Şu An Okunan
“Halkın Kaynaklarından Gelen Gücü Yaşamın Her Alanında, Basit Bir Ödül Töreninde Bile Kullanıyorlar”

“Halkın Kaynaklarından Gelen Gücü Yaşamın Her Alanında, Basit Bir Ödül Töreninde Bile Kullanıyorlar”

7. Esaretten Cesarete Kısa Film Festivali’nde Kurtlar filmiyle Kurmaca kategorisinde En İyi Film ödülünü kazanan yönetmen Ecre Begüm Bayrak, törenin sunuculuğunu üstlenen TRT spikeri Oya Eren Özkan’ın sözlü saldırısına uğradı. Ödül konuşmasında 19 Mart’tan beri tutuklu olan öğrencileri ve yakın zamanda sansüre uğrayan Grup Yorum’u anan Bayrak’ın konuşmasını sabote eden Eren Özkan, sahneden inerken yönetmene ağır hakaretlerde bulundu. Tören sonrasında festivalin jüri üyelerinden Yıldırım Şimşek’e de benzer hakaretlerde bulunan Eren Özkan’ın bozkurt işareti yaptığı görüntülendi. Aynı gecede Eren Özkan’ın, Erdal Salihoğlu’nun Bawer filmindeki rolüyle ödül kazanan oyuncu Anıl Alkan sahnede olduğu sırada ayrımcı ifadeler kullanarak ödülünün geri alınmasını istediği ortaya çıktı. Yaşananların ardından Bayrak ve Salihoğlu ile ifade özgürlüğü, kültürel alanda otosansür, tarafsızlık ve dayanışma üzerine konuştuk.

30 Mayıs 2025’te Ankara’da düzenlenen 7. Esaretten Cesarete Kısa Film Yarışması ödül töreninde yönetmen Ecre Begüm Bayrak’ın sahnede yaptığı konuşma, festivalde sunucu olarak görev alan TRT spikeri Oya Eren Özkan tarafından yarıda kesildi. Kurtlar adlı kısa filmiyle yarışmada Kurmaca kategorisinde En İyi Film ödülü alan Bayrak, konuşmasında 19 Mart’tan bu yana tutuklu olan üniversite öğrencilerine selam gönderdi, ardından Grup Yorum’un şarkılarına YouTube ve Spotify’da erişim engeli getirilmesini eleştirdi. Bu ifadeler üzerine Eren Özkan, “Siyasi mesaj vermeyelim” diyerek konuşmayı sonlandırdı. Bayrak, konuşmasını tamamlayamadan sahneden indi. Devamında Eren Özkan, Bayrak’a “şerefsizler, vatansız köpekler, teröristler, aşağılıklar” gibi hakaretlerde bulundu. Bayrak ve yanında bulunan sinemacıların salonu terk etmeye çalıştığı sırada salon kapılarının bir süreliğine kapatıldığı, daha sonra görevliler eşliğinde alandan ayrıldıkları bildirildi. Tören sonrası fuaye alanında çekilen videolarda Eren Özkan’ın bozkurt işareti yaptığı görüldü.

Bayrak’ın sahneden inmesinin ardından bir başka olay daha yaşandı. Erdal Salihoğlu’nun Bawer filmindeki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu ödülüne layık bulunan Anıl Alkan, ödülünü almak üzere sahnede olduğu sırada Eren Özkan’ın tepkisiyle karşılaştı. Salihoğlu, Alkan ve Bayrak’ın sosyal medya hesaplarından yaptıkları paylaşımlarda, Eren Özkan’ın “Kürtler hiçbir zaman zorluk çekmedi” ifadesini kullanarak Alkan’ın ödülünün geri alınmasını istediği ifade edildi. Eren Özkan’ın törenden sonra yarışmada jüri olarak görev alan Ankara Sanat Tiyatrosu’ndan Yıldırım Şimşek’le tartıştığı ve aynı hakaretleri Şimşek’e söylediği görüntüler ortaya çıktı.

