Şu An Okunan
Altın Portakal Ödül Töreni: İstanbul Sözleşmesi, Otosansür, Suç ve Vicdan

Altın Portakal Ödül Töreni: İstanbul Sözleşmesi, Otosansür, Suç ve Vicdan

58. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin ödül töreni, En İyi Kadın Oyuncu ödülünü alan Nihal Yalçın’ın konuşmasının, ödülü takdim eden Tamer Karadağlı tarafından kesilmesiyle gündeme oturdu. Tören sonrasında da Yalçın’ı hedef gösteren açıklamalar yapan Karadağlı’nın tavırları Susma Bitsin tarafından cevapsız bırakılmadı. Törende ödül alan sinemacıların otosansürle mücadeleye, İstanbul Sözleşmesi’nin önemine, ataerkil şiddet ve görünmezleştiren kadın emeğine vurgu yapan konuşmalarını tarihe not düşüyoruz.

2-9 Ekim 2021 tarihleri arasında 58’incisi düzenlenen Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ödüller sahiplerini buldu. Yönetmen Emin Alper’in başkanlığındaki Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması jürisi, Ferit Karahan’ın Okul Tıraşı filmini En İyi Film ödülüne layık buldu. İki Şafak Arasında ve Kerr filmleri de kazandıkları ödüllerle dikkat çeken yapımlar oldu. Yekta Kopan ve Şevval Sam’ın sunuculuğunu üstlendiği gece Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkanı Muhittin Böcek, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ve aralarında sinema sektörünün çeşitli alanlarında üretim gösteren pek çok ismin de bulunduğu konukların katılımıyla 9 Ekim gecesi Antalya Spor Salonu’nda gerçekleşti ve Halk TV tarafından canlı yayınlandı.

Emin Alper: Sinemacılar Vicdanî Muhasebenin Susturulamayacağını Göstermeye Başladılar

Ulusal Yarışma jürisinin başkanı Emin Alper

Ulusal Yarışma jürisine başkanlık eden Emin Alper, ödüllerin dağıtılmasından önce yaptığı konuşmada bu yıl ulusal uzun metraj seçkisinde yer alan filmlerin bir kısmında ‘suç ve vicdan’ temasının işlendiğini ve sinemacıların, Türkiye’nin siyasi atmosferinde yaşanan çalkantıları farklı bakış açılarıyla ele aldıklarını ifade etti. Alper, Türkiye’de içinde bulunduğumuz baskı atmosferinde sinemacıların, yaptıkları filmlerle vicdan muhasebesinin susturulamayacağını ortaya koydukları görüşündeydi:

