Şu An Okunan
Sahraa Karimi: Kendi Hikâyenizi Kendiniz Yazın

Sahraa Karimi: Kendi Hikâyenizi Kendiniz Yazın

Taliban’ın kontrolü ele geçirmesinin ardından ülkeden çıkmayı başaran yönetmen Sahraa Karimi, son filmi Havva, Meryem, Ayşe’nin 11. Suç ve Ceza Film Festivali kapsamındaki gösterimi için İstanbul’daydı. 30 Kasım günü Afganistan’da Kadın ve Direniş başlıklı söyleşiye konuk olan Karimi, Afganistan medyasını eleştirdi; kendi sinemasında farklı bir Afganistan imajı çizerek ülkeye yönelik bakışı değiştirmeye çalıştığını vurguladı.

11. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali kapsamında son filmi Havva, Meryem, Ayşe’nin (Hava, Maryam, Ayesha, 2019) gösterimi için İstanbul’a gelen Afgan yönetmen Sahraa Karimi, Sinematek/SinemaEvi’nin ev sahipliğinde yapılan Afganistan’da Kadın ve Direniş başlıklı söyleşiye konuk oldu. Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Kerem Gülay’ın modaretörlüğünü yaptığı söyleşide Sahra Karimi, 15 Ağustos 2021 tarihinde Taliban örgütünün Kabil’i ele geçirmesinden önceki süreci ve sonraki beş ayı değerlendirdi. Afganistan’ın bu noktaya gelmesinde rol oynayan etkenler hakkında fikirlerini paylaşan Karimi, Kabil’den kaçış sürecini konu alacak filmi hakkında da açıklamalarda bulundu.

Söyleşi, 13 Kasım 2021’de seyircilere kapısını açan Kadıköy Belediyesi Sinematek/Sinema Evi’nin Onat Kutlar Sinema Salonu’nda gerçekleştirildi.

Sahraa Karimi: “Eğer kendi hikâyenizi kendiniz yazmazsanız, başkaları sizin yerinize yazar”

11. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’ne gelen Sahraa Karimi festivalin bu senesinin geçen senelere göre çok daha farklı geçtiğini dile getirdi. 2019 yılında aynı festivalde jüri üyesi olarak bulunduğunu ve Afganistan sinemasını temsil ettiğini belirten Karimi; “2019 yılında festivale gelirken, hayalleri, umutları olan heyecanlı ve hevesli bir noktadaydım. Bu sene ise ortalıktan kaybolmak zorunda kaldım. Evimi, işimi, ülkemi, hayallerimi kaybettim ve elimde bir tek hikâyelerim ve filmlerim kaldı,” diyerek yaşadığı zor süreci bizlerle paylaştı.  15 Ağustos’tan sonra eğitimli birçok insanın Afganistan’dan kaçtını belirten Karimi, özellikle kendi jenerasyonunun ve gençlerin hayallerinin paramparça olduğuna vurgu yaptı. 

Bu sürecin sorumlularının hangi açıdan bakıldığına göre çok değişkenlik gösterdiğini belirten Karimi, Afgan perspektifinden bakılırsa ülkesinin siyasetçilerinin, ABD – Taliban Barış Mutabakatının ve tüm dünyanın suçlu olabileceğini fakat daha dürüst bir noktadan olaylara bakıldığında, herkesin bu düşüşte payı olduğuna dikkat çekti.  Sahip oldukları hakların ve özgürlüklerin değerini bilmediklerini söyleyen Karimi “Bu değerlere sahip çıkıp tüm dünyayla paylaşamadık” diyerek Afgan basınının Afganistan’ı dünyaya çok yanlış tanıttığına dikkat çekti. 

“Biz de olmazsak Afganistan ne yapar?”