Festival komitesi: “Sunucunun tepkisi ‘kişisel, aşırı ve haksız'”

Olaya ilişkin festival komitesi tarafından yapılan açıklamada sunucunun tepkisi “kişisel, aşırı ve haksız” olarak nitelendi. Açıklamada ifade özgürlüğü vurgusu yapıldı: “Misafirimiz olan genç kısa filmci arkadaşımıza, sunucunun tepkisinin festival yönetimi ve festivali destekleyen kurumlar ile bir ilgisinin olmadığını kamuoyu ve kısa filmcilerle paylaşmak istiyoruz ve bundan sonra sanatsal etkinliklerde, icra ettiği eser ve görüşleri nedeni ile sanatçılara tepki gösterilmemesini diliyoruz. Sanatın ve sanatçının kendini ifade etme özgürlüğünün kısıtlanamayacağına ait duruşumuzun değişmediğini ve değişmeyeceğini tüm sanatseverlere bildiriyoruz.”

Bayrak’a desteğini açıklayan Sinema TV Sendikası’nın açıklamasında ifade özgürlüğünün sanatsal üretimin ve demokratik toplumun vazgeçilmez bir parçası olduğu hatırlatılarak “Sanatçılara yönelik baskı ve sansür girişimlerini kesinlikle kabul edilemez buluyoruz,” denildi. Kısa Film Yönetmenleri Derneği de düşünce ve ifade özgürlüğüne dikkat çekerek Bayrak’la dayanışma mesajı verdi.

Oya Eren Özkan’ın avukatı Begüm Ece Pazarcı ise hukuki süreç başlatacaklarını ifade etti: “Müvekkilim Türk gençliğini DHKP-C’li teröristler üzerinden marjinalleştirmeye çalışan gruplara güzellemeler yapılması sonrası ‘Siyasi mesajlar vermeyelim’ diyerek sahneden inmiş, vatansever her vatandaşın yapacağı gibi açıklamalara karşı demokratik tepki göstermiştir. Meseleyi bambaşka yansıtarak taraflı haber yapan başta Halk Tv ve Oda TV’ye ve linç kampanyası başlatan X hesaplarına karşı gerekli hukuki yollara başvuracağız.”

“Son 24 yıldaki konjonktür göz önüne alındığında yaşananlar şaşırtıcı değil”

Festivalde yaşananların ardından Ecre Begüm Bayrak ve Erdal Salihoğlu ile ifade özgürlüğü, devlet kurumları ve festivallerin tarafsızlığı, kültürel alanda otosansür ve dayanışma üzerine konuştuk.

“Siyasi mesaj vermeyelim” ifadesi kamusal etkinliklerde sıkça karşılaşılan bir sansür biçimi haline geldi. Sizin maruz kaldığınız durumda bu müdahalenin TRT’de çalışan bir spikerden gelmesi, izleyici nezdinde kamu kurumunun doğrudan bir tavrı gibi de algılanıyor. Sizce bu durum, iktidarın kültürel alanla kurduğu ilişkiyi nasıl yansıtıyor?

E.B.B: Sanat, bilhassa da sinema iktidar eliyle ısrarla apolitikleştirilmeye, “bireyselleştirilmeye” çalışılıyor ve dolayısıyla ödül törenleri, söyleşiler gibi basınla birlikte geniş izleyici kitlesinin katıldığı organizasyonlarda en ufak bir siyasi söyleme tahammül yok yaşadığımız durumda da olduğu gibi. Son 24 yıldaki konjonktür göz önüne alındığında bu müdahale ve tahammülsüzlüğün bir TRT çalışanından gelmesi de maalesef şaşırtıcı değil. Daha da açmak gerekirse halkın vergileriyle -alenen TRT Vergisi- maaşını alan bir spikerin, sunucu olarak görev aldığı bir ödül töreninde kendinde bu hakkı ve misyonu görmesi, iktidarın halkla kurduğu ilişki ve tahakküm göz önüne alındığında şaşırtıcı gelmiyor, evet. Ellerinde bir güç var, halkın kaynaklarından gelen maddi refah var. Bu gücü ve maddi refahı bireysel yaşamlarında, siyasi alanda, yargıda, basit bir ödül töreninde bile kullanıyorlar.