“Herkese merhaba, öncelikle Antalya Film Festivali’nin sahiplerine, organizasyonu düzenleyen herkese çok teşekkür ediyoruz. Bütün diğer jüri üyelerinin söylediği gibi çok güzel bir hafta geçirdik, çok güzel filmler izledik. Jüri üyelerimizle çok derin, derinlemesine uzun tartışmalar yaptık. Bir kere her şeyden önce, bu kadar yoğun sinema konuşmalarıyla dolu bir hafta bahşettikleri için tek tek jüri üyelerine teşekkür ediyorum. Ayrıca bizi bu tartışmalara sevk ettikleri için de her filmin yaratıcısına, yazarına ve emeği geçen herkese tek tek teşekkür ediyoruz. Kısaca genel bir değerlendirme yaparak vaktinizi alacağım. Bu seçkide iki özellik ön plana çıkıyordu, bir tanesi ilk filmlerin çokluğu. Beş tane ilk film vardı ve bu sinemamız adına çok umut verici bir gelişme. İkinci dikkat çeken yöne ise genelde seçkilerde pek rastlamadığımız, bir ortak tema etrafında filmlerin toplanmaya başladığını görmüş olmamız. Bu ortak tema da vicdan ve suçluluk duygusu. Yaklaşık beş tane filmi rahatlıkla bu kategori içerisinde değerlendirebiliriz. Mesela din ve vicdan ilişkisine, inanç ve vicdan ilişkisine iki apayrı çerçeveden bakan iki film izledik. Ailesinin işlediği suçun bedelini ödeyen, hem de vicdani yükümlülüğünü üstlenmeye çalışan bir pasif tanığın hikâyesini izledik. Bir ilkokulun baskıcı ortamında suç duygusundan kurtulmak için birbirlerini suçlamaya hevesli öğretmenlerin hikâyesini dinledik. Distopik bir dünyada suçun buharlaştığı, suçlunun kaybolduğu, görünmez olduğu ve tanığın suçlandığı bir hikâye izledik. Kuşkusuz bu ortaklık içinde yaşadığımız dönemin, içinde yaşadığımız siyasi atmosferin bir yansıması diye düşünüyoruz jüri üyeleri olarak. Çağına yeterince tanıklık etmemekle eleştirilirdi sinemamız. Belki de ilk kez suçun giderek alenileştiği, sıradanlaştığı, adalet arayışının anlamsızlaştığı, vicdanlarımızın her gün susturulmaya çalışıldığı, köreltildiği bir baskı atmosferinde sinemacılarımız vicdani muhasebenin, insanlığın vicdani muhasebesinin hiçbir zaman bitmeyeceğini ve susturulamayacağını usul usul göstermeye başladılar. Umarız bu kıpırdanış, bugün suskunluğa zorlanmış, sesi kısılmış vicdanlarımızın bir gün gürleyerek geri döneceğinin habercisi olur. Çok zor bir süreçten geçtik. 14 filmi, mümkün olduğu kadar hakkaniyetli ve tabii ki son derece özel bir şekilde değerlendirdik. Ödül dağılımında az önce bahsettiğim suç ve vicdan meselesini politik ve eleştirel bir şekilde irdeleyen ve özellikle yeni ilk yüzleri, yeni sinemacıları bir adım öne çıkaran tercihler yaptığımızı sanıyorum.”

Festivalde En İyi Film ödülünün sahibi Okul Tıraşı filmiyle Ferit Karahan oldu. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un, Karahan’a ödülü teslim etmek üzere sahneye çıkmasının filmdeki “Kürt bölgesi diye bir şey yok” ifadesinin kullanıldığı sahnenin perdede olduğu âna denk gelmesi dikkat çekti. Yaptığı konuşmada ikinci kez En İyi Film ödülü aldığını belirten Karahan, ödülünü, pandemiden etkilenen ve yaşamını yitiren başta babası olmak üzere tüm Covid mağdurlarına armağan etti.

Nihal Yalçın: Ülkenin Atmosferinde İşiniz Hakkında Konuşmak Lükse Dönüşüyor

Zuhal‘deki performansıyla En İyi Kadın Oyuncu ödülünü alan Nihal Yalçın, konuşmasını bölen Tamer Karadağlı’ya tepki gösterirken

Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda En İyi Kadın Oyuncu ödülünü açıklamak üzere sahneye çıkan Hazal Kaya, kadın yönetmenlere seslenerek festivalde on filmden sadece üç tanesinin kadınların elinden çıkmasının üzücü olduğunu belirtti; bu durumun değişmesini dileyerek üretim ve katılım çağrısında bulundu. Ardından ödülü açıklayan Kaya, Nazlı Elif Durlu imzalı Zuhal filmiyle En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanan Nihal Yalçın’ı sahneye davet etti. Yalçın konuşmasında sektörde kadın hikâyelerine az yer verilmesini “Bana erkek rolü yazılsın istiyorum, önümüzdeki yıllarda En İyi Erkek Oyuncu ödülüne aday olmak istiyorum,” ifadeleriyle esprili bir şekilde eleştirdi. Pandemiden dolayı sekteye uğrayan ve çoğu çevrimiçine taşınan festivallere dikkat çeken yalçın, uzun zamandan sonra sinemacıların bir araya gelmesinden keyif duyduğunu belirtirken ülkeye hâkim baskıcı atmosferde çalışıp üretmenin ve üstüne konuşabilmenin lükse dönüştüğüne de dikkat çekti. Yalçın’ın bir diğer mesajı ise “İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyelim” oldu.

