Şu An Okunan
Elit İşcan’ın Avukatı Meriç Eyüboğlu: “Yargılanan Değil, Şikayetçi Sorgulanıyor”

Elit İşcan’ın Avukatı Meriç Eyüboğlu: “Yargılanan Değil, Şikayetçi Sorgulanıyor”

Efecan Şenolsun, Yaşamayanlar (2018) dizisindeki rol arkadaşı Elit İşcan’a cinsel saldırıda bulunduğu suçlamasıyla yargılanıyor. Dava, 12 Kasım 2020 tarihinde görülen 4. duruşmada, 4 Şubat 2021 tarihine ertelendi. Setlerdeki toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde önemli bir eşiği temsil eden davada Elit İşcan’ın avukatlığını yapan Meriç Eyüboğlu ile yargılama sürecini konuştuk.

Söyleşi: Fırat Yücel

Dördüncü duruşma ile başlayalım. Uzun ve yorucu bir duruşma olmasının nedeni neydi?
Bu duruşmada tanık dinlenmesine devam ediliyordu. Aslında sıradan, olağan bir duruşma günüydü ama küçücük bir salonda, ağzımızda maskelerle, üç buçuk saate yaklaşan bir duruşmaya ve tabii büyük bir eziyete dönüştü. Erkek şiddetinin tartışıldığı davalarda yaşanan zorlukların hepsini, biz de bu davada yaşıyoruz. Duruşmanın bu kadar uzun sürmesi de bu zorluklardan bir tanesi olarak kaydedilmeli. Yargılananın değil, şikayet edenin sorgulandığı, yargılandığı bir seyir gerçekleşiyor. Davalarda yer yer hakim ve savcı, yer yer karşı taraf, yani yargılanan kişi ve onun avukatı buna yol açıyor. Bizim davamızda da, örneğin hemen hemen her celse karşı tarafın dosyaya sunduğu, oyuncuların sette birlikte çektirdiği toplu fotoğraflar gündeme getiriliyor. Toplu fotoğrafları sunup önce Elit ve sanığın aslında yakın arkadaş olduğu, dolayısıyla sarılma vb.’nin çok normal olduğu tartışması yapılmaya çalışıldı, set ortamı dışında kişisel bir ilişkilerinin, hiçbir yakınlıklarının olmadığının anlaşılması sonrasında bu kez de sanık avukatı Elit İşcan’a duruşmada “siz arkadaş olmadığınız kişilerle bu kadar samimi fotoğraf çektirir misiniz?” diye sordu. Tıpkı tecavüze maruz kaldım diyen kadına “gecenin o saatinde orada ne işin vardı?”, “neden mini etek giymiştin?”, “neden telefonunu engellemeyip cevap verdin?” diye sorulması gibi…

İşte tipik erkek sorusu. Soruya itiraz ettim ama hakim sorunun sorulmasına karar verdi. İşte tipik hakim tutumu. Elit elbette gerekli cevabı verdi ama mesele bizim ne cevap verdiğimiz ya da verilecek cevabımızın olup olmaması değil, mesele bu davalarda kadınlara böyle soru soracak cüretin kaynağı. Bu nedenle “erkek yargı”dan söz ediyoruz zaten.

Evet herkesle “samimi” fotoğraf çektiririm veya çektirmem, bunun bir hafta sonra meydana gelen cinsel saldırıyla ilgisi nedir? İlgisi olmadığını herkes gibi soruyu soran kişi de biliyor ama amaç cevap almak değil ki. Amaç şikayet eden kadını mahkeme önünde itibarsızlaştırmak, kadını rahatsız, huzursuz edip şikayetinden vazgeçirmek, davada psikolojik üstünlük elde etmek… Bu tür davalara gelmeyenler anlayamıyor ve/veya gözünde canlandıramıyor belki ama “şikayet eden yargılanıyor, sorgulanıyor” derken bu ve benzeri tutumları kastediyoruz. Konu erkek şiddetiyse, sanığın değil şikayetçinin yargılanmasına hazır olmak gerek.