E.S.: Öncelikle böyle bir olayın yaşanması bizi üzdü. Sunucunun ayrımcı ve dar bakışlı söylemlerini tamamen bireysel olarak yorumluyorum. Bana göre sunucu dediğin araştırma kimliğinin farkında olmalı, ülkemizin geçmiş ve geleceğinde neler olup bittiğini bilmeli, nerede olduğunu ve nasıl davranması gerektiğini objektif olarak değerlendirebilmeli. Ortada politik bir müdahaleden çok, bağnaz bir kişiliğin mahalle kavgasına dönüştürdüğü, tarafsız ve emek verilmiş bir festival gördüm. Yaşanan olay, ben de dâhil olmak üzere genç yönetmenlerimize, tarafsız jüri heyetine ve festivale emek veren herkese saygısızlıktır.

Ödül konuşmanızın ardından sosyal medyada veya başka mecralarda hedef gösterildiğinize dair örnekler oldu mu? Bu süreçte doğrudan tehdit ya da saldırı aldınız mı? Hazır lafı açılmışken şunu da sormak isterim: Tüm süreci sosyal medya kanalları üzerinden kamuya duyurdunuz, biz de böyle haberdar olduk aslında. Bu neden önemliydi?

E.B.B.: Evet hedef gösterildim ancak herhangi bir tehdit almadım. Çeşitli sağ çevrelerin haber sitelerinde videomun paylaşılması üzerine, taraflı bir haber yapılmış olmasına rağmen “birkaç marjinal” ve ekseriyetle yaşı genç arkadaşımızın ettiği hakaretler oldu. Ancak bu hakaretler, törendeki sunucunun benimle birlikte salonda bulunan ve bizden yana taraf alan diğer sanatçı dostlarımıza ettiği hakaretlerin yanına dahi yaklaşamayacağı için sorun etmedik. Aklın yolu bir olduğundan, aldığımız herhangi bir tehdit veya saldırı yok dolayısıyla.

Bu durumu kamuya duyurma amacı ise ne onlar gibi düşünmeyen insanların ne de sanatçıların sahipsiz olmadığını göstermekti. Hiç kimse ne hukuku ne ifade özgürlüğünü ne devlet kurumlarını ne de memleket sevgisini eğip bükemez. Devlet kurumunda görev yapan bir memur, kendi konumunu kullanıp görevinde yükselebilmek için, gündem olmak için veyahut kişisel düşüncesini haykırabilmek için bu ülkenin herhangi bir vatandaşına saldıramaz. Bunun iyice bir anlaşılması gerekiyor.

Festival yönetimi bu olay karşısında bir açıklama yaptı. Sizce bu açıklama yaşanan durumun ağırlığını karşılıyor mu? Kültürel alanlarda düzenlenen etkinliklerde sanatçının söz hakkını korumaya dönük bir sorumluluk alınabiliyor mu?

E.B.B.: Festival yönetimine ve jüri üyelerine olay esnasında ve sonrasında gösterdikleri tepki için teşekkür etmekle beraber açıklamayı güçlü ve yeterli bulmuyorum. Bu da iktidarın pompaladığı ve “arkalarında devletin olmasının” getirdiği bir çekinceden kaynaklanıyor muhtemelen. Korku ve çekinceyi anlıyorum ancak devlet kimsenin çiftliği olmadığı gibi, vatanperverlik veya bu ülkenin kaynakları da kimsenin tekelinde değil. Dolayısıyla korkacak bir şeyimiz de yok.

TRT veya diğer ilgili kurumlardan herhangi bir özür veya açıklama aldınız mı? Bu konuda bir beklentiniz var mı?