Yalçın’ın konuşması, ödülü kendisine teslim edecek Tamer Karadağlı tarafından sabote edildi.  Konuşması devam ederken Karadağlı’nın araya girerek ödülü kendisine uzatması üzerine Yalçın, “Bana artık sus mu diyorsunuz!” diyerek Karadağlı’nın müdahalesine tepki gösterdi. Karadağlı sahnede bunun üzerine, “Rica ederim, ödülünüzle konuşun diye verdim. Kaldırın böyle ve konuşmanızı öyle yapın,” dese de, hareketinin tepki görmesiyle ilgili sonradan yaptığı açıklamalarda Nihal Yalçın’ı hedef gösteren ifadeler kullandı. TV8’de yayınlanan Pink Magazin programına telefonla bağlanan Karadağlı, “Nihal Yalçın’a Pervin Buldan, Kaftancıoğlu sahip çıkıyor”, “Hanımefendi zaten HDP’yi, Demirtaş’ı sahiplenen ve onların da sahiplendiğini bir insan,” şeklinde konuyla ilgisi olmayan ifadeler kullanarak, Yalçın’ın ve kadın siyasetçilerin fikirleri ve kimliklerini hedef alan açıklamalarda bulundu.

Karadağlı’nın bu hedef gösterici açıklamaları üzerine sosyal medyada, CHP’ye ait Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği festivalin törenine Tamer Karadağlı’nın ödül vermek üzere davet edilmesini eleştiren birçok paylaşım yapıldı. Ayrıca Susma Bitsin platformu da bir duyuru yayınlayarak Karadağlı’nın sahnedeki davranışının yanı sıra, sonradan yaptığı açıklamalara karşı da ses yükseltti. “Sinemaya katkısı tartışılır, sahne aşkı tartışılmaz bir erkeğin sahnede en iyi kadın oyuncu ödülünü verirken gerçekleştirdiği performans hepimizi dehşete düşürdü, aldığı yanıt hepimize oh dedirtti. Ancak ardından gelen açıklamalar ve magazin programlarındaki süreçle birlikte bu sözleri söylemeyi önemli buluyoruz,” diyen Susma Bitsin’in açıklaması için:

Nihal Yalçın’ın sahnedeki konuşmasının tamamı ise şöyle:

“Ben filmi seyrettikten sonra bana kadın oyuncu vermezler diye düşündüm açıkçası. Çünkü bir festival seyircisinin ya da jürisinin çok alışkın olduğu bir karakter olduğunu düşünmüyorum. Ama ne yazık ki güçlü rakiplerim yoktu büyük ihtimalle çünkü çok az kadın hikâyesi vardı. O yüzden ben de artık buradaki tüm yönetmenlerden ve film yapımcılarından bana bir erkek rolü yazılsın istiyorum, artık erkek oynamak istiyorum. Umarım önümüzdeki yıllarda da En İyi Erkek Oyuncu ödülüne aday olmak istiyorum. Çünkü pek başka yolu yok gibi görünüyor. Öncelikle jüriye çok teşekkür ediyorum. Sonra Muhittin Böcek’e çok teşekkür ediyorum. Bu müthiş bir reklam algısı gerçekten. Antalya’daki yangınlardaki çabanızı da gördük, ayrıca onun için çok teşekkür ediyorum. Hepimiz biliyoruz ki çok zor zamanlardan geçiyoruz, özellikle pandemi. Benim için çok kıymetliydi bu kadar uzun zaman sonra yaptığım işin görülmesi ve sektörden bir sürü arkadaşımla yan yana olmak, sohbet edebilmek. Bu anlamda gerçekten çok keyifli hissediyorum çünkü ülkenin atmosferinde işinizi yapmak ve işinizin hakkında konuşmak bir lükse dönüşüyor. O yüzden burada olduğum için, işimi yapabildiğim için, ödüllendirildiğim için çok mutluyum. Tüm film ekibine çok teşekkür ediyorum. Biz oldukça yoğun kadınla birlikte çektik filmi, işin her alanında. Bence o yüzden de çok incelikli ve keyifli bir iş çıktı. Yönetmenim Nazlı Elif Durlu’ya bana bu rolü teslim ettiği için gerçekten çok teşekkür ediyorum. Yapımcımız Anna Maria’ya çok teşekkür ediyorum. Çok büyük keyifle çalıştım. Tüm Zuhal filmi ekibine sonsuz teşekkürler. Ben de bir kez daha buradan söylemek istiyorum: İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyelim, İstanbul Sözleşmesi yaşatır.”

