Danıştay 10. Dairesi daha önce hakkında yürütmenin durdurulması kararı verdiği Emniyet Genel Müdürlüğü genelgesini iptal etti. Eylemler sırasında polislerin görüntülerini ya da seslerini kaydeden kişilerin engellenmesi ve haklarında adli işlem yapılmasının gerektiğini belirten genelgede, yurttaşların ses ve görüntü kaydı almasının polisin görevini yapmasını engellediği öne sürülüyordu. Kamuoyunda ‘ses ve görüntü yasağı’ olarak nitelenen genelge anayasaya aykırı olduğu ve haberleşme özgürlüğünü hukuksuzca engellediği için tepki çekmişti.
2021/19 sayılı ‘Ses ve Görüntü Kaydı Alınması’ konulu genelge Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş’ın imzasıyla yayınlandı. Polis şiddetini görüntülemeyi engellemeyi hedefleyen genelgede kolluk görevlilerinin uyguladığı hak ihlallerinin kaydını ve paylaşımını kolaylaştıran akıllı telefon ve sosyal medya gibi teknolojiler “özel hayatın gizliliğinin ihlalini” artıran araçlar olarak niteleniyordu. Yurttaş ve gazetecileri hedef alarak basın ve ifade özgürlüğüne müdahale eden genelgeye karşı Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) başta olmak üzere DİSK Basın İş, Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD), Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin (MLSA) yanı sıra siyasi muhalefet kanadından Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve çok sayıda baro ile sivil toplum kuruluşu yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle Danıştay’a dava açmıştı. Genelgeye karşı gazeteci, aktivist ve belgesel fotoğrafçılardan oluşan iki yüzü aşkın ismin imzasıyla yayınlanan ‘Buradayız ve Kayıttayız’ adlı ortak bildiride ise genelgenin dayanağı olan ‘kişisel verilerin korunması ilkesi’nin “kamusal alanda kamu gücünü kullanma yetkisi olan kolluk kuvvetleri için uygulanabilir” olmadığına dikkat çekilmiş, genelgenin “olası bir polis şiddetinin örtbas edilmesine” yol açabileceği ve “hatta böyle bir şiddetin teşvik edilmesine neden olabileceğinin” altı çizilmişti. Danıştay 10. Dairesi 15 Eylül 2021 tarihinde genelgenin yürütmesini oy birliğiyle durdurmuştu.
Son olarak Danıştay 10. Dairesi, Diyarbakır Barosu Başkanlığı’nın açtığı davada genelgenin iptaline karar verdi. Baronun internet sayfasından paylaştığı kararda, genelgenin temel hak ve hürriyetler içerisinde bulunan haberleşme hürriyeti ile basın hürriyetine yönelik sınırlamalar getirdiğine yönelik tespitler yer aldı. Kararda genelgenin anayasanın 7 ve 13. maddelerine aykırı bulunduğu gerekçesiyle iptal edildiği belirtiliyor. Genelgenin, kendisini kanun koyucunun yerine koyarak ancak yasayla yapılabilecek kısıtlamaları gerçekleştirmeye girişen bir aracı olduğu, bu yönüyle de hukuk devletinin temel niteliklerini hiçe saydığı vurgulanıyor.
Genelgenin yayınlanmasının ardından polislerin eylemlerde çekim yapan kişilere yönelik gözaltı tehditleri artarken belgesel sinemacı ya da televizyon muhabirlerinin çekimlerine şiddet yoluyla engel olunması gibi hak ihlalleri daha da sık yaşanmaya başlandı. Genelgenin yürütmesi durdurulsa da üstü örtülü biçimde uygulanmaya devam ettiğine işaret eden pek çok vaka yaşandı. Örneğin belgesel sinemacı ve akademisyen Sibel Tekin, gün aydınlanmadan işe gidenleri konu alan belgeseli için yaptığı çekimler sırasında kamerasının kadrajına infaz memurlarının servis aracı girmesi üzerine “örgüt talimatıyla keşif yapmak” suçlamasıyla yargılandığı davada 44 gün tutuklu olarak hapis yattı. İddianame savcısının “karanlığın karanlıkta çekilmiş görüntülerle anlatılmasının” profesyonel olmadığı yönündeki kanaatinin suça delil sayıldığı, meslek pratiklerinin görmezden gelindiği dava, yürütmesi kesin olarak durdurulan genelge etrafındaki tartışma ve uygulamaların sürdüğüne işaret etmesi açısından önemli bir yerde duruyor. Geçtiğimiz Mart ayında İstanbul Yenikapı Miting Alanı’ndaki Newroz kutlamalarını takip eden bianet muhabirleri Tuğçe Yılmaz ve Ali Dinç‘e yönelik polis saldırısı da genelgeyi hatırlatan bir başka vaka. bianet muhabirlerinin yanı sıra alanda meslek faaliyetlerini yerine getirmeye çalışan birçok basın emekçisi de polis tarafından engellendi. Bu yaşananlar belgeselci ve gazetecilerin kayıt almasına yönelik baskıların fiilî anlamda devam ettiğini gösteriyor şüphesiz. Daha yakın bir tarihe, 31 Mart yerel seçimlerine baktığımızda da genelgenin ‘işlediğini’ görebiliyoruz. Seçim günü ve sonrasında çok sayıda gazeteci temel meslek gerekliliğini yerine getirdiği için tehdit, engelleme ve gözaltı gibi müdahalelere maruz kaldı, bazıları ölümle tehdit edildi.