E.B.B.: Hayır, bir özür veya açıklama almadık. Bizim beklentimiz özürden ziyade karşıt bir açıklama olmamasının ve spiker/sunucunun davranışının, kurumun adını özellikle sosyal medyada, halk nezdinde lekelemiş olduğunun bilinmesi. Bu sağduyu ve basit diyalektikle hareket ederlerse bizden özür dilemelerine de gerek yok elbette. Gerekeni yapmaları yeterli olacaktır.

“Sunucunun çıkışı Kürtleri ve yaşadıklarını yok saymaktır”

Törende Bawer filmindeki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu ödülüne layık görülen Anıl Alkan’a yönelik de bir müdahale oldu. Ödülün geri alınması yönünde yapılan çağrıyı, “Kürtler hiçbir zaman zorluk çekmedi” gibi bir ifadeyle birlikte düşündüğünüzde, Türkiye’deki inkâr/yüzleşememe siyaseti bağlamında nasıl okursunuz?

E.S.: Ecre Begüm Bayrak’ın maruz kaldığı durum üzerinden bu malum olay çıkarıldı. Akabinde alandaki arkadaşlarımızdan aynı sunucunun bizim için, filmimiz için de böyle bir söylemde bulunduğunu öğrendik. Ben Şırnaklıyım, Kürdüm. Filmimde de babamın yaşadığı bir olay üzerinden hikâye anlattım. Bu yüzden filmimizde daha çok geçmişe dönük ifadeler yer aldı. Sunucunun böyle bir çıkışta bulunması Kürtleri ve yaşadıklarını yok saymaktır. İnkâr meselesine gelecek olursam ülkemizde hâlâ Kürtlerin yaşadıklarını görmezden gelen, yok sayan bir zihniyetin olması bizi üzmekten çok şaşırtıyor. Zira günümüzde istatistiklere ulaşmak çok basit. Doğu-Güneydoğu bölgelerini bir kez olsun ziyaret etmiş bir kişi, “Kürtler hiçbir zaman zorluk çekmedi” söyleminde bulunmaya utanır, bunu gülünç bulur.

Ödülün geri alınması çağrısı, ödül kurumlarının tarafsızlığını da sorgulatıyor. Bu mesele, kültürel üretimin mevcut kurumsal yapılar içinde biçimlenme durumuna ilişkin size ne düşündürüyor?

E.S.: Bu çağrıdan sonra birkaç jüri üyesiyle konuşma fırsatım oldu. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz diye sorduğumda, “İstediği kadar söylemde bulunabilir, bizler verdiğimiz ödüllerin ve yönetmenlerimizin arkasındayız” cevabını aldım. Bu beni mutlu etti. Esaretten Cesarete Kısa Film Festivali için tarafsız diyebilirim ama Türkiye’deki birçok festival için aynı düşüncede değilim. Ben Bawer filminde dilbirliğine, empatiye, anlayışa önem verdim. Filmim uluslararası önemli başarılara imza attı ama Türkiye’de festivallere başvurduğumda çoğu festival olumlu ya da olumsuz bir cevap bile vermedi, yok sayıldık. Şöyle bir anım var: Bir keresinde hocam bana filmimin politik olup olmadığını sormuştu. Ben de “Bana göre politik değil hocam, empati ve anlayıştan söz eden bir film politik sayılmamalı” demiştim. O da gülerek, “Oğlum sen Kürtsün, başlı başına politik sayılacaksın” demişti. O zaman gülmüştük, durumun ciddiyetini şimdi anlıyorum.

Kürt kimliğinin yalnızca kültürel değil, kurumsal zeminde de dışlandığına/kriminalize edildiğine dair çok sayıda örnek var. Bu durum sinema alanında nasıl bir otosansür ortamı yaratıyor?