Sadece sevgili Elit’e değil, tanıklara yöneltilen sorular da aynı yargılama pratiğinin bir devamıydı. Mahkemeye hem geçen duruşmada hem bu duruşmada tanıkların mı yoksa Efecan Şenolsun’un mu yargılandığını sordum; çünkü tanıklara da aynı yargılayıcı, sorgulayıcı, suçlayıcı sorular yöneltildi. Örneğin Efecan Şenolsun’un Elit İşcan’a yönelik fiziki saldırısını gözüyle gördüğünü anlatan tanığa, “Gördüysen neden müdahale etmedin, bir erkek bir kadına bu davranışı yapıyor ve sen müdahale etmedin öyle mi?” diye soruldu. “Tanığın ne yapıp ne yapmadığının bu davayla ne ilgisi var?” dediğinizi duyar gibiyim. Ben de aynı itirazı yaptım zaten.

Her duruşma öncesinde ve sonrasında, kadınların setlerde ve/veya yaşamın başka yerlerinde bunlara maruz kaldıktan sonra neden şikayetçi olma konusunda tereddüt ettikleri üzerine bir kez daha düşünüyor ve konuşuyoruz. Elit bu konuda çok kararlı, çok güçlü, çok dirençli. Ancak güçlü bir dayanışma da şart. Bunu benzer davaları çokça gören bir feminist kadın olarak da söylüyorum, tüm bunlar kadın dayanışması olmadan dayanılacak, çekilecek gibi değil. Bu yol tek başına yürünecek bir yol da değil.

Sanığın dördüncü duruşmadaki savunması ne üzerine kuruluydu?
Ne diyebilir ki? Ben alkollü değildim, ben hakaret etmedim, ben cinsel saldırıda bulunmadım, suçsuzum dedi. Duruşmaya ilişkin bugün bolca haber gördüm. Tabii üç buçuk saat, üstelik ayakta (mahkeme COVID-19 gerekçesiyle gazeteciler dahil hiç kimseyi salona almadı, salonun kapısında ayakta izlemeye çalıştılar) duruşmayı takip etmek, haber yapmak mümkün değildi. Söz konusu haberler de, dinlenen üç tanıktan birinin ifadesinden bir bölümün aktarımına dayanıyor. Tanık, Efecan Şenolsun’un sendikaya gelip geceyi nasıl anlattığını aktarmıştı. Bunun nasıl bir haber değeri var bilmiyorum (gülüyor). Evet, Efecan Şenolsun cinsel saldırıda bulunduğunu kabul etmiyor. Zaten kabul etmesi de herhalde beklenecek bir şey değil. Ben “ben cinsel saldırıda bulundum”, “cinsel tacizde bulundum” diyen bir erkek hiç görmedim şimdiye kadar.

Bu vesileyle tekrarlamış olayım, o gece sette yaşananların doğrudan görgü tanıkları var. Bir kısmı dinlendi, bir kısmı dinlenecek. Ne yaşandığını görmüşler. Aslında çok daha fazla kişi görmüş ama malum bu tür durumlarda insanların çoğu kör, sağır, dilsizi oynuyor.

Yaşamayanlar dizisinin set ekibinin bu davaya bakışı nasıl oldu?
Sosyal medyada dayanışma mesajı gönderenler, Elit’le özelden iletişime geçenler olduğu gibi, dayanışmak için duruşmalara gelenler de var. Zaten görgü tanıkları da set ekibinden. Ve yapım firmasına rağmen, işlerini kaybetme korkusuna rağmen, kendileriyle doğrudan ve açıkça olmasa bile çeşitli şekillerde konuşulmasına rağmen gördüklerini söylemekten vazgeçmediler. Hala böyle insanların olduğunu bilmek umut veriyor.

