Şu An Okunan
Türk Film Arşivi Emin Ellerde mi?

Türk Film Arşivi Emin Ellerde mi?

Yazı: Ali Ercivan

Mimar Sinan Üniversitesi Prof. Sami Şekeroğlu Sinema-TV Merkezi, Akademik takvimin başlamasına günler kala alevlenen bir atama kriziyle sektörün gündemine geldi. Bunun salt okul içi bir mesele olduğunu, herkesi ilgilendirmediğini düşünenler varsa, mevzunun asıl odağının, merkez bünyesindeki Türk Film Arşivi’nin akıbeti olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Uluslararası bir kuruluş olan FIAF (Uluslararası Film Arşivleri Federasyonu) bünyesindeki arşiv, sinema tarihimizin tek kapsamlı arşivi. Geçtiğimiz senelerde Mustafa Kemal Atatürk’ün ilk kez restore edilip yayınlanan görüntüleriyle de gündeme geldiği üzere, salt sinemanın ötesinde bir tarihi kaynak olarak da kıymetli. Ama tabii sinemamızın çoğu filmi kimi bizzat yapımcıları tarafından emanet edilmiş negatif kopyalarıyla burada muhafaza edilir. Sadece Lütfi Akad, Metin Erksan, Yılmaz Güney gibilerinden bahsetmiyoruz. Mesela 12 Eylül rejiminin yakmak istediği Yorgun Savaşçı’nın (1979) korunmasından bahsediyoruz. Mesela Alp Zeki Heper gibi gerçeküstü sinema alanında ülkemizin bilinen ilk filmlerini gerçekleştirmiş bir yönetmenden bahsediyoruz. Heper filmlerini vasiyetiyle belirlediği koşullar dahilinde bu arşive, Sami Şekeroğlu’na bırakmış. Örnekler çoğaltılabilir ama halihazırda karşı karşıya olduğumuz konu şu: Sinema-TV Merkezi, peliküllerini elinde bulundurduğu tüm filmlerin günlük bakımını gerçekleştirir. Ve kiminin ömrü yüz yıla yaklaşan bu filmlerin yaşatılabilmesi, FIAF’ın katı prosedürlerine göre sürdürülen bakımın aksamamasına bağlıdır. Kaybolan, tahrip olan filmleri yerlerine geri koymak mümkün değil.

Peki, Ekim başında Sinema-TV Merkezi’nde ne yaşandı? Sinema-TV Merkezi’nin müdürü Prof. Asiye Korkmaz’ın yeniden ataması yedi aydır gerçekleştirilmemişti. 4 Ekim Cuma tarihinde, akademik yılın açılışına üç gün kala, dokuz aydır görev başında MSGSÜ Rektörü Prof. Dr. Handan İnci Elçi, okula beklenmedik bir ziyaret yaptı. Gelir gelmez de hızla Prof. Sami Şekeroğlu’nun odasına gitti. Şekeroğlu daha ne olduğunu anlayamadan, Elçi’nin şoförü, rektörün kameraya poz verdiği bir fotoğraflarını çekti. Bu kare, daha sonra yaşanacaklara Sami Bey’in de rızası olduğu algısını yaratmak için kullanılacaktı.

Daha sonra ne oldu? Rektör, Prof. Asiye Korkmaz yerine merkezin yeni müdürü olarak kendisini atadığını deklare etti. Tüm anahtarları teslim aldı. Arşivin bakımından sorumlu olan memurlar, rektörlüğe, yani Fındıklı’daki ana binaya çağrıldı. Prof. Asiye Korkmaz hakkında, kendisinin dahi haberdar olmadığı birtakım suçlamalar sebebiyle soruşturma açılacağı duyuruldu. Bu suçlamaların mahiyeti veya gerçekten varolup olmadıkları hâlâ bilinmiyor. Çünkü rektörün kendi hesabından attığı bir tweet haricinde hiçbir resmi bildirim yapılmadı. Gelişmelerin yarattığı şüphe, eski ve yeni öğrencilerin tepkisine sebep oldu, böylece sosyal medyaya da yansıyan bir tepki büyümeye başladı.

Pazartesi sabahı, akademik yılın açılış töreni ertesinde, Bölüm Başkanı1 Prof. Alev İdrisoğlu’nun da aralarında bulunduğu öğretim kadrosu, rektörle bir toplantıda bir araya geldiler. Ancak rektörün geri adım atmaması neticesinde merkezin yönetim kurulundaki görevlerinden istifa ettiler.