Nezaket Erden: Kadınlar Görünür Olmaya Devam Edecek, Alışın!

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü Özay Fecht ile paylaşan Nezaket Erden ödül konuşmasını yaparken

Erdem Şenocak, festivalin Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü’nü kazanan Selman Acar’ın İki Şafak Arasında filmindeki performansıyla En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü kazandı. Şenocak’ın katılmadığı törende ödülü teslim almak üzere Burak Çevik sahneye çıktı ve oyuncunun kendisine ilettiği metni okudu. Çevik’in, Şenocak’ın kendisine parantez içinde verdiği direktifleri de sahnede okuması ve performe etmesi törenin en eğlenceli anları olarak kayda geçti.

Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülü ise İki Şafak Arasında’daki performansıyla Nezaket Erden’e ve Cemil Ağacıkoğlu’nun Kafes filmde rol alan Özay Fecht’e verildi. Fecht’in teşekkür konuşmasının ardından mikrofonu alan Erden, oynadığı Serpil karakteri üzerinden toplumda özellikle yoksul kadınlara zor ve tehlikeli yükler bindirildiğini dile getirdi. Bu kadınlardan görünmez olmalarının beklendiğini ifade eden Erden, buna karşın bazılarının cesaretle görünür olmayı yeğlediğini belirterek konuşmasını “Alışın!” diye bitirdi.

Ezgi Baltaş: Patriyarka Şiddetinin Gölgesinde Ayakta Duran Ablama

Cahide Sonku Ödülü’ne İki Şafak Arasında’nın danışmanı Feride Çiçekoğlu (solda) ve cast direktörü Ezgi Baltaş (ortada) layık görüldü.

Selman Acar imzalı İki Şafak Arasında’nın cast direktörü olarak görev alan Ezgi Baltaş ile filmin danışmanı Feride Çiçekoğlu, sinema sektöründe kadının emeğinin görünürlüğüne dikkat çekmek adına Cahide Sonku anısına verilen Cahide Sonku Ödülü’ne layık bulundu. Baltaş ödül konuşmasında yönetmen Seyfi Teoman ve Nihan Katipoğlu’nu anarken sinema, televizyon ve tiyatro alanlarından kadınların sektördeki mobbinge ve her türlü cinsel saldırıya karşı dayanışma ortamı yaratma amacıyla kurduğu Susma Bitsin platformunun önemine de dikkat çekti. Ödülünü ablası Yeter Baltaş’a ithaf eden Baltaş, şunları söyledi:

“Biraz şaşırdım. Bir kere gurur duyuyorum Feride Çiçekoğlu’yla böyle bir ödülü paylaşmaktan. Öncelikle bugüne kadar çalıştığım bütün yönetmenlere ve Selman Acar’a bana güvendikleri için çok teşekkür ederim. Bu mesleği gerçekten yapmamı sağlayan, 2012 yılında kaybettiğimiz Seyfi Teoman’a çok teşekkür ediyorum. O olmasıydı ben bu işi yapıyor olmazdım. Ayrıca yakın zamanda dünyada bir #MeToo hareketi başladı bildiğiniz gibi. Türkiye’de de Susma Bitsin platformunu kurduk. Başından beri kız kardeşlerimizle sektördeki tacize, mobbinge, her türlü cinsel saldırıya karşı birlikte kurduğumuz platformda birlikte olduğumuz arkadaşım, birkaç ay önce kaybettiğimiz Nihan Katipoğlu’na çok teşekkür ediyorum. Hep birlikte ayakta durmamızı sağladığı için. Ödülü, 1993 yılında kaybettiğimiz, 90’larda Batman gibi bir yerde her türlü devlet şiddetinin, patriyarka şiddetinin, erkek şiddetinin, babasının şiddetinin gölgesine rağmen ayakta durmayı, dans etmeyi, gülümsemeyi hiç bırakmadan kadın olmayı inatla, neşeyle sürdüren ablam Yeter Baltaş’a ithaf ediyorum.”