Efecan Şenolsun’u destekleyenler elbette daha fazla. Ki bu da erkek şiddetine karşı, hep karşılaştığımız durumlardan bir diğeri. Bir bölümü “asla yapmaz”cıdır. Zira aksini kabul etmek fail ile yüzleşmeyi, belki ilişkiyi sonlandırmayı gerektireceğinden her halükarda inanmamayı, yok saymayı tercih eder. Bir bölümü illa olayların ayrıntısını öğrenmek ister, “e peki neden ordaymış?” “e peki şunu dememiş mi, bunu yapmamış mı?” gibi yorumlar eşliğinde bir yargılama, sorgulama yapar. Bu iki kategorideki arkadaşlar da muhtemelen sosyal medyalarından erkek şiddetini kınayan paylaşımlar yapan kişilerdir. Zira devir öyle bir devir. Mesele tanımadığın X kişisi tacizde bulunduğunda, tecavüz ettiğinde tutum almak, kınamak vs. değil. Mesele tanıdığın biri bunları yaptığında ne yaptığın, nasıl tutum aldığın, nasıl sorular sorduğun.

Yapım şirketinin Efecan Şenolsun’a yönelik tavrı ne oldu?
Yapım şirketinin temel motivasyonu Efecan Şenolsun’un sette yüksek alkollü olması. Dördüncü duruşmada yapımcılardan biri de tanık olarak dinlendi ve Şenolsun’la yaptıkları görüşmede kendisinin alkollü olduğunu kabul ettiğini ve o gece ne yaptığını hatırlamadığını söylediğini aktardı. Keza o gece sette olan yapım şirketi temsilcileri de alkollü olduğu bilgisini yapım şirketine iletmiş. Yapımcı ifadesinde bunu da belirtti. Hatta bu nedenle eylül ayında sanığa noter aracılığıyla bir ihtarname göndermiş ve sette alkollü olarak sözleşmeyi ihlal ettiği için cezai şart, yani tazminat talebinde bulunmuş. Bu davanın sona ermesini bekliyorlarmış. Sanık Efecan Şenolsun, bu duruşmada alkollü değildim dedi ama yapım şirketinin aksini söyleyen bu ihtarnamesine neden itiraz etmemişler belli değil! Keza sanık avukatı duruşmada, yapımcıya “sette içkiyi çaycı temin etmiş doğru mu?” diye sordu. Böylece sete içkili gelmek değil, içmeye devam etmek meselesinin doğru olduğu da anlaşılmış oldu aslında. Yapım şirketine dönersem, bütün motivasyonu alkol meselesine ilişkin. Zira bunu bile bile hiçbir müdahalede bulunmamışlar, gece boyunca sanığın taşkınlıkları sürmüş ama çekim de sürmüş. Hatta Efecan Şenolsun’un araba kullandığı sahneler de kendisi o haldeyken çekilmiş. Bunun sadece setteki çalışma ortamının bozulması, alkollü kişinin insanları rahatsız etmesi vs. ile değil, işçi sağlığı ve güvenliğiyle de doğrudan ilgisi var elbette. İşte yapım şirketi o akşam sorumluğunun gereğini yerine getirmediği için bütün endişeleri, alkol meselesinin kendilerine yönelik bir soruna yol açıp açmayacağına ilişkin. Dediğim gibi “madem alkollü olduğu tespit edilmiş, çekim neden durdurulmamış?” sorusunun bir cevabı yok. Ama yaşanan cinsel saldırı onların ne gündemi ne de umurlarında. Aksi halde “aman bize sıçramasın”dan farklı tutum alırlardı.