Takip eden günlerde, merkezin memurları da Fındıklı’da tutuldukları için, arşiv günlerce sahipsiz bırakıldı. Bakımın aksatıldığı tek bir günün bile arşivdeki filmler üzerinde dönüşü olmayan zararlar bırakabileceği bir sistemden bahsediyoruz. Memurlar, Balmumcu’daki binaya altı gün sonra gönderildi. Arşivdeki nem cihazlarında biriken su ancak o gün boşaltıldı. Bakım prosedürü sadece bu işlemden ibaret değil fakat sürecin doğru yürütülüp yürütülmediğine dair eski ve yeni öğrencilerin sosyal medyada yönelttiği sorular hep cevapsız kaldı.

Bu konudaki endişe neden mi? Merkezin müdürlüğü görevini devralan ama binaya memurları günler sonra gönderen -ki yanlarına bir de çilingir katılmış olmasından buradaki öncelikli amacın tüm kilitleri değiştirmek olduğu anlaşılıyor- rektörün, burada filmlerin günlük bakım ve muhafazasının yürütüldüğünden o ana dek haberinin dahi olmadığına ilişkin beyanı var. Anadolu Ajansı’na verdiği röportajdaki bu açıklamaları, akla ister istemez liyakat sorusunu getiriyor. Ülkenin sinema hafızasını muhafaza etmek noktasında, rektörün ilkeli ve sorumlu davranacağına güvenebilir miyiz? Merkezin işlevlerinden, yükümlülüklerinden habersiz bir yöneticinin idaresinde, Türk Film Arşivi’nin kaderi gerçekten emin ellerde mi?

Peki, işleyen bir sistem neden sekteye uğratıldı? Prof. Sami Şekeroğlu Sinema-TV Merkezi ve Bölümü’ne dair yıllardır eleştiriler yöneltilir. “Tek adam” zihniyetiyle yönetildiği, dışarıya kapalılığı, dayatmacı anlayışı farklı çevrelerde dile getirilir. Eski bir öğrencisi olarak, bu eleştirilerin tamamen yersiz olduğunu söyleyemem. Bir reform gerekliliği ayrıca tartışılabilir elbette. Fakat rektörün giriştiği müdahale, bölümün eğitimine yönelik değil. Arşivin bakımı içinse liyakat sahibi bir idare şart. Maalesef mevcut durum bu güveni vermiyor. Vermekle de ilgilenmiyor.

Arşive ulaşmanın zorluğu da çokça dile getirilir. Neden arşivin tüm içeriği dışarıya açık değildir mesela? Handan İnci Elçi bu konudaki sıkıntıları gidereceğini söylüyor. Fakat belli ki FIAF’ın yönetmeliği gereği bu gibi arşivlerin dışarıya tam olarak açılamayacağını, tam bir döküm veremeyeceğini de henüz bilmiyor.

Rektörün, merkez binasının deprem riski taşıdığı yönündeki açıklamaları ise bambaşka soru işaretleri doğurmakta. 1999 depreminde zarar görmemiş ve sonrasında yapılan denetlemelerle bir savaş sığınağı kadar sağlam olduğu tescilli bina için böyle bir risk söz konusu değil. Barındırdığı arşivi güvende tutacak şekilde tasarlanmış bir yapıdan bahsediyoruz. Neden böyle bir güvensizlik yaratılmaya çalışılıyor? Yakın zamanda Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin Nişantaşı’ndaki binadan taşınması olayından da aşina olduğumuz üzere, bir rant hesabı olabilir mi ortada?

Kimi hassas durumdaki filmlerin yerlerinden kımıldatılması bile son derece riskli. Hepsi böyle bir taşınmaya dayanmayabilir. Arşivde yürütülen bakım çalışmalarından bile yeni haberdar olmuş bir zihniyetin böyle bir harekete kalkışmasına sektörün tepki göstermesi gerek. Rektörün bu hamlelerinin ardındaki amacı henüz bilmiyoruz. Ve gelişmeleri kaygıyla izliyoruz.

Not:

1 Sinema-TV Bölümü, eğitim kurumunu; Sinema-TV Merkezi ise Türk Film Arşivi ve Dijital Restorasyon Merkezi’ni kapsıyor.