E.S.: Eskiye nazaran günümüzde bu durum azaldı diyebilirim. TRT Kurdi diye bir kanalın olması, televizyon ve filmlerde Kürtçenin kullanımının yaygınlaşması olumlu adımlar. Lakin durum biraz politik olunca bu hem yönetmenleri hem de çoğu festivali korkutuyor. Gözaltı, tutuklama, ihtar gibi baskılama biçimleri yönetmen, yazar ve sanatçıların düşüncelerini doğrudan anlatma cesaretini kırıyor. Cesareti olan da kötü muamele ile karşılaşıyor. Kimi festivalde yer bulamıyor, kimi bulduğu yerde inciniyor. Sanatçının sanatını iyi bir şekilde ifade ettiği tarafsız ortamların varlığının çoğalması en büyük temennim.

“Sanatçılar yalnızca kendi mahallelerinde konuşabiliyor”

Yeniden festivalde dönecek olursak: Birkaç saat içerisinde art arda iki yönetmenin hedef gösterilmesi sizce nasıl bir politik göstergedir? Bu tür hedef göstermeler, sanatsal üretimi ya da sahaya çıkma cesaretini etkiliyor mu? Yine bu bağlamda otosansür ya da geri çekilme gibi eğilimlerin önüne geçebilmek için sizce nasıl bir dayanışma pratiği geliştirilmeli?

E.B.B.: Linç kampanyaları, gözaltı-tutuklama riskinin yarattığı kaygı, geleceğin, kariyerin riske girebileceği korkusu gibi etkenler sanatçıları, özellikle seslerini en çok duyurabilecekleri alanlardan sahnelerden geri çekiyor. Sanatçılar yalnızca kendi aralarında, kendi mahallelerinde konuşabilen insanlar haline geliyorlar. Bunun ortadan kalkabilmesi için kültürel hegemonyanın ne olursa olsun ele geçirilemediğini, bu hikâyeleri anlatmanın da bizim sorumluluğumuz olduğunu ve konuşmanın da sanatçı olarak görevimiz olduğunu hatırlamak, hatırlatmak gerekiyor. Kaygılar anlaşılabilir elbette, bu kaygıların önüne geçmek için de sektör içinde hukuk ve medya alanlarında aktif olan, hızlıca aksiyon alabilecek dayanışma ağlarının kurulması, yani sanatçıların kendi aralarında ve tüm ilerici gruplarla yakın etkileşim halinde olabilmesi, sendikalaşabilmesi, sendikalıysa sendikasını hareket ettirebilmesi ve kamuoyu oluşturabilmesi gerekiyor. Tabii kamuoyu tepkisinin sönümlenmemesi üzerine çalışmak da önemli.

E.S.: Alanında yetkin ve sanat etiği taşıyan kişilerin tarafsız festivalleri düzenlenmesinin daha doğru olacağını düşünüyorum. Festival yöneticilerinin daha detaylı araştırma yaparak üyelerini seçmesi gerekiyor. Eğer müdahale söz konusu olacaksa (ki yoktu), bunun da alanında sektörde uzman kişiler tarafından kimsenin huzuru kaçırılmadan, üslubunca, saygılı bir biçimde festival sonrasında gerçekleştirmesi gerekiyor.

Son olarak bu elim hadiseye karşın festivalde En İyi Film ödülünü aldınız. Türkiye’de sinema yapan, özellikle politik meselelerle ilgilenen genç bir yönetmen olarak kendinizi nasıl bir alanda konumlandırıyorsunuz? Baskılar karşısında üretmeye devam edebilmenin yollarını nerede arıyorsunuz?

E.B.B.: Halkın sanatını yapmak istemek, buna talip olmak ve üzerine çalışmak dışında henüz kendimi bir alana konumlandırmıyorum. Görünen o ki bundan sonraki üretimlerim de halkın desteğiyle olacak. Kamuoyunun yanımda olması her şeye bedel. 24 yaşında genç bir sanatçı olarak herkese çok teşekkür ediyor ve herkesi çok seviyorum.