Şu An Okunan
O Şehre Geri Döndük mü?

O Şehre Geri Döndük mü?

Hazırlayanlar: Ekrem Buğra Büte, Fırat Yücel

Bu yılın en çok beklenen sinema olaylarından 56. Antalya Altın Portakal Film Festivali, 26 Ekim-1 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirildi. Antalya, 2014’te ön jüri tarafından seçilmiş olmasına rağmen festival programından çıkarılan Reyan Tuvi imzalı Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek (2014) filminin sansürlenmesinin ardından önce belgesel ve kısa film, sonrasında ulusal uzun metraj yarışmasının programdan kaldırılmasıyla sansür tartışmalarının merkezine yerleşmişti. Bu süreçte “Altın Portakal” adı resmî adından çıkarılan, ödül heykelciği değiştirilen festivalin ulusal yarışması, yönetmen Kaan Müjdeci’nin önderliğinde bir grup sinemacı tarafından İstanbul’da alternatif biçimde, “Bir gün yine döneceğiz o şehre!” sloganıyla düzenlenmişti. 31 Mart’taki yerel seçimlerde yönetimin CHP’li Muhittin Böcek’e geçmesinin ardından kamuoyunda ulusal yarışmaların Antalya’ya döneceği beklentisi oluşmuştu. Beklenen oldu ve 56. Antalya Altın Portakal Film Festivali’yle ulusal yarışmalar Antalya’ya geri döndü ancak bilhassa sansürle yüzleşme ve sektör iradesinin arkasında durma konularında festivalin ne denli iyi bir sınav verdiği hâlen tartışma konusu. Festivalden öne çıkan satır başları şu şekilde:

Bu yıl “öze dönüş” temasıyla düzenlenen festival, Altın Portakal adını da resmî adına geri kazandırdı. Festivalin sembollerinden olan ve eski yönetim tarafından değiştirilen ödül heykelciği de orijinal tasarımına döndü. Festivalin ilk En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanan Türkân Şoray, festivalin bu yılki afişinde yer aldığı gibi geleneksel kortejin ardından açılış töreninde de bir konuşma yaptı. Geçmişte yaşanan sansür vakası ve ardından gelen sinemacıların boykot kararı sonrasında kaldırılan belgesel ve kısa film yarışmalarının yanı sıra 2017’den bu yana yapılmayan ulusal yarışma da bu yıl festivale geri döndü. 

Festival öncesinde sinema sektöründe oluşan beklentiler doğrultusunda 2014’ten bu yana yaşanan sansür olaylarıyla dürüst bir yüzleşme fırsatı festival yönetimi tarafından değerlendirilemedi. Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) ve Belgesel Sinemacılar Birliği’nin (BSB) yanı sıra çeşitli meslek birliklerinin de dillendirdiği, 2014’te sansür nedeniyle gösterilemeyen filmlerin bu yıl seyirciyle buluşturulması ve yaratıcılarına iade-i itibar yapılması talepleri karşılık bulmadı. 

Festivaldeki ulusal yarışmanın kaldırılması nedeniyle İstanbul’da 2017 ve 2018 yıllarında düzenlenen alternatif Ulusal Yarışma’nın ödül kazananları için bir ödül töreni düzenlendi. Geçtiğimiz iki yılda ödül kazanan sanatçılara Altın Portakal ödülleri takdim edildi. Bununla birlikte, ödül töreninde gösterilmek üzere Ulusal Yarışma ekibinin hazırladığı videonun belli sahnelerinin festival yönetimi tarafından kesilmiş olması dikkat çekti. Törenin ardından Hillside Su Otel’de gerçekleştirilen partinin öncesinde ise 140 Journos’un 2014-2019 yılları arasında yaşanan sansür vakaları üzerine hazırladığı film seyirciyle buluştu. 

 Bu yılki festivalin en çok beklenen etkinliği bütün sinema kamuoyunda oluşan beklentiyi karşılaması umulan üç oturumlu Sinemamızın Dünü, Bugünü, Yarını paneliydi. Yapımcı Yamaç Okur moderatörlüğünde gerçekleştirilen panelin ilk oturumunda yeni sinema yasasının etkilerinin yanı sıra destek ve fon gibi finansal meseleler konuşulurken ikinci oturumda dağıtım konusu tartışıldı. Panelin belki de en çok beklenen Sinemada İfade Özgürlüğü oturumu ise panele ayrılan üç saatlik sürenin sonuna sıkıştı ve tartışmaya muhtaç pek çok konu dile bile getirilmemiş oldu. Panelde konuşmacı olarak yer alan belgesel sinemacı Nalan Sakızlı ve Hülya Uğur Tanrıöver, sansür, otosansür ve özgürlük meselelerinden bahsederken sonrasında söz alan yönetmenler Ezel Akay ve Kaan Müjdeci, sansürün her ülkede görüldüğünü, sanatçının sansürden kaçmak için yaratıcı çözümler üretmekle yükümlü olduğunu belirttiler. Salonda yer alan dinleyicilerden Aydın Sayman bu konuşmalar üzerine söz alıp tüm konuşmacıları kınadı ve “Sanatçıların ifade özgürlüğünü savunma mecburiyeti vardır. Bundan bahsetmeden sansür paneli yapılamaz,” ifadelerini kullandı. Sayman, sonrasında yazılı olarak da bir açıklama yaparak panelin sektörün beklentilerini karşılamaktan uzak bir biçimde gerçekleştirildiğini savundu. 

Paneli yerinde takip eden Coşkun Liktor, Altyazı’nın web sitesi için kaleme aldığı Antalya Günlükleri’nde şu ifadelere yer verdi: 

“Beş yıldır sansürle yüzleşmekten kaçan Antalya Film Festivali, sansürle imtihanında bu yıl da sınıfta kaldı. İfade özgürlüğü konulu panelde, politik baskı ve sansüre maruz kalan sinemacıların adı bile anılmadı. Her ne kadar birileri görmek istemese de bu ülkede ağır ceza mahkemelerinde yargılanan, hüküm giyen yönetmenler var: Bakur’un yönetmenleri Çayan Demirel ile Ertuğrul Mavioğlu, Bahoz (Fırtına, 2008) ve Zer (2017) filmlerinin yönetmeni Kazım Öz, onlardan sadece birkaçı. Ve sinemacılar hep bir ağızdan gür bir sesle ‘Sinema yargılanamaz,’ diye haykırmadığı, ellerini taşın altına koyup mücadele etmediği sürece ifade özgürlüğü açısından çok daha karanlık günlerin ufukta olduğuna kuşku yok.”

Festivalin son günlerine ise diğer tüm meseleleri gölgede bırakan ödül töreni tartışması damga vurdu. Başkanlığını yönetmen Zeki Demirkubuz’un üstlendiği jürinin 10 dalda 11 ödül verdiği Bozkır (2019), bu alanda bir rekora imza attı. Yönetmenliğini Ali Özel’in üstlendiği filmin özellikle festivali takip eden sinema yazarları tarafından beğenilmemiş olması ve jüri başkanı Demirkubuz’un En İyi Yönetmen ödülünü verirken yaptığı sinema kamuoyuna yönelik ağır eleştiriler içeren konuşması, jüri kararlarını tartışmalı hâle getirdi. Ödül töreninden sonra birer açıklama yayınlayan SEYAP ve farklı meslek örgütlerinin bir araya getirdiği Film Festivalleri Değerlendirme Kurulu, verilen ödüllerin ikisinin yönetmeliğe aykırı olduğunu belirtirken yetkili merci olan festival yönetiminden bir açıklama talep ettiler.