Elif Refiğ: Otosansürden Kurtulmanın Gücünü Yine Birbirimizde Bulacağız

Siz Biraz Uzak Kaldınız ile En İyi Kısa Film ödülüne layık görülen Elif Refiğ

Toplam 12 filmin yarıştığı Ulusal Kısa Metraj Film Yarışması’nda yönetmen oyuncu ve senarist Onur Saylak, oyuncu Öykü Karayel ve senarist, yapımcı, yönetmen ve akademisyen Tunç Şahin’den oluşan jüri, En İyi Kısa Film ödülünü Elif Refiğ’in yönettiği Siz Biraz Uzak Kaldınız’a verdi. Ödül konuşmasında sinemacılar için özgür düşünme ortamının ne denli önemli olduğuna vurgu yapan Refiğ, bir filmde etkin rol alan tüm emekçilerin birlik olmasından doğacak güçle otosansür meselesinin çözülebileceğine dikkat çekti. Refiğ’in konuşmasının tamamı şöyle:

Siz Biraz Uzak Kaldınız, aslında biz nasıl bu kadar ayrı düştük gibi bir dertten yola çıkarak başlanan bir film, yani öyle bir hikâyenin peşinden gidiyorduk. Antalya Film Festivali’ne bu anlamda çok teşekkür etmek istiyorum çünkü ben aynı derdi, bir sinemacı olarak, kendi aramızda da ‘nasıl bu kadara ayrı düştüğümüzü’ dert edinen birisiyim. Festival sayesinde, özellikle kısa film seçkisindeki çok güçlü, özgür ve cesur hikâyeleri yapan sinemacı arkadaşlarımla ve uzun metrajda yarışan, yenilikçi bir şeyler deneyen ve zihinleri açık arkadaşlarımla bu derdi konuşma fırsatımız oldu. Bize bu ortamı sağladığı için festival organizasyonuna da ayrıca teşekkür ederim. Şöyle bir şey düşünüyorum: Bir şekilde tarih, insanlık tarihi diyelim, materyalistik bir bakışla bakıldığında olaylar tarihidir ama sanat tarihi aslında bunun dışında bir değerler tarihidir. Biz işte şu an, belki sinemacılar olarak belli kalıpların içinde kendimizi sıkışmış hissediyor olabiliriz. Belli finansal veya farklı kaygılar yüzünden düşünmekten korkuyor olabiliriz ya da cesaretimizi kırılmış olabilir. Karşımızda her şeyden büyük bir şey varsa o da belki içimizde bir şey. Otosansür denilen meseleden kurtulmanın gücünü de yine birbirimizde bulacağımızı düşünüyorum. Çünkü bir sinemacılar kuşağı gördü bu topraklar ve onlar yazarı, yönetmeni, oyuncusu, emekçisi, mimarı, müzisyeni, eleştirmeniyle hepsi beraber daha iyi bir film, daha iyi bir dünyanın hayalini kurabildiler. Bizde umarım bunu daha iyi yapmaya başlayacağız, buna dair umut ve güç verdi bana bu festival. Herkese ve sevgili jüriye çok teşekkür ederim.”

Didem Şahin: Hafızayı Diri Tutmak İçin Belgesel Sinemaya İhtiyacımız Var

Belgesel jürisi Didem Şahin’in Acı ve Tatlı adlı filmini övgüye değer buldu.

Ulusal Belgesel Film Yarışması’nda yarışan 9 film, yönetmen Didem Pekün, yönetmen ve senarist Pelin Esmer ve gazeteci-yazar Pınar Öğünç’ten oluşan jüri tarafından değerlendirildi. En İyi Belgesel ödülü Biri Türk, diğeri Kürt iki gencin Türkiye’de “her şey dahil” bir otelde çalışmaya başlamasını anlatan Her Şey Dahil’e, Jüri Özel Ödülü ise Aslı Akdağ’ın bebeğine yazılmış bir mektup niteliğindeki otobiyografik belgeseli Bekleyiş’e verilirken her iki yönetmenin ödül konuşmaları Halk TV canlı yayınının reklamla kesilmesi sonucunda ekrana yansımadı. Jüri ayrıca, göç mefhumunu Almanya’ya işçi olarak çalışmaya giden kadının hikâyesi üzerinden anlatan Didem Şahin’in Acı ve Tatlı belgeselini övgüye değer bulduklarını açıkladı. Şahin sahnede yaptığı konuşmada hafızayı diri tutma konusunda belgesel sinemaya ihtiyaç olduğunu dile getirdi.