Afgan basınının, Afganistan halkının sanat, bilim ve daha birçok konudaki başarılarından bahsetmek yerine Taliban’ın eylemlerini ön plana alan haberler yaparak yok oluşu ve sefaleti körüklediğini dile getirdi. Aynı coğrafyadaki birçok Müslüman ülkeye göre çok daha özgür bir sosyal hayata sahip olduklarını söyleyen Karimi, ifade özgürlüklerinin olduğunu fakat medyanın bu özgürlüğü kullanmak yerine Taliban propagandası yapmayı tercih ettiğini, sabahtan akşama kadar bombalama haberlerini göstererek hem Taliban’a güven aşıladıklarını hem de bu durumu normalleştirdiklerini vurguladı.

Karimi tüm bu yaşananlardan çıkardığı kişisel sonucu şöyle ifade etti: “Biz kendi ülkemizi ve kendi hikâyemizi doğru anlatamadık. Manipülatörler başka hikâyeler anlattılar ve ülkemizi yok ettiler.”

Batı ülkelerindeki başarılı üniversitelerde eğitim almış, tehlikede oldukları için isimlerini paylaşmayacağı birçok başarılı Afgan vatandaşının kalıp ülkesine destek olmayı seçtiklerini söyleyen Karimi, “Biz de olmazsak Afganistan ne yapar?” diyerek tüm eğitimli halkı Afganistan’a desteğe çağardı.

Karimi, 11. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nde Afgan kadınlar ve sinemacıları adına Onur Ödülü’ne layık görüldü.

“Sizi rahatsız eden hiçbir şeye sessiz kalmayın!”

Türkiye’yle Afganistan kıyaslaması yapan Karimi, kendi tecrübelerinden yola çıkarak, alınan siyasi kararlar bana dokunmaz diyerek sorunlara kayıtsız kalınmaması ve bir şekilde tepkilerin ortaya konulması gerektiğini vurguladı. “Bugün sizin onurunuza dokunan bir karar alınıyorsa bir gün bütün ülkenin onuruna dokunan kararlar alınır. Sizi rahatsız eden hiçbir karara sessiz kalmayın taviz vermeyin,” diyerek kendi jenerasyonunun çok sessiz kaldığına ve çok taviz verdiğine dikkat çekti.

Afganistan’daki etnik ayrışmalara da dikkat çeken Karimi, Kabil’in düşüşünden sonra kaçabilen insanların geçen beş ayda güvenilir yerlere yerleştiğini ve şimdi yerleştikleri yerlerden sosyal medyada birbirlerine saldırmaya başladıklarını söyledi. Karimi’ye göre, insanların birbirlerini etnik kökenlerinden dolayı suçlamaya başlaması, Afganistan’ın sağlıklı bir ulus bilinci inşa edemediğinin göstergesi. Taliban’a karşı direnen Afganistan’ın kuzeyindeki Pençşirlilerin Afgan halkı tarafından yalnız bırakılmasını da bu sebebe bağlayan Karimi, bu bakış açısının çok yanlış olduğunu dile getirdi.

“Şimdi konuşma zamanı!”

Halkının balık hafızalı olduğuna dikkat çeken Karimi, geçmişi çabuk unuttuklarını dile getirdi. Daha yeni ülkelerini yok eden bir terör örgütünün bir anda tüm haberlerini merkezinde oluşunu çok tehlikeli bulan Karimi bu konuda şu ifadeleri sarf etti: “Ben Taliban karşıtıyım ve yapayalnız kaldığımı hissediyorum. Bazı platformlarda bu durumla ilgili eleştirilerimi dile getirdiğimde birçok Afgan entelektüel beni ünlü olmaya çalışmakla suçluyor.”

Taliban haberlerini ez az bir sene daha canlı tutmak ve bu rejime dikkat çekmek zorunda olduklarını söyleyen Karimi, “Şu an tam da konuşma zamanı, gücümüz yettiği kadar Taliban’a karşı mücadelemizi sürdürmeliyiz,” diyerek herkesi Taliban’a karşı sesini yükseltmeye çağırdı.

Karimi’nin dünya prömiyerini 76. Venedik Film Festivali’nde yapan ilk uzun metrajlı filmi Havva, Meryem, Ayşe‘de Kabil’de yaşayan farklı kesimlerden üç kadının kesişen öykülerini anlatıyor. 

