçok arkadaşımla sabahlara kadar birlikte çalışma ve onları tanıma fırsatım oldu. Set tecrübesi ile hızlı karar alma ve uygulamaya geçme hızımız beraber çalıştığımız başka sektörlerden arkadaşlarımızı hayrete düşürüyordu. Belki çalışırken fark edemediğimiz, her zaman daha hızlısını yapmamız gerekiyormuş gibi hissettiğimiz set travmalarımızın böyle bir afet hâlinde bizim süper gücümüze dönüştüğünü birebir yaşadım. Bütün sektör bileşenleri ile omuz omuza verirsek, her zaman en kötüsüne hazır olursak üstesinden gelemeyeceğimiz bir şey yok.

Fotoğraf: Yuva Projesi

Sektör bileşeni olmayan bağımsız inisiyatifler de bölgede etkin rol oynadı. Documentarist – İstanbul Belgesel Günleri ve Hangi İnsan Hakları Film Festivali ekibinden gönüllülerin Çizgi Çocuk Atölyesi ve Açık Atölye ile birlikte kurduğu Mavi Kuş Dayanışması bunlardan bir tanesi. Sinema TV Afet Dayanışma’nın bu gibi bağımsız inisiyatiflerle ilişkileri nasıl?

Ersin Gök: Deprem sürecinde sinema sektöründen birçok ekip, farklı disiplinlerde etkinlikler düzenledi. Ancak ne yazık ki ortak hareket etmek konusunda yeterince organize olamadık. Sinema TV Afet Dayanışması olarak, Başka Sinema’nın desteğiyle Hatay’da bir açık hava sineması kurarak dayanışma sürecine katkı sağladık.

Olası İstanbul depremi için tatbikatlar yaparak eksikliklerimizi belirlememiz, eğitimler almamız gerekiyor.

Aslında en başından beri farklı dayanışma pratikleri geliştirerek sahada yardım seferberliğine katıldınız. Depremden etkilenen sinema ve televizyon emekçilerine yönelik nasıl destekler geliştirdiniz?

Ersin Gök: Maalesef bu konuda kapsamlı bir haritalandırma yapılamadığı için sinema ve televizyon emekçileri özelinde etkili bir destek mekanizması oluşturamadık. Ancak, bu eksikliği gidermek için gelecek projelerimiz arasında bir dayanışma ağı kurmayı hedefliyoruz.

Peki dayanışmaya nasıl destek olunabilir?

Gencer Yeşilyurt: Gönüllü olarak sahada yer almak, ekipman desteği sağlamak, bağış yapmak ya da bilgi paylaşımı yapmak dayanışmamıza destek olmanın en temel yolları. Afet hazırlık eğitimlerine katılarak, kriz anlarında nasıl hareket edilmesi gerektiğini öğrenmeyi de çok kıymetli buluyoruz.

Depremden etkilenen illerde yaşam hâlen normale dönmüş değil. Bugün alandaki gözlemleriniz neler?

Ersin Gök: Bölgeyi düzenli olarak ziyaret ediyoruz, en son 1 Şubat’ta sahadaydık. İlk zamanlara kıyasla daha iyi bir noktaya gelinmiş olsa da hâlâ ciddi zorluklar yaşanıyor. Örneğin, Hatay’da hâlâ sağlıklı bir toplu ulaşım sistemi yok ve yüzbinlerce insan konteynerlerde yaşamaya devam ediyor. Gıda ihtiyacı büyük ölçüde karşılanmış olsa da insan onuruna yakışır bir yaşam standardı için uzun bir yol kat edilmesi gerekiyor. 

Son olarak sizce sektör olası bir başka afete hazırlıklı mı? 

Ersin Gök: Maraş depremine kıyasla daha hazırlıklı olduğumuzu söyleyebiliriz. Ancak İstanbul’da olası bir deprem için aynı şeyi söylemek zor. Çünkü sektörün büyük bir kısmı İstanbul’da bulunuyor ve böyle bir durumda hızlı bir şekilde organize olmak oldukça güç olacak. Bu nedenle, tatbikatlar yaparak eksikliklerimizi belirlemeyi ve eğitimler almalı gerekli buluyoruz.