Elit İşcan setlerdeki suskunluğu sona erdirdi ve bir kapı araladı. Önceden mahkemeye taşınmayan vakalar artık taşınıyor. Bu süreç bu davayı nasıl etkiliyor?
Dizi setlerde yaşanan erkek şiddeti, Talat Bulut’un cinsel tacizi sonrası hayli yüksek sesle konuşulmaya başlandı. O şikayet maalesef takipsizlik kararı ile sonuçlandı, bir dava açılmadı. Bu sonuç sinema ve TV setlerinde kadınların maruz kaldığı eşitsiz, ayrımcı ve cinsiyetçi tutumları yine flulaştırdı, hatta görünmezleştirdi muhtemelen. Bu saldırılara maruz kalan kadınlara da “şikayetçi olursanız işiniz çok zor” mesajını vermiş oldu. Oysa cinsel şiddet çoğunlukla yalnızken yaşanıyor, pek çok durumda görgü tanığı zaten olmuyor, görgü tanığı olduğu her durumda bu kişilerin açık yüreklilik ve dürüstlükle gördüklerinin anlatacağının da bir garantisi yok. Pek çok durumda erkek dayanışması da devreye giriyor zaten. Talat Bulut şikayetine ilişkin dosyanın ayrıntılarını bilmiyorum ama bir feminist avukat olarak, kadınların ve LGBTİ+’ların önündeki ispat zorlukları nedeniyle, bu tür şikayetlerde dava açılmamasının, dava açılmasından daha sık karşılaşılan bir durum olduğunu biliyorum. Zaten bu nedenle “kadının beyanı esastır” ilkesinin hayat geçmesi gerekir. Zaten bu nedenle İstanbul Sözleşmesi’nde, erkek şiddetinin kökeninde toplumsal cinsiyet eşitsizliği olduğu belirtiliyor ve erkek şiddetine karşı bütünlüklü bir mücadelenin ön koşulu olarak kadın erkek eşitliğinin her düzeyse sağlanması gerektiği belirtiliyor. Özel olarak yargıda, genel olarak tüm toplumda kadınlara yönelik bakışın, bırakalım bütünüyle değişmesini, birazcık aşınması için on yıllardır mücadele ediyor feministler. Ama işte bu cinsiyet körü yaklaşım, bu tür şikayetlerde kolaylıkla takipsizlik kararı verilmesine neden oluyor.

Tüm bu toplamda sevgili Elit’in önüne çıkan onca engele rağmen yaşananları yüksek sesle söyleme ve vazgeçmeme kararlılığı, hem gözlerin tekrardan setlere çevrilmesine yol açtı, hem de önemli bir kapı araladı. Talat Bulut tacizi sonrası sinema ve televizyonculardan şikayetçi kadınla dayanışan, setlerde bunların yaşanmaması için sorumluluk alacaklarını ifade eden açıklamalar gelmişti, ancak hatırladığım kadarıyla Elit’in açıklama ve şikayeti öncesinde henüz aynı çatı altında örgütlenilmemişti. Bu zorlu süreç, sinema ve televizyonlarda çeşitli aşamalarda yer alan kadınların bir platform olarak örgütlenmesini de hızlandırdı sanırım. Susma Bitsin sadece bu davada değil setlerde yaşanan her türlü erkek şiddetine karşı bir dayanışma örgütlemeye çalışıyor. Gerek yaşamın her alanında kadınların itirazlarının ve isyanının yüksek sesle söylenmesi gerekse somut olarak bu alandaki kadın örgütlenmesi kuşkusuz önemli bir baskı unsuru yarattı. Ben örneğin Ozan Güven’e yönelik tutumun ve yaptırımın, Talat Bulut’un taciz sürecinden çok farklı işlemesinin nedeninin kadınların bu bir araya gelişi ve örgütlülüğü olduğunu düşünüyorum. Bununla ilgili ayrı bir kampanya yürütmeye gerek kalmaksızın yapım firması Güven’in diziden ayrıldığını duyurmak zorunda kaldı.

Bunda Elit’in araladığı kapının da bir payı var elbette. Ama o kadar uzun bir yol ki önümüzdeki, bunlar çok küçük adımlar elbette.