Karimi, tüm bunlara rağmen hayatta her zaman iyimser olmayı seçtiğini söylese de eğer Taliban tanınırsa işlerin hiç iyiye gitmeyeceğini açıkça dile getirdi. Afganistan için tek çıkışı, ABD’nin Taliban’ı tanımaması ve bu süreçte ülkesini terk eden eğitimli kesimin Afganistan’a dönmesi olarak gören Karimi, bu durumu pek olası görmüyor. Afganistan’da geriye kalan halkın karınlarını doyurdukları sürece içine bulundukları duruma itiraz edeceklerini düşünmediğini dile getirdi.


Karimi söyleşinin son bölümünde katılımcıların sorularını da yanıtlandırdı:

Taliban yönetimi muhaliflere görüşme çağrısında bulundukları söyleniyor. Sizce bu çağrının sebebi nedir?

Aslında bu, muhalif bir çağrı değil. Taliban o kadar cahil ki hükümeti yönetmeyi bırakın bilgisayar açmayı bile bilmiyorlar. Devleti nasıl idare edeceklerini bilmedikleri için işleyişi sağlamak amacıyla sadece eğitimli erkekleri çağırdılar. Benim başkanı olduğum Afgan Film Örgütü’nü de yönetmesi için herhangi bir erkeğin yeterli olacağını düşünüyorlar. Çünkü film çekmenin sadece kameranın düğmesine basmaktan ibaret olduğunu sanıyorlar.

Taliban, başkanı olduğum Afgan Film Örgütü’nü yönetmesi için herhangi bir erkeğin yeterli olacağını düşünüyor. Çünkü film çekmenin sadece kameranın düğmesine basmaktan ibaret olduğunu sanıyorlar.

Afganistan’dan kaçış hikâyenizi film yapacakmışsınız. Türkiye de bu filmde yer bulacak mı?

Tabii ki. Şu anda ben ve ailem hayattaysa, bunu arkadaşım Bengi’ye (Suç ve Ceza Film Festivali’nin direktörü Bengi Semerci) ve Kabil’den kalkan son THY uçağına borçluyum. Bengi benim için mücadele ederken Afgan büyükelçisi hayretler için bu etkili insanları nereden tanıdığımı sorgulamıştı. Bu hem sinemacı olmanın bir güzelliğiydi hem de Bengi gibi duyarlı insanların hayatta eyleme geçerek fark yaratmasının bir sonucuydu. Evet tabii ki tüm bu yaşadıklarımın filmime yansımaları olacaktır.

Kabil’in düşüşünden sonra Havva, Meryem, Ayşe filmime talep bir anda talep arttı. Çünkü “Afganistan’da çekilmiş son film” olarak görüldü.

Taliban propagandası nasıl son bulur?

Benim filmimde savaş yok. Havva, Meryem, Ayşe’de üç kadının hikâyesini anlatıyorum ve başvurduğum birçok festival filmimin Afganistan’ı yansıttığına inanmadı. Filmimi gerçekçi bulmadılar. Kabil’in düşüşünden sonraysa filmime bir anda talep arttı. Çünkü “Afganistan’da çekilmiş son film” olarak görüldü. Kabil’den kaçışımı konu alacağım son filmimde 15 Ağustos 2021’den önce de Kabil’de bir hayatın olduğunu anlatacağım. İnsanlar filmimi izlediklerinde “Burada yaşam varmış biz neden mahvettik” diyecekler.

Tüm bunlar medyanın içeriğinin değişmesi için benim elimden gelenler. Mesela Türk dizilerini tüm dünyaya satılması, dizilerin kalitesinden bağımsız olarak Türkiye’de bir yaşam olduğunu ve bu yaşamın içeriğini tüm dünyaya gösterebiliyor. Fakat Afganistan dünyada, dinden ve Taliban’dan ibaret olarak yorumlanıyor. Bu bakışın değişmesi gerekiyor. Ben bunu kendi filmlerimde Afganistan’ı anlatarak yapacağım.