Fotoğraf: Erhan Arık

Gönüllüler: Sinemacıların deneyim ve birlikteliğinden tüm toplum faydalanmalı

Farklı meslek gruplarıyla –yardım kuruluşları ya da sinema sektöründen ekiplerle– kurduğunuz ilişkide, kendi uzmanlığınızı nasıl bir ortak dil yaratmak için kullandınız, nasıl organize oldunuz? Bu süreçte iş birliğini zorlaştıran veya kolaylaştıran dinamikler nelerdi?

Buğra Çelik (girişimci): Uluslararası bir insani yardım kuruluşuyla birlikte Hatay’a ilk depremden 24 saat sonra ulaştım. Sinema sektörüyle ilk temasım, henüz yoldayken başladı. Ulusal kanaldaki bir dizinin Aksaray’daki setinin deprem sebebiyle durdurulup tüm karavanların deprem bölgesine gönderileceği bilgisini aldım. Mustafa Kemal Üniversitesi Hastanesi’ndeki faaliyetlerimiz, o setten gelen dört kulis karavanı, bir adet sessiz jeneratör aracı ve dört kabinlik mobil tuvalet sayesinde başladı. Şehirdeki ihtiyaçlar doğrultusunda set ışıkları ve mobil yemekhaneler gibi kaynakların doğru yerlere ulaştırılmasının koordinasyonuyla süreç devam etti.

Deprem bölgesine gelen sinema sektörü çalışanlarını yönlendiren koordinasyon ekipleri oluşturuldu. Setlerde de koordinasyonu sağlayan kişiler oldukları için kriz ortamının gerektirdiği net ve hızlı iletişim konusunda çok iyi uyum sağladık. Set ortamının dinamikleri sayesinde, sektör çalışanları deprem bölgesine hızlı adapte oldu. Setlerde kendi ihtiyaçlarını karşılamaya alışık olan ekipler, arama kurtarma faaliyetlerindeki uzmanların çay, kahve, şarj gibi birçok ihtiyacını karşılar hâle geldi. Farklı bölgelerde görev alan sinema sektörü çalışanları arasında güçlü bir iletişim ağı kuruldu. Kaynakların koordinasyonu için teyitli bilgi almanın kritik olduğu bu dönemde, doğru bilgiye ulaşımın kısıtlılığı nedeniyle, afetle ilgisi olmayan kişi ve grupların koordinasyonu için sosyal medya dışında teyitli bilgi iletebilecek çok az aktör vardı. Sinema sektörü bileşenleri, sektör içindeki hayırseverlerin fonlamasıyla, ihtiyaç devam ettiği sürece bölgede kalmayı başardı. Arama kurtarma faaliyetlerinin son gününe ve sahada faaliyet gösteren insani yardım çalışanlarının konaklayacağı ve çalışacağı konteynerler gelene kadar desteklerini sürdürdüler.

Ancak sivil toplumun, ulaşılması gereken çıtayı koşullardan bağımsız olarak farklı disiplinlerden insanları sürece dâhil ederek başaran sinema sektöründen öğreneceği çok şey var.

Gerek ekonomik gerek erişim olarak küresel ölçeğe ulaşmış sinema sektörünün çözüm odaklı yapısı, baskı ve stres altında iş yapabilme kabiliyeti, hiçbir altyapının olmadığı bir yerde günlerce set işletebilme becerisi, afetin özellikle ‘altın saatlerinde’ ve sonraki evrelerde çok kritik rol oynadı. İş birliğini zorlaştıran en önemli nokta ise afetin en sert anlarında kendini sahada bulan sektör emekçilerinin, mesleki deneyimleriyle katkı sunsalar da, afet ile ilgili doğrudan bir eğitimlerinin olmamasıydı. Özellikle afet psikolojisi ve travma bilinci eğitiminin eksikliği, genel olarak tüm gönüllüler arasında gözlemlenen bir sorundu. Planlama ve raporlama odaklı sivil toplum ‘sektörü’ ile hızlı, aksiyon odaklı sinema sektörü arasında çalışma kültüründeki farklılıklar sebebiyle bir uyum süreci gerekti. Ancak sivil toplumun, ulaşılması gereken çıtayı koşullardan bağımsız olarak farklı disiplinlerden insanları sürece dâhil ederek başaran sinema sektöründen öğreneceği çok şey var.

Fotoğraf: Sinema TV Sendikası

Deprem sonrası destek çalışmalarında yer alan gönüllülük mekanizmalarının iyileştirilmesi için hangi alanlarda daha fazla kaynak veya bilgi birikimi sağlanmalı? Gelecekte bu tür krizlere daha hızlı ve etkin bir şekilde müdahale edebilmek adına gönüllülere yönelik nasıl bir hazırlık süreci önerirsiniz?

Sema Çiçeki (psikolog): Son dönemde yaşadığımız afetler, yalnızca kaynak geliştirmek ya da depo oluşturmak gibi hazırlıkların yetersiz kaldığını bizlere göstermiştir. Çünkü bir afetin boyutunu, etkisini veya tahribatını önceden tam anlamıyla öngörmek pek mümkün olmuyor ve her afet kendi yaşandığı alanda zorlukları ve yaratıcı çözümleri doğuruyor. Bu nedenle, acil durumlarda nasıl hareket etmemiz gerektiğini, neler yapmamamız gerektiğini bilmek ve gönüllülük faaliyetlerinde yer alacak bireyler için kapsamlı, işlevsel eğitimlerin verilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu eğitimler; çadır kurmak, ip bağlamak, çukur kazmak, ateş yakmak, su ısıtmak gibi temel hayatta kalma becerilerinin yanı sıra, yaşanan travmatik olaylar karşısında travma bilinçli hareket etmenin, Psikolojik İlkyardım prensiplerinin uygulanmasının ve kendimize ya da başkalarına zarar vermeden nasıl destek olabileceğimizi de kapsamaktadır. Özellikle ciddi kayıp ve şok tepkileri veren bireylerle iletişimde bulunurken, bu konularda donanımlı bir gönüllü ekibinin varlığı müdahale süreçlerini çok daha etkili kılacaktır.

6 Şubat depremlerinde, yardım niyetiyle sahaya gelen ancak daha önce hiçbir afette bulunmamış birçok gönüllü, destek olmaktan ziyade destek almaya ihtiyaç duymak zorunda kaldı. Bu durum, gönüllülerin sadece iyi niyetle değil, bilgi ve deneyimle hareket etmesinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Sonrasında ise pek çok sektör, afetlere hazırlık ve müdahale konusunda eğitimler ve uygulamalar geliştirme yönünde ciddi bir adım attı. Ancak burada en önemli noktalardan biri, alınacak eğitimlerin sahada aktif görev almış, hatta hem afeti yaşamış hem de gönüllü faaliyetlerde bulunmuş insanların deneyimlerine dayanması. Çünkü kültüre, insana ve ihtiyaçlara uygun olmayan çözümler, ne yazık ki faydadan çok sorun yaratabiliyor ve bazen iyi niyetlerle gelen çözüm kaynakları saha şartlarında içinden çıkılmaz bir soruna dönüşebiliyor. Bunun için kısaca birkaç örnek ekleyecek olursam, tuvalet ve duş ihtiyacı için gelen yüzlerce kabinin nereye ve nasıl kurulacağı bilinmeden geldikten sonra mahalle aralarında bırakılması ve insanların kendi çabaları ile taktıktan sonra yağan ilk yağmurla birlikte tüm kanalizasyonun dışarı taşması. Bunun sebebi hiçbir kabinin kanalizasyon giderine bağlanmadan kurulmasıydı. Bu çözümün beraberinde getirdiği daha büyük sorun ise açıklamaya ihtiyaç duymamaktadır. Bir diğer çözüm yöntemi ise hızlıca yapılabilmesi için alınan hazır çorbalar. Bu çorbaların içindeki yüksek tuz miktarı ne yazık ki tansiyon hastası olan insanlar için bir besin kaynağından ziyade daha büyük bir sorun olarak dönüşmüştür. Zaten kıt olarak bulunan kaynaklarda tansiyon ilacı bulmak ayrıca zordur ve son olarak takibi olmadan insanlar üşümesin diye gönderilen yüzlerce elektrikli ısıtıcı. Zaten ziyadesiyle tahribe uğramış bir elektrik altyapısında aynı anda açılan bir sürü ısıtıcı hem elektrik hatlarının daha çok zarar görmesine hem de plastik konteyner, çadır ya da bez yapıların içinde yaşayan insanların zor şartlarla kurdukları yaşam alanlarının yanmasına ve yaralanmalarına sebep olmuştur. -gibi aslında iyi niyetle bir ihtiyaca çözüm olmak istenirken ortaya çıkan daha farklı sorunları görebiliriz.

Belki de bir sonraki afete hazırlanırken, sinema sektöründeki bu teknik altyapı ve bilgi birikimi topluma aktarılabilir ve geliştirilebilir.

Afet ve kriz durumları, sahip olduğumuz tüm maddi ve manevi kaynakları yok ettiğinde bizi daha yaratıcı çözümler üretmeye yönlendiriyor. Bu noktada, film ve sinema sektöründeki kaynak ve etki alanının afetlere nasıl uyarlanabileceğini düşündüğümüzde aslında 6 Şubat depremlerinde, sessiz jeneratörler, ışık sistemleri ve set karavanları, enkaz arama kurtarma ve barınma gibi kritik ihtiyaçlar için çözüm kaynağı olduğunu öğrendik. Belki de bir sonraki afete hazırlanırken, sinema sektöründeki bu teknik altyapı ve bilgi birikimi topluma aktarılabilir ve geliştirilebilir. Set ekipmanlarının bir kısmı, afetlerde kullanılmak üzere korunaklı alanlarda saklanabilir. Bunun yanı sıra, drone, telsiz ve ses sistemleri gibi ekipmanlar, afetin ilk saatlerinde insanlara ulaşmak ve doğru bilgi aktarmak için hayati öneme sahip olabilir. Dikkat çekme adına belki de bu konuda kısa film ya da belgesel tarzı içerikler oluşturulabilir. İnsanların bu gibi ekipmanları nasıl kullanabilecekleri ile ilgili temel bilgi veren içerikler oluşturup toplum ile paylaşılabilir.  

Dayanışma oldukça umut hep var!

Selen Dehmen (doktor): Deprem sonrasında, hastanede hepimiz alanda çalışmak için gönüllü olduğumuzu bildirdik. Başhekimlikten sahaya sırayla gönderileceğimiz bilgisini aldık. 14 gün sonra kalabalık bir ekip olarak Hatay’a gittik. Yıllar önce indiğim havaalanını, geçtiğim yolları içim kan ağlayarak izledim. Hatay Eğitim Araştırma Hastanesi’nin bahçesine vardığımızda hepimiz ağlamaklı gözlerle çevremize bakınıyorduk. Sinemacılarla alanda tanıştık ve tüm güler yüzlü hâlleriyle bizi desteklediler, karnımızı doyurdular. Üstelik sadece bizi de değil, o kalabalıkta herkese yetmeye çalışan, çok becerikli, çok samimi, yorulmak bilmeyen bir ekip vardı. Öğrendik ki deprem öncesi film ve dizi setlerinde yemek yapıyorlarmış. Depremden hemen sonra işi gücü bırakıp tüm ihtiyaçları yüklenip karavanlarıyla kalkıp gelmişler. Dayanışma oldukça